Balkan kokusunu içinize çekeceksiniz

''Sergide aşk, sevgi ve güzellik duygularını hissettiren Balkan kültürüne ait kıyafetler yer alıyor. Doğanın yeniden çiçek açtığını görmek, uyandığını görmek herkese umut ve güzellik verir diye düşündüm. Gelen ziyaretçiler eskiden dokunmuş olan kumaşları, bugün üretimi olmayan orijinal, giyilmiş ve hikâyesi olan parçaları görecek. Sadece Boşnak değil yedi farklı bölgeden esintiler var. Kısaca Balkan havasını, kokusunu içine çekecek.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Koleksiyoner ve moda tasarımcısı Müesser Kurt'un, "Doğanın Uyanışı/Hıdırellez" adını verdiği sergisi İstanbul Lale Vakfı'nda ziyaretçilerini bekliyor. Sergide, Kurt'un 30 yıldır Balkan ailelerden tek tek topladığı Rumeli/Balkan kültür mirasına ait halk kıyafetleri bulunuyor. Sergide ayrıca, Kurt'un Rumeli/Balkan kültürü ile Osmanlı kültürünü harmanladığı, lale figürünün nakış, baskı ve oyalarla ön plana çıktığı İstanbul Lale Vakfı için hazırlanmış kıyafet koleksiyonu da yer alıyor. Doğduğu yere olan özlemini, geleneklere olan bağlılığını bu şekilde dile getirdiğini söyleyen Kurt, artık özel günler dışında çok tercih edilmeyen bu kıyafetlerin gün yüzüne çıkartılması gerektiğini belirtiyor. 2004 yılında beri Balkan kültürünü düzenlediği defile ve açtığı sergilerle tanıtan Kurt, Balkan kokusu almak isteyen herkesi sergiye davet ediyor.

YAŞAYAN KIYAFETLER BUNLAR

Hikâyeleri olan, acı, mutluluk, hüzün görmüş, pazardan gezmeye, düğünden göçe kullanılmış Rumeli/Balkan kıyafetlerini topladığından bahseden Kurt: "30 yıldır bu işin içindeyim son 15 yıldır da Balkan, Rumeli kültürüne ait kıyafetleri toplamaya başladım. Koleksiyonumda 500'e yakın kıyafet var. Atölyeye gelenlerle olan sohbetlerimde 'Eskiyen ya da elinizden çıkarmak istediğiniz kıyafetleri bana getirebilirsiniz' diyordum. Sosyal medyadan da ara ara duyurular yapmıştım. Türkiye'de göç eden, buraya yerleşen insanlardan yöresel kıyafetlerini topladım. Ciddi dönüşler aldım. Kıyafetlerini aldığım kişilerin isimlerini yazıyordum. Ayrıca onlara kıyafeti hangi terzinin diktiğini, ne zaman giyildiğini, kaç yılında yapıldığına dair sorular sordum. Bir envanter oluşturdum. Bu kıyafetlerin hepsinin bir hikâyesi var ve en belirgin özellikleri yaşayan kıyafetler olması. Hepsi özel kumaş ve dokumalardan yapılmış. Burada kullanılan kumaşların çoğunun üretimi artık yok." diyor.

400 yıldan fazla Osmanlı hâkimiyetinde olan Balkan ülkelerinin yemeğinden kıyafetine birçok alanda Osmanlı izlerine rastlandığını hatırlatan Kurt, "Osmanlı esintilerini her yerde görüyoruz. Kıyafet kültürü Osmanlı ile bağdaştırılmış. Aslında birbirini etkilemiş. Osmanlı'da çokça Balkan kadını vardı. Onlar kendi kıyafetlerini Saray'a taşımışlar, Saray'dan da kendi memleketlerine. Rumeli/Balkan kıyafetlerinde ağırlıklı olarak gül, sümbül gibi çiçek figürleri kullanılmış olmasına karşın Osmanlı'da tekstilden mimariye her yerde lale figürü bulunuyor. Bizde lale figürü çok yok. Daha çok zengin kesime hitap eden ve bakımı zor bir çiçekti." şeklinde konuşuyor.

AŞK, SEVGİ HATIRLANSIN İSTEDİM

Doğanın Uyanışı/Hıdırellez sergisinde koleksiyonundan 25 parçanın sergilendiğini ve özellikle içinde lale motiflerinin yer aldığı kıyafetleri seçtiğini belirten Kurt, "Ciddi bir pandemi atlattık, birkaç ay önce de çok yıkıcı bir deprem yaşadık. İnsanlar stresli ve üzgün. Doğanın yeniden çiçek açtığını görmek, uyandığını görmek herkese umut ve güzellik verir diye düşündüm ve serginin ismine böyle karar verdim. Sergi daveti geldiğinde elimdeki cıvıl cıvıl, sevgi ile ilgili olan parçaları getirmek istedim. Balkanlarda da çok büyük acılar yaşandı. Bunlar konuşulmasın güzellikleri, aşkı, sevgiyi hatırlayalım dedim. Sergilenen kıyafetlerin üç tanesi hariç hepsi ilkbahar gelinlerinin giydiği gelinlikler. Lale figürü olan on kıyafeti de sergiye özellikle koyduk." diyor ve ekliyor: "Sergiyi gezenler eskiden dokunmuş olan kumaşları görecek. Bugün üretimi olmayan orijinal, giyilmiş ve hikâyesi olan parçalar bunlar. Balkan oyaları çeşitlerinin de olduğu bir bölüm var. Sadece Boşnak değil yedi farklı bölgeden esintiler var. Osmanlı kıyafetlerinden ayırılmayacak şekilde üç kıyafet var. Zaten bu kültürler iç içe. Kısaca sergimize gelen ziyaretçiler Balkan havasını, kokusunu içine çekecek."

19. YÜZYILA AİT ELBİSELER VAR

Sergide yer alan 150 yıllık bir kıyafetin kendisi için çok kıymetli olduğunu belirten Kurt, "Bu kıyafeti sergiyi yapacağımızı duyan Mevlüde Hanım bağışladı. Bir Karadağ gelinliği. Aile yadigârı. Lale Vakfı'nda bu kıyafetin sergilenmesi çok kıymetli. Ayrıca yine sergide camekânlı bir bölümde sergilenen ve 1800'lü yıllara ait olduğunu düşündüğümüz yelek de koleksiyonun en eski parçalarından." diyor.

Lale Vakfı için özel tasarımlar hazırladığını söyleyen Kurt sergideki kıyafetlerin özellikleri ile ilgili şu bilgileri aktardı: "Beş ayrı model hazırladık. Bluz, hırka, yelek ve gömlek tarzı ürünler. Hepsinin kumaşı özel olarak Türkiye'de üretiliyor. Pamuk, keten ve ipek karışımı. Kıyafetlere iğne ya da tığ oyası ile lale desenleri yapıldı. Tabii kıyafetlerde Balkan esintisini de göreceksiniz. Özellikle kol detaylarında."

BAZI ŞEYLERİN RUHUNU KAYBETMEMEK GEREKİYOR

1967 yılında henüz iki aylıkken Türkiye'ye gönüllü olarak göç ettiklerini anlatan Kurt sözlerine şöyle devam etti: "Ailem Türkiye'yi hiçbir zaman farklı bir ülke olarak görmedi. Çanakkale Savaşı sırasında dedem İsmail Ramazanoğlu Balkanlardan kendi isteğiyle cepheye gelip burada savaşıyor. Savaş bitince ülkesine dönmüş, evlenmiş. Biz o zamanki adıyla Yugoslavya'daki Ribariçe Köyü'nde yaşıyormuşuz. Ama dedem Türk topraklarında ölmek istediğini vasiyet ediyor. Daha sonra rahatsızlanıyor ve İstanbul'a geliyor. Gaziosmanpaşa'ya yerleşiyorlar. Aileden en son biz göç ettik. Ama babam Pendik tarafına yerleşiyor. Babam 1975 yılında çalışmak için Almanya'ya gidince annem de terzilik yapmaya başlıyor. Annem eli iğne iplik tutan ve çok güzel kıyafetler diken biriymiş. Pendik'in en eski terzisi, Muradiye Ramazanoğlu. Ben de 25 yaşında terziliğe merak saldım. Kurslara gittim. Günlük kıyafetler dışında kendi geleneksel kıyafetlerimizi her zaman ön planda tuttum. Çünkü önceden tercih edilen o kına gecesi ya da nişan kıyafetlerinin giyilmediğini fark ettim. Bu tarz kıyafetler genelde sandıklarda oluyordu. Buna çok üzülmüştüm. Balkan kıyafetinin renkleri, deseni, o sabun kokusu insana huzur verir. Anne evinden çıkarken giydiğimiz gelinliği yıkamaz o koku ile bırakırdık."

Özünü hiçbir zaman unutmadığını ve bunu yaşatmak için de çeşitli etkinlikler yaptığını dile getiren Kurt, "Birçok göçmen yaşıyor Türkiye'de. Ben bu kıyafetlerin bilinir olması için 2017 yılında bir defile yaptım. Bunu aslında bir modacı olarak değil de bir kültür elçisi olarak yapmak istedim. Çok beğenildi. Daha sonra aynı defileyi Kosova Derneği'nin davetiyle Sirkeci Garı'nda da yaptım. O zaman şunu farkettim ki insanlar bu kıyafetleri görmek istiyor. Yine Yozgat Sarıkaya Belediyesi'nin davetlisi olarak Basilica Therma'nın tanıtımı için 25 kıyafetimi alarak o alanda bir defile yaptık ve moda haftasını buradan başlattık. Bu kıyafetler aynı zamanda Balkan kadınlarının ne kadar değerli olduğunun da bir göstergesi. Bazı şeylerin ruhunu kaybetmemek gerekiyor. Ben sadece sergi açıyor, defile yapıyor gibi algılanmak istemiyorum. Ben bu değerleri ve güzellikleri hatırlatmak istiyorum." şeklinde konuştu.