GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de Yunus Emre Enstitüsü'nün (YEE) girişim ve destekleriyle Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın doğumunun 600. yılı münasebetiyle Haydar Aliyev Kültür Merkezi'nde "Uzun Hasan Akkoyunlu Devleti'nin Hükümdarı Sergisi" açıldı.
Sergide, İstanbul Harbiye Müzesi'nden, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığından ve Topkapı Sarayı Müzesi'nden getirilen Uzun Hasan'a ait tarihi eşyalar, döneme ait yazışma, belgeler ve Uzun Hasan'ın oğlunun yaptırdığı 15. yüzyıla ait minyatürler yer alıyor. Serginin açılışına Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, Bakü Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Selçuk Karakılıç, Haydar Aliyev Kültür Merkezi'nin Direktörü Anar Alekberov, Türkiye'nin Bakü Büyükelçisi Cahit Bağcı ve Azerbaycan sanat çevrelerinden çok sayıda davetli katıldı.
OSMANLI ARŞİVLERİNDEN BAKÜ'YE UZUN HASAN TARİHİ
Türk ve Azerbaycan tarihinde önemli bir yer tutan Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın sergisinin açılmasının "iki devlet tek millet" anlayışını yeniden canlandırmak açısından da çok kıymetli olduğunu belirten Ateş, "Bu ortak noktamız, Yunus Emre Enstitüsü'nün Haydar Aliyev Merkeziyle birlikte bir yıldır ortak çalışmasıyla gerçekleştirildi. Türkiye'deki kurumlar başta Savunma Bakanlığımız, Kültür Bakanlığımız, Devlet Arşivlerimiz ile Azerbaycan'daki muhataplarıyla bir araya getirilerek eserler seçildi ve bu eserlerin bir başka bir ülkeye taşınması, iki liderin bir taraftan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Azerbaycan'a ve Azerbaycan kardeşlerimize verdiği önemin bir göstergesi. Diğer taraftan da tabii ki Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev'in de hakeza son yıllarda özellikle Türkiye ile olan münasebetleri sadece askeri, siyasi, ekonomik alanda değil, kültür, eğitim ve sosyal alanlarda da geliştirme gayretleri çok önemlidir. Ben inanıyorum ki bu sergiyi üç ay boyunca Azerbaycan'daki gençler, üniversiteliler, akademisyenler ve entelektüeller tarafından gezilecek ve böylelikle iki ülke arasındaki ilişkiler daha somut bir şekilde devam edecek" dedi.
Osmanlı arşivlerinin Türk ve İslam dünyası için çok kıymetli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal ise İstanbul'da sayısı 100 milyonu aşkın olan belge ve 500 bine yakın defter kaydıyla Osmanlı arşivinin gerek Türk dünyası, gerekse İslam dünyası tarihinin doğru yazılabilmesi ve anlaşılabilmesi için en muazzam kaynak niteliğinde olduğunu kaydetti. Prof. Ünal, "Bugün burada, bu milyonlarca belge arasından hükümdar Uzun Hasan'a ait bazı kayıt örneklerini de sunma fırsatı bulduk." diye konuştu. Azerbaycan Milli Arşiv Başkanlığı ve Azerbaycan müzelerine ait eserlerin de yer aldığı sergi 17 Ocak'a kadar görülebilecek.
ÜÇ KELİME İLE KÜLTÜREL DİPLOMASİ: GELİN TANIŞ OLALIM
Şeref Ateş / Yunus Emre Enstitüsü Başkanı
Uzun Hasan Sergisi tarihsel bir dönemi bugüne taşımanın ötesinde anlamlar taşıyor. Bu sergiyi bu kadar anlamlı kılan nedir?
Rahmetli Haydar Aliyev'in söylediği gibi "Bir millet, iki devlet" anlayışının somut bir şekilde ete kemiğe bürünmesi için bu milletin ortak yönlerini ortaya çıkarmamız gerekir. Yunus Emre Enstitüsü Bakü koordinatörlüğü de bu amaca yönelik projeler yapıyor. Bu açıdan Uzun Hasan Sergisi yaklaşık bir yıldır devam eden bir çalışmanın ürünü. Bu çalışma da özellikle ortak tarihimiz açısından kıymetli. Sergide Anadolu'nun içlerine kadar uzanan ve ortak geçmişimizi, ortak bilincimizi oluşturan bir dönem ve şahsiyet konu ediliyor. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın Türkiye'deki eserlerinin, onunla ilgili materyallerin buradaki kültür kurumları ile paylaşılması konusunda biz aracılık yaptık. Başta Kültür Bakanlığımız olmak üzere Savunma Bakanlığımız, Devlet Arşivlerimiz ile irtibatlar sağlandı ve hepsinden de olur alınarak muhatapları ile buluşturuldu. Olağanüstü titizlikle ve önemli bir küratörlükle bu sergi ortaya çıkarıldı.
Bulunduğumuz ülkenin kültürünü, kültürel değerlerini dünyayla buluşturmak da bizim en önemli görevlerimizden biri. Uzun Hasan Sergisi ortak coğrafyamız ve ortak geçmişimizi yeniden canlandırmak açısından büyük anlam taşıyor. Tarih bilinci doğru kavrandığı zaman toplumların gelecek nesillere aktaracağı temel bilinçtir. Uzun bir aradan sonra Türkiye ile Azerbaycan arasında bu tarz ilişkilerin gelişmesi yani kültürün, sanatın edebiyatın, müzeciliğin farklı kurumların koordinasyon içinde bir arada çalışması çok kıymetli. Hem bizim Cumhurbaşkanımız hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanının ortaklaşa imzaladıkları Şuşa Beyannamesi'ne ve onun ruhuna da uygun bir faaliyet.
Beyannamenin sahadaki yansıması diyebilir miyiz?
Evet, ilk büyük ortak çalışma. Çünkü Şuşa Beyannamesi'nde iki devletin en üst makamları tarafından onaylanarak bunları teşvik etmesi güvence altına alınmıştır. İki devletin kurumlarının birlikte çalışması açısından da önemli bir tecrübe. Ümit ediyoruz ki Yunus Emre Enstitüsü olarak benzer çalışmalar Türkiye'de de yapılır. Nasıl bizdeki eserler buraya getirildiyse buradaki eserler, kalıntılar, Türk tarihi açısından önemli veriler de Türkiye'ye taşınarak Türkiye'deki sanatseverlerin de bunları görmesi, deneyimlemesi mümkün olur.
Sergi her iki ülke için de anlamlı olan yıl dönümlerine denk gelen bir tarihte açıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı ve Haydar Aliyev'in doğumunun 100. Yılı...
Evet, Azerbaycan, Türkiye'deki milli günlerimizi, milli değerlerimizi, savaşta ve barışta en iyi şekilde hisseden bir millet. Burada özellikle dil bariyerinin olmaması çok kıymetli. Bu modern tarih ve Türk tarihi açısından da büyük bir imkân. Özellikle Türk dünyası ile entegrasyonun Türk Devletler Teşkilatı'nın halka nüfuz etmesi ve yeniden yapılanması arefesinde de çok kıymetli bir sergi.
Farklı coğrafyalarda Türk boyları farklı kültürel özellikler gösterebilir, göstermeli de. Zaten kültürün doğası bu. Yeter ki bir arada yaşayıp birbirlerine saygı göstersinler. Devletler Topluluğu demek de herkesin birbirine benzemesi değil ortak amaçlar doğrultusunda, ortak değerler çerçevesinde çalışmasıdır. Hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de Azerbaycan Cumhuriyeti bunun sanat yoluyla yansıtılması için bu cesareti gösterdi. Yunus Emre Enstitüleri bundan sonra da özellikle Şuşa başta olmak üzere Azerbaycan'ın kültür kentlerinin dünyada tanıtılması konusunda aracılık edecektir. Şu anda özellikle ortak diasporanın olduğu özellikle Amerika, Fransa ve Hollanda müdürlüklerimiz de oralardaki Azerbaycan büyükelçilikleri ile ortak projeler konusunda çalışıyorlar. Çünkü biraz farklılıklar olsa da aynı dili konuşuyoruz. Bizim buradaki dil kurslarımıza katılan Azerbaycanlı kardeşlerimiz Türkiye Türkçesi'ni bir, iki ay içerisinde kolaylıkla öğrenebiliyorlar.
Azerbaycan Kültür Bakanı ile Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanımız arasında Bursa'da imzalanan bir anlaşma var. Bu anlaşmaya göre de buradaki sanatçıların, kültür insanlarının Türkiye'deki sanatçı, kültür insanı ve medya mensupları ile buluşması ve ortak eserler üretmesi konusunda projeler hazırladık. Karabağ'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişki gerek bu coğrafyada gerekse dünyanın her tarafında ortak dış politik çıkarlarımız örtüştüğü için çok güzel şekilde ilerlemekte. Dış işlerinin bu uyumuna paralel bir şekilde kültür, sanat edebiyat, dil öğretimi ile de toplumun zihinsel hafızasını oluşturacak alanlarda biz katkıda bulunuyoruz. Uzun Hasan Sergisi de bunun bir örneği.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı bağlamında Yunus Emre enstitülerinde ne tür çalışmalar yapılıyor?
100. yıl bizim için çok kıymetli. 100. Yıl için iki temel slogan geliştirdik. Cumhuriyetin 10. yılında yurdun her tarafı demir ağlarla örüldü mottosu vardı. Biz 100. yılda artık gelişimimizi tamamlayan bir Cumhuriyet olarak 'Cumhuriyetle Büyüyen Türkiye' dedik ve onun hem görsellerini hem de sergilerini geliştirdik. Bunu bütün kültür merkezlerimize gönderdik ve 29 Ekim'de birçok yerde bu sergiler yapıldı. İkincisi sloganımız da 100. yıla özgü şekilde 100. yılda dünyayı kültür ağları ile ördük. Yunus Emre Enstitüsü'nün şu anda 85 kültür merkezi hizmet veriyor. Sene sonuna kadar beş kültür merkezi açılması konusunda çalışmalarımız var. Bir milletin bir iddiası olması lazım dünyaya açılabilmesi için. Türk milleti Cumhuriyeti çok büyük zorluklarla kurdu. Önce kendi içindeki kalkınmasını, gelişmesini tamamladı ve 100. yıla gelindiğinde dünyaya yeniden anlatacağımız bir hikâyenin olduğu, dünyaya taşıyacağımız bize özgü bir merhamet anlayışı, bize özgü bir birlik anlayışı olduğunu kültür sanat vasıtasıyla, projelerimiz vasıtasıyla taşıyoruz. Sadece Yunus Emre'nin söylediklerini, divanını, Risalet-ün Nushiyye'sini tercüme edip dağıtmak, O'nun şiirlerinden okumak bile dünyada barışın yaygınlaşması, insanların ve bütün canlıların birbirini sevmesi açısından çok kıymetli. O açıdan da bu sene aynı zamanda Aşık Veysel Yılı. Geçen haftalarda Arjantin'de Aşık Veysel ile ilgili onlara özgü bir sanat türü olan övgü ile ilgili Aşık Veysel'e övgü eseri bestelemişler. Dünyanın farklı ülkelerinde Anadolu'da gelişen bu kültürel zenginliği dünyaya taşıyoruz. Bu da uluslararası ilişkilerde çok önemli. Çünkü tanıdığınız insanlarla ve tanıdığınız ülkelerle ticaret yaparsınız ya da o ülkeye eğitime gönderirsiniz öğrencilerinizi. O açıdan da Yunus Emre Enstitüsü bütün dünyayla açık ve şeffaf bir şekilde sivil ortamlarda kültürel alışverişi mümkün kılıyor ve insanlar arasındaki o bağı güçlendiriyor. Bizim temel felsefemiz Yunus'un üç kelimesi ile ifade ediliyor. Hiçbir başka dilde yok: 'Gelin, tanış olalım'. Üç kelime ile bütün kültürel diplomasiyi ifade edebiliyoruz.