Batu Kepekcioğlu: Yarımada'nın sorunlarının çözümü kentsel hafızada

Topkapı Kaleiçi Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması'nın birincisi, mimar ve akademisyen Batu Kepekcioğlu: ''En büyük eksiklik toplumun büyük kesiminin tarihi yapıları sahiplenmemesi. Yaşadığımız coğrafyada koruma alışkanlıklarımız sadece kutsal değer atfedebildiğimiz yapılara yönelmiş durumda. Ama dünyada tarihi yapıların ötesinde modern yapılar, endüstriyel binalar bile kendi dönemlerine dair tarihi belge niteliği taşıdığı için korunuyor. Korumak için ise önce doğru bir şekilde belgelemek gerek. Sonra da nasıl koruyacağımızı tartışmalıyız. Tarihi Yarımada'daki sorunların çözümü ise dışarıda değil, içeride yani kentsel hafızasında...''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Fatih Belediyesi tarafından düzenlenen Topkapı Kaleiçi Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması sonuçlandı. Yarışmanın birincisi mimar, akademisyen Batu Kepekcioğlu ile ekibinin "Palimpsest" adlı projesi oldu. "İnşa edilir ise hem Topkapı semti hem de İstanbul, yeşil ile tarihin buluştuğu, çok aktif kullanılan güzel bir meydan kazanacak." dediği projenin detaylarını, tarihi yapıların nasıl korunması gerektiğini ve mimarlık anlayışını konuşmak üzere Kepekcioğlu ile Suriçi'nde bir araya geldik. Sohbetimize geçmeden önce kendisini daha yakından tanıyalım: "2003 yılında İTÜ Mimarlık Bölümü'nden mezun oldum. Aynı üniversitede yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı tamamladım. Mezun olduktan sonra hem pratik hem teorik alanlarda mesleki etkinliğimi sürdürmeye devam ettim. Bu yarışma da dâhil olmak üzere kariyerim boyunca birçok ulusal yarışmada ve seçkide birinciliklerim ve başarı ödüllerim bulunmakta. Ayrıca mimari eleştiri yazıları da kaleme almaktayım..."

TASARIMDA 'BAĞLAM'I ÖNEMSİYORUM

Mimarlık anlayışınızın temelinde ne yatıyor, tarzınız nasıl tanımlarsınız?

Tasarımda 'bağlam'ı çok önemsiyorum. Doğal ya da yapay her türlü çevrede, var olana dair eş zamanlı ve art zamanlı okumalar ile mevcut durumun tüm katmanlarını kavramayı ve diyalog kurmayı önemsiyorum. Ekip olarak ise çok-disiplinli yapımızdan gelen farklı mesleki formasyonlarımız ve duyarlılıklarımız olsa da önce var olan alanı, durumu anlamaya sonra üretmeye özen gösteriyoruz. Buna çok kapsamlı bir 'sondaj' diyebiliriz. Eksikliğini hissettiğimiz konularda ise diğer uzmanlara danışmaktan kaçınmıyoruz. Çünkü her konuda her şeyi bilmek mümkün değil ama bilen birilerini bulmak ve onlarla çalışmak mümkün.

Topkapı Kaleiçi Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması ödül töreninde Batu Kepekcioğlu ile ekibi.

Topkapı Kaleiçi Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması'na katılmaya nasıl karar verdiniz?

Yarışmalara düzenli olarak katılan bir ekip olduğumuz için açılan ulusal yarışmaları takip ediyoruz. Fatih Belediyesi'nin sosyal medya hesabında Topkapı Kaleiçi Meydanı Yarışması'nın jüri toplantısı haberini görünce iş bölümü yaparak alanın katmanlı tarihine yönelik çalışmalara çok önceden başladık. O sırada da Adana 5 Ocak Parkı ve Çevresi Kentsel Tasarım Yarışması'nda da ikinci tura kalmıştık ve kısa bir süre iki yarışmayı aynı zamanda yürüttük. Söz konusu iki yarışmada da birincilik ödülüne layık görüldük. Ekibimiz çeşitli tasarım mesleklerinden, çok deneyimli ve yetenekli akademisyenler ile pratisyenlerin bir araya gelmesinden oluşuyor: Şehir ve bölge plancısı Doç. Dr. Tayfun Salihoğlu, yüksek plancı Emre Söylemez, peyzaj mimarı Dr. Doğa Dinemis Aman, Neslihan Atakan, yüksek mimar Ecem Çalışkan, yüksek mimar Erkan Akan. Projenin danışmanları ise restoratör mimar ve plancı Dr. Selin Karsan, yüksek mimar Selahattin Tüysüz, plancı Doç. Dr. Serkan Sinmaz, yüksek mimar Faruk Uyan ve yüksek sosyolog İnanç Kıran. Biz tasarımın çok disiplinliliği mevzusuna disiplinler-arası bir konumdan değil, disiplinler-ötesi bir konumdan yaklaşıyoruz. Böylece sadece farklı bilgileri birleştirmiyor, yeni bilgiler de ortaya çıkartabiliyoruz. Bu yaklaşım da bizi tasarım camiası içinde çok özel ve yenilikçi bir yere konumlandırıyor, ayrıştırıyor.

Topkapı Suriçi'nin mevcut durumu.

SURİÇİ EL ÜSTÜNDE TUTULMASI GEREKEN ANTİK BİR BÖLGE

Sizce Topkapı Kaleiçi Meydanı'nın en büyük sorunu ya da eksiği ne idi?

Bildiğiniz gibi Topkapı Kaleiçi Meydanı Tarihi Yarımada dediğimiz İstanbul Suriçi'nde. Suriçi, iki imparatorluğa başkentlik yapmış hassasiyetle yaklaşılması, el üstünde tutulması gereken antik bir bölge. Yarışmaya açılan alan da tüm bu özellikleri bünyesinde barındırıyor. Meydanın çevresi tescilli tarihi eserlerle dolu. Meydanı Unesco Dünya Mirası Listesi'nde bulunan karasurları sınırlıyor. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi sonrası kente giriş yaptığı düşünülen sur kapısı bu meydana açılıyor. Çok yakında fetih sonrası yapılmış ilk camilerden biri olan Beyazid Ağa Camisi ve Sinan'ın döneminde inşa edilen Gazi Ahmet Paşa Külliyesi ile Rum ve Ermeni Kiliseleri bulunmakta. Ama tüm bu anlattıklarımdan sonra alanın şu anki kullanımına baktığınızda otobüs peronları ile karşılaşıyoruz, olması beklenecek en son şey ile... Tartışmasız şekilde kent hayatı ve tarihi için bu kadar önemi olan bir alanın otobüs peronu olarak heba edilmesi acilen çözülmesi gereken en büyük sorunu. Yarışmayı açan Fatih Belediyesi'nin ve bizim de amacımız meydana hak ettiği önemi gösteren bir tasarım ile itibarını iade ederek kente kazandırmak.

Yarışmaya katılmaya karar verdikten sonra Topkapı Kaleiçi Meydanı'nı için ilk aklınızda canlanan şey ne oldu?

Meydanın tasarım sürecine, cevaplardan çok temel soru(n)ları belirleyerek başladık. Geleneksel Osmanlı kent dokusu içinde bir çukur açan mevcuttaki otobüs peronları hiç olmasaydı burası nasıl olurdu ve önereceğimiz meydan tasarımı nasıl çevresine yabancı kalmadan hep ordaymış gibi hissettirir? Bu soruların cevabı olan geleneksel Osmanlı kent dokusunun sokak izlerine de araştırmalarımız sonucunda 1875 tarihli haritalarda rastladık. Ve o izlerden yola çıkarak yeni meydanı şekillendirdik.

Tüm bunları projenize yansıtabildiniz mi?

Kesinlikle yansıtabildiğimizi düşünüyoruz. Projemiz alanla o kadar uyumlu oldu ki alanı bilmeyenler mimari üç boyutlu görsellere bakarak Topkapı'nın şimdiki hali sanıyor. Hatta peronların olduğu eski hali ile önerdiğimiz yeni yeşil hali sosyal medya paylaşımlarında yan yana yayımlanınca, sosyal medya kullanıcıları önerimizi o kadar çok benimsemiş ve hep orada olduğu hissini verebilmişiz ki "Güzelim yeşil meydana kıyıp da nasıl peron yaptınız!" diye sitem bile etti. Hâlbuki durum aslında tam tersi.

Topkapı Suriçi'nin yarışmayı kazanan 'Palimpsest' projesi ile kavuşacağı görüntü.

OSMANLI DOKUSUNU SÜRDÜRMEYE ÖZEN GÖSTERDİK

O bölge aynı zamanda tarihi bir alan. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde öneme sahip ve büyük bir bölümü de korunma altına alınmış. Bu size bir sorumluluk yükledi mi veya projenizi şekillendirirken önemli bir ölçütünüz oldu mu?

Evet, yarışma açıldığı andan itibaren bu sorumluluğun ağırlığını omuzlarımızda hissederek yoğun ve kapsamlı bir çalışmanın sonucu önerimizi hazırladık. Çalışmalarımıza özellikle surların restorasyon ve rölöve projelerini hazırlamış yetkin bir restoratör mimar danışmanlığında başladık. Bunun dışında sadece sur değil Tarihi Yarımada'nın Osmanlı Dönemi'nden kalan surlar kadar önemli geleneksel kent dokusunu da korumaya ve yeni meydanda sürdürmeye özen gösterdik.

Projenizin hayata geçirilmesi durumunda halkın o bölgedeki deneyimini nasıl öngörüyorsunuz?

Suriçi tarihi zenginliklerine rağmen maalesef meydanlar ve yeşil alanlar açısından sahip olduğu potansiyellerin sonuna kadar değerlendirildiği bir bölge değil. Projemiz söz konusu kentsel donatı eksiklerini gidermek için çok önemli bir katkı sunacak. Konumu ve boyutlarıyla birçok etkinlikte İstanbulluları ağırlayabileceği gibi yeşil alan açığını giderecek Karasurları Millet Bahçesi'nin başlangıç noktası olarak da tamamlayıcı bir rol üstlenecek. Umarım Fatih Belediyesi'nin açtığı İstanbul Topkapı Kaleiçi Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması'nı kazanan projemiz diğer kurumların da destekleriyle hızlıca inşa edilir ve İstanbul'un güzelleştirilmesi için atılmış önemli adımlardan biri olarak örnek teşkil eder.

MEYDANLAR KENTLERİN SALONLARIDIR

Şehirler için meydanlar neden önemli sizce?

Meydanlar kentlilik bilincinin geliştiği, kentleri kent yapan, toplumsal karşılaşmaların, kaynaşmaların ve buluşmaların gerçekleştiği kamusal mekânlar. Diğer bir ifadeyle kentlerin salonları. Birçok kent anıtsal yapılarıyla bilinir ama aslında kentler meydanlarında yaşam bulur.

TAKSİM, BEYAZIT VE ÜSKÜDAR MEYDANLARI POTANSİYELLERİNİN ÇOK ALTINDALAR

İstanbul'da "Şu bölgede ya da şurada keşke şöyle bir çalışma yapabilsem" veya "Mutlaka düzenlenmeli, şu şekilde yapılmalı" dediğiniz bölgeler, yerler var mı?

Taksim, Beyazıt, Üsküdar ve Sultan Ahmet Meydanları şu an potansiyellerinin çok altındalar. İstanbul'un Haliç ve Galata'dan başlayarak Boğaz boyunca Avrupa Yakası'ndaki kıyılarda kentli uzunca bir mesafede denizle buluşamıyor. Ama en üzücüsü de Tarihi Yarımada'nın mevcut durumu. İki bin yıldan uzun bir geçmişe sahip olan bu bölgenin tüm Dünya'yı tarihiyle büyüleyen anıtları dışında otantik bir kent dokusu da var. Ama içine girince fazlasıyla hoyratça kullanıldığını görebiliyoruz. Herkesin bildiği gibi sivil yapı stoğu da bakımsız durumda. Oysa uzaktan silueti izlerken hissettiklerimi içine girip yaya olarak dolaşırken de hissedebilmek isterdim. Daha en başta araçlardan insanlara fırsat kalmıyor. Bu kadim şehir kurulurken içinden arabaların ya da trenlerin geçeceği şekilde boyutlandırılmadı ama o şekilde kullanmak için zorluyoruz. Kanımca Tarihi Yarımada'nın yaşadığı sorunların çözümü de dışarıda değil, içeride yani kentsel hafızasında... Kısa vadede yapı stoğu ile ilgili sorun çözülemese de var olan meydanların araçtan arındırılıp yayalaştırıldığı, ağaçlandırılmış yollarla birbirine bağlandığı, yaya odaklı ve yeşil bir Tarihi Yarımada düşüncesi bana hala olası geliyor. Uzun vadede ise ancak ekonomik bir dönüşümle anıtlar dışında kalan yapılı çevre de iyileştirilebilir diye düşünüyorum.

SORUN, TOPLUMUN TARİHİ YAPILARI SAHİPLENMEMESİ

Tarihi binaları, mekânları, bölgeleri, yerleri restore ederken, onarırken veya iyileştirirken sizce en temel görev ne olmalı? Bir mimar ilk etapta neyi görev edinmeli söz konusu bu yerler için? Türkiye'de bu durum doğru yapılıyor mu, ne konuda eksiğiz sizce?

Bence en büyük eksik toplumun büyük kesiminin tarihi yapıları sahiplenmemesi. Yaşadığımız coğrafyada koruma alışkanlıklarımız sadece kutsal değer atfedebildiğimiz yapılara yönelmiş durumda. Çoğunlukla dini ya da politik açıdan kutsal saydığımız sembolik değeri olan yapıları koruyoruz. Ama dünyada tarihi yapıların ötesinde modern yapılar, endüstriyel binalar bile kendi dönemlerine dair tarihi belge niteliği taşıdığı için korunuyor. Korumak için ise önce doğru bir şekilde belgelemek gerek. Sonra da nasıl koruyacağımızı tartışmalıyız. Çünkü birden çok koruma ve dönüştürme anlayışı mevcut. Bu noktada yapmamız gereken tüm tarihi yapıların kendi bağlamları ve tikel durumları olduğunu unutmadan hassasiyetle yaklaşmak ve korumanın teknik bir etkinlik olduğu kadar bir tasarım etkinliği olduğunu da unutmadan bu işe başlamak.