Ayşe Sönmez: Seben'le yaşadıklarımız birilerine ışık olsun…

Serebral palsili Seben Ayşe Dayı'nın annesi Ayşe Sönmez kızının doğumundan itibaren yaşadıklarını ve üstesinden geldikleri zorlu mücadeleyi 'Sen ve Ben Seben' adıyla kitaplaştırdı: ''Bu bizim hikâyemiz ve benim görevim bunları yazıp okuyucu ile buluşturmaktı, ben de öyle yaptım. Böyle bir hayatın üstesinden geldiğim için kendimle gurur duyuyorum. Anlattığım için de... Çünkü bunlar bende ve bizde kalsaydı kimseye fayda sağlamazdı. Bizim yaşadıklarımız birilerine ışık olsun...''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Seben ile 2017 yılında okulun haber sitesi için yapacağım bir röportaj nedeniyle tanışmıştık. İlk röportajımızdı ama son olmadı tabii. Zira kendisi yıllar içinde birçok başarıya imza attı, Yeditepe Üniversitesi'nde gazetecilik lisansını bitirdi, ardından aynı üniversitede antropoloji yüksek lisansını tamamladı, konferanslara konuşmacı olarak katıldı, adını ve çalışmalarını geniş kitlelere duyurdu. Serebral palsi durumu ona ket vurmadı aksine daha çok üretmeye teşvik etti. Öyle ki son olarak birkaç arkadaşıyla birlikte kurumlara engelli bireyler için erişilebilirlik desteği verdiği Erişilebilir Her Şey adlı platformu kurdu. Ama bu zamana gelmek çok da kolay değildi hem kendisi hem de annesi için. Fiziksel hareketlerini kısıtlayan serebral palsi ve engelli olma hali nedeniyle maruz kaldığı bir sürü şeyi tersine çevirmek için annesiyle birlikte mücadele verdi. Annesi Ayşe Sönmez de Seben ile olan bu yolculuğu "Sen ve Ben SEBEN" adıyla kitaplaştırdı. Arka kapağında, "Bazı yollar renksiz, engebeli ve uzun görünebilir ama siz o yolda yürümeyi severseniz, her durağında bir başka renk bulabilirsiniz. Bu kitap Seben'in doğumuyla serebral palsi ile tanışan bir annenin azim dolu yolculuğunu anlatıyor." yazan kitap hem Seben'in hem de annesinin hayatına, iyi kötü yaşadıklarına, anılarına odaklanıyor. Biz de bu anlamlı kitap vesilesiyle Ayşe Sönmez ile bir araya geldik. Sönmez, "Seben'in doğumundan yani 1989 yılından bugüne kadarki süreci kapsayan bu kitapta kendimizle dalga geçebilmenin hiç korkulacak bir şey olmadığını da gösteriyorum." diyor.

KİTABI DAYIM SAYESİNDE YAZDIM

Bu kitabı yazma fikri nasıl doğdu?

Kitap fikri, çok değerli bir öğretmen olan sevgili dayım Recep Uğurlu'dan çıktı. Seben'e serebral palsi teşhisi konduktan sonra bir gün dayım ve eşi bize geldiler, dayım durumu o gün yeni öğrenmişti. Çok etkilenmişti ve bir ara beni mutfağa çağırdı, "Kızım senden bir şey rica ediyorum, belli ki çok zor günler sizi bekliyor. Ne olur bunları kaleme al ama anında yaz. Çünkü zamanında yazmazsan bayatlar, tazeliğini yani hissiyatını kaybeder. Onun için çok kıymetli bunları yazman" dedi. Ben de o gün ona söz verdim ve yaşadıklarımızı yazmaya başladım.

Okur kitapta tam olarak ne ile karşılaşıyor?

Okuyucu Seben ile olan yolculuğumuza ve yaşadığımız olaylara tanık oluyor. Elbette unutup geri dönüp yazdığım anılar da var. Bazen öylesine ağır şeyler yaşıyorduk ki o gün kalemi elime alıp mutlaka yazmalıyım diyordum ama bu çoğu zaman mümkün olmuyordu, sonra yazabiliyordum. Ama zaman içinde Seben'in elde ettiği başarıları ve onun rol model olma yolunda gittiğini görmek, benim yazmamı daha da kamçıladı. Gerçekten sıra dışı şeyler yaşıyorduk ve bunlar aktarılmalıydı. Bu kitap Seben başarılı olduğu için yazılmadı, dayımın bana bu konudaki teşviki ile yazıldı. Seben zaman içinde başarılı oldu evet, bu da kitaptaki yerini aldı. O rol model olarak topluma çok şey katıyor.

KİTAPTA YAZANLAR KURGU DEĞİL, GERÇEK

Okurun kitabı okuduktan sonra nasıl bir bakış veya farkındalık kazanmasını istiyorsunuz?

Yazdıklarım tamamen bizim hayatımıza dair gerçekler, bu gerçekleri kimse kurgulamadı, bu anlamda çok kıymetli. Okurların bakış açılarını daha da genişletmek en büyük arzum. Bu mücadelede düşünmenin önemini mutlaka kavrayacaklar, düşünerek çok akıllı çözümler üretilebildiğini görecekler, düşünme yöntemlerimizin neleri çözdüğünü görecekler. Çünkü hikâyelerimizde bu o kadar belli ki. Örneğin Seben'in Moda'da uğradığı taciz girişiminde ben işteydim. Telefonda konuşurken ondan, korkmadan soğukkanlılıkla benim söylediklerimi yapmasını istedim. Bu durum olayın seyrini değiştirdi. İşte burada düşünme ve çözüm vardı ve öyle de oldu. Bunu okuyucu kitapta görecek. Kitap hayatımıza ve mücadelemize dair örneklerle dolu. Ama benim arzum asla mücadeleyi bırakmamak, çözüm üretmek, kurumları zorlamak, onları işler hale getirmek, yanlışlarını görmelerini sağlamak, aslında en önemlisi de bizim engellendiğimizin farkına varmaları.

KENDİMLE GURUR DUYUYORUM

Kitabı elinize aldığınızda ne hissettiniz ilk olarak?

Çok şey hissettim. Öncelikle bunu bitirmeyi çok istiyordum. Özellikle çocuklarımın babası vefat etmeden onun görmesi benim için çok önemliydi ve ölmeden çok kısa bir süre önce kitap çıktı ve gördü. Çünkü o, bu sürecimizde bizimle değildi, kaçmıştı. Evet, kendimle gurur duyuyorum hiç mütevazı olmama gerek yok. Çünkü bu bizim hikâyemiz ve benim görevim bunu yazıp okuyucu ile buluşturmaktı ben de bunu yaptım. Zaman içinde çok sıra dışı bir hikâye ortaya çıktı. Böyle bir hayatın üstesinden geldiğim için ikinci kez kendimle gurur duyuyorum. Anlattığım için de üçüncü kez... Çünkü bunlar bende ve bizde kalsaydı kimseye fayda sağlamazdı.

BU MÜCADELEDE KIZIMLA BİR BÜTÜNDÜK

Peki, Seben bu kitabı eline aldığında onda ne gözlemlediniz?

Bu kısmı çok dokunaklı çünkü gerçekten kitap eve geldiğinde masaya koyup Seben'i çağırdım. Yanıma geldiğinde konuşamadı, ben de konuşamadım bir müddet. Babası karaciğer kanseri olduğu için evimizdeydi ve tüm bu olanları görüyordu. O da yatakta gözyaşlarını siliyordu. Sonra konuşabildik ama ilk refleks boynuma sarılıp "Bunu da yaptın ya, iyi ki sen benim annemsin" oldu. Biz onunla bu mücadelede hep bir bütündük, bu kitabı birlikte bitirdik bir anlamda, onun için Sen ve Ben Seben...

Biraz da kitabın kapağının renginden bahsedelim, sanırım bu rengi özellikle seçtiniz, neden?

Evet, bu renkte bir giz ve büyük sürpriz var. Seben mavi kantaron otunun rengini ve bu ota yüklenen bazı kutsal sözcükleri çok severdi. Ben de bunu biliyor ve önemsiyordum, bunu zihnimin bir köşesinde sakladım. Ben de Seben kadar bu rengi çok severim aslında. Kitabın kapak tasarım bölümüne geldiğimizde, kitabı benim hayal gücümü kullanarak şekillendiren sevgili dostumuz Ortam Şenol ile bu şekle dönüştürdük ve Seben'e sürpriz yaptık. Her şeyi tamamlayıp Seben'e gönderdiğimizde Seben anında telefon açtı ne diyeceğini bilemez bir halde duygularını ve beğenisini anlatmaya çalıştı. Kısacası bu kısım da çok güzel bir şekilde tamamlanmış oldu.

BU KEZ BABASINI YAZACAĞIM

Bu kitabın devamı gelir mi?

Evet, birçok dostum "Bu daha bitmedi, devam et, bitmemeli" diyor, bakalım. Ama asıl yine bir büyüğümüz bana babaları ile ilgili kitap yazmamı neredeyse vasiyet niteliğinde ricada bulundu. Sevgili Ekber Onuk babaları ile çok önemli projelere imza attılar. Kendisi bana "O benim mekanik sihirbazım, o çok özel bir beyin, Ayşe lütfen onu yaz" dedi. Sanırım bunu yapacağım fakat çok zor olacağını da biliyorum.

ENGELLİ DEĞİL ENGELLENMİŞ BİREY...

Sanırım engelli kavramını doğru bulmuyorsunuz, neden?

Evet, engelli birey değil de "engellenmiş birey" kavramını yerine oturtmalıyız. Çünkü engeller kalkınca engellenmişlik de ortadan kalkıyor. Öncelikle buzları kırmalıyız. Toplumdaki engellenmişlik algısını değiştirmek, engellilik üzerinden yanlış kurulan bağlar adına, kurumların daha aktif hale gelmesi, çaresizliklerinin onların suçu olmadığını anlatmak adına bu buzları kırmalıyız. Eğitim kurumlarında acilen eğitime başlanmalı ve bu engellenmiş aileleri de içine alacak şekilde olmalı. Bunun için sivil toplum kuruluşlarından diğer kurumlara kadar hepsinden yardım alınabilir. Ayrıca bu insanlar ve aileleri mutlaka devletten eğitim, maddi ve manevi destek yardımı almalı. Bu nedenle devlet kurumları bu konuya gerekli önemi verip harekete geçmeli.

BU KİTABIN BAŞKA KAHRAMANLARI DA CESARETLENDİRMESİNİ DİLERİM

Seben Ayşe Dayı: "Ailemizde yazı yazmak ve hayatı yazıyla saklamak iyi korunan bir gelenektir. Bu kitapla annem, hem bizim hayatımızın anlamlı bir bölümünü tarihe geçirmiş hem de Türkiye'de engellenen bireylerin ve ailelerinin yaşadıklarına samimi bir dille ayna tutmuş oldu. Bu kitabın, başka kahramanları da kendi hikâyelerini yazmak için cesaretlendirmesini dilerim."