GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Türk sinemasının en güçlü ve üretken senaristlerinden Ayşe Şasa, hayatı anlama ve anlamlandırma konusunda zorlu bir mücadele verip bir hakikat eri olarak ebedi aleme doğdu. Şasa'nın eserleri yeni edisyonları ile, Ketebe Yayınları tarafından yeniden yayımlanıyor. Ancak bu kez terekesindeki günlükler, notlar, senaryo taslakları ve mektuplar da incelikli bir çalışmayla okurla buluşacak. Projenin koordinatörü olan Abdurrahman Badeci ile Bir Ruh Macerası ve yayımlanmış diğer kitaplarının yanı sıra Ayşe Şasa eserlerinin Ketebe'de yayımlanma sürecini konuştuk.
Ayşe Şasa ile nasıl tanıştınız ve nasıl bir etkisi oldu hayatınıza?
2012 yılında sanıyorum, Celal Fedai vesilesi ile ilk defa tanışmıştım Ayşe hanımla... Tanışıklık ve ilk görüşmenin ardından herkes gibi çoğunluğu telefonla ilerleyen uzun-kısa görüşmelerimiz oldu. Kendisiyle ilk olarak Ayine Dergisi için yaptığım röportajın ardından daha ziyade sinema-sanat meselelerine dair görüşüyordum. Fakat yine de bu görüşmelerin meselelerini genelde Ayşe Hanım belirlerdi. Elbette herkes gibi onunla tanışmak ve kısa zaman da olsa görüşebilmek, hayatımda birtakım şeylerin gidişatını da belirledi. Söz gelimi okuduğum ve yazdığım meselelerin yönünü çok etkiledi. Ayşe hanımla uzak-yakın teşriki mesaisi olan herkes benzer şeyler söyleyecektir. Fakat yazma noktasında çok üretken olmamama rağmen, mesele ettiği şeylere dair bana yazdırdığı birçok yazı oldu. Okumalar noktasında da benzer şeyler söylemek mümkün. Bu anlamda özellikle sinemaya dair ilk derinlikli okumalarımı ilk onun yönlendirmeleri ve telkinleri ile yapmıştım.
Kendi metinlerini de size gönderiyor muydu?
Doğrusu o zamana kadar Bir Ruh Macerası, Delilik Ülkesinden Notlar, Yeşilçam Günlüğü ve Şebek Romanı kitapları zaten yayımlanmıştı. Kitap olarak yazdığı bir şeyler var mıydı o zaman bilmiyordum ama; bir takım yeni romanlar ve hikayeler üzerine çalıştığını biliyordum. Birkaç kere üzerine konuşmuştuk. Bugün terekesinden çıkan defterlere baktığımızda da bu taslaklara rastlamak mümkün.
Bununla beraber 2013'ün ortalarında günlüklerinden bahsetmiş ve çok küçük bir kısmını bana gönderip; "nasıl bulduğunu bana lütfen yaz" diyerek notlamamı istemişti. O günkü (sıkıntılı) gündemimi tamamiyle değiştirmiş bu günlükler. Heyecanla okuyup notlamıştım. Sonrasında da günlüklere dair hiç konuşmadık. Ta ki Adem Taşkıran beyin vesilesiyle Ketebe Yayınları'nın Ayşe Şasa külliyatını yayımlama kararı aldığı güne kadar.
Bugün ise o günlüklerle tekrar birliktesiniz!
Evet. Bunun üzerine pek çok şey söylemek mümkün ama bu hakikaten bir lütuf. Öncelikle bunu söylemeliyim. 2022 yılında Ayşe hanımın manevi mirasının, kendi deyimiyle emanetçiliğini yapan Âdem Taşkıran beyefendi ile tanışmamız ile beraber Ketebe Yayınları'nda, Furkan Çalışkan'ın da himmetiyle kitapların yayınlanması sözkonusu oldu.
Terekeyi ne zaman aldınız?
Bu yaz sonunda Âdem bey'in nezaretinde tereke Ketebe'ye teslim edildi. Terekeden Ayşe Hanım'la yaptığım sohbetlerden de hatırladığım kadarıyla pek çok şey çıkacağını biliyordum. Fakat bunun için terekenin ilk olarak iyi bir tasnife tabi tutulması gerekiyordu. İlk olarak oradan başladık. Ortaya çıkan el yazması nüshaların okunması ve tasnifi için bir Ketebe'de bir ekip kurduk. Kitaplarında bahsettiği şeylerden hareketle birçok şey bulabileceğimi dediğim gibi zaten biliyordum. Bu yüzden evvela daha evvel bana ve başkalarına da gönderdiğini bildiğim günlükleri bulmamız gerekiyordu. O yüzden çıkan tüm evrakı metrukeyi bir araya getirip ayıklamaya başladık. Böylelikle ortaya 30'un üzerinde defter ve 2 binin üzerinde evrak çıktı.
Ne var bu evrak ve defterlerde?
Henüz hazırlık süreci devam ediyor ama çıkan defterler arasında, günlükleri başta olmak üzere, kitap notları, başkalarıyla yaptığı günübirlik görüşmelerde aldığı notlar, roman ve senaryo taslakları bulunuyor. Bunların yanısıra Orhan Pamuk'tan, Engin Akarlı'ya, Yusuf Kaplan'dan Suna Kıraç'a kadar pek çok kişiyle yaptığı yazışmalar/mektuplar var. Filme alınmış yahut taslak halinde kalmış senaryo metinleri hakeza. Ve Ayşe hanımın kendi okumalarından hareketle irili ufaklı yaptığı çeviri metinler.
İlk elde neler yayımlandı?
Bir Ruh Macerası ve Yeşilçam Günlüğü ilk yayımlanan metinler. Yeşilçam Günlüğü'nün baskısı epey bir zamandıryoktu. Ayşe hanımın Türk sinemasının neliğine ve nasıllığına dair yazdığı bu yazıların tekraren ve öncelikle yayımlanması gerekiyordu. İki metin üzerinde de çok büyük müdahalelerde bulunmadık. Kısmi editöryal düzenleme ve tasnifler yapıldı. Özellikle Yeşilçam Günlüğü'nde
Kütüphanesi ne olacak peki?
Kitapları Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'ne bağışlanacak. Onunla ilgili yayınevi bir çalışma yapılıyor. O kitapların da içine baktık. Ayşe Hanım'ın notları var mı diye. Ayrıca altını çizip yanlarına aldığı notlar varsa onların da fotoğrafı çekildi. Bunlar aslında hem Ayşe hanımın yazdığı metinlerin içinde yaptığı alıntılara dair bir fikir veriyor, hem de onun okuma ve düşünme biçimine derinliğine dair...
Çok incelikle iz sürüyorsunuz yani satır aralarında...
Evet. Dediğim gibi uzun ve heyecanlı bir süreç. Fakat her şeye rağmen epey de zor bir sorumluluk. Yayınevi de bu hususta oldukça titizleniyor. Bu tabi benim işimi kolaylayan bir şey... Benle beraber külliyatın okunması sürecini yürüten birkaç kişi daha var... Defterler ve evraklar kronolojik bir şekilde notlanmadığı için tüm defterlerin aynı anda okunması gerekiyor... Külliyatın çatısını Defterler adını verdiğimiz bu seri oluşturacak gibi görünüyor. Defterler'in içinde yayımlanacak olan Günlüklerin ne zaman başladığını bilmiyoruz ama sanırım ne zaman bittiği belli: 14 Haziran 2012, Roger Garaudy'nin ölümü ile günlük bitiyor. Tabi eğer yeni günlükler ortaya çıkmazsa, şimdilik son tarih bu gibi görünüyor.
Ne zaman yayınlanacak Defterler ve Günlük?
Defterler ve onların dışındaki evraklar Ayşe hanımın muradına en yakın şekilde nasıl yayına hazırlanmalı? Açıkçası işin en zor tarafı bu. Şimdilik 5-6 defterin okuması bitti ve günlüklerin bir kısmı en azından hazır. Fakat dediğim gibi tüm Defterler okunmadan ve terekenin tamamını görmeden bunları yayımlamak doğru değil! Öte yandan el yazısı metinler terekenin yüzde 80'ini oluşturuyor. Bu yazıların okunmasının zorluğu bir yana Ayşe Hanım'ın kullandığı kavram dünyasına hâkim olmakta gerekiyor. Sanıyorum 5-6 aya Defterler'in okunması bitecek gibi. Sonrasında da belli başlıklar altında külliyat yayımlanmaya başlayacak.
Mektuplar da var sırada değil mi?
Mektupların yayınlanma macerası tek taraflı değil tabi. O yüzden bunların yayımlanması hususu biraz çetrefilli bir iş. O konu daha çok yayınevi ve Adem beyin inisiyatifinde. Fakat Orhan Pamuk, Yusuf Kaplan, İhsan Kabil, Engin Akarlı ve Suna Kıraç... Bunlar ilk aklıma gelen isimler. Her biri ile uzun mektuplaşmaları var. Bu anlamda Ayşe hanımın manevi yolculuğu sonrası yetiştiği muhitle ve hatta aslında hiç kimse ile bağını koparmadığını, bu bağı zerafetle nasıl koruduğunu ve etrafına ışık saçtığını görüyorsunuz. Bulduğumuz ilk mektup Orhan Pamuk'a gönderilen bir mektuptu. Epeyce mektup var.
Ayşe Şasa ne söylüyor bize bu defterlerde?
Ayşe hanım kendi başına iken hayatını nasıl geçirdiğine dair pek çok şey var bu Defterler'de. Bir Ruh Macerası'nı okuduğunuz zaman kitabın bitiminde huzura, sekinete eren bir kadın görürsünüz. Fakat sonrasında o huzuru, sekineti nasıl devam ettirdi? Günlükler sanırım bunun cevabını veriyor. Bunun yanında onun düşünce dünyasına dair de pek çok şey söyleyecektir. Sözgelimi "dostları"yla telefonla ya da karşılıklı sohbet ederken aldığı notlar ve o notlarda yer alan bir herhangi bahsin kendisini götürdüğü yerleri incelikle notlanmış Ayşe hanım. Bu anlamda basılı kitaplarında gördüğümüz metni ve sonucunu görüyoruz; peki bunlar nasıl ortaya çıktı? O süreci görmek sonucu görmekten çok daha heyecan verici ve tabi ki kıymetli.