“Ayrılık Yaman Kelime” bir Ahmet Özhan kitabı

Elimizdeki bir Ahmet Özhan kitabı. Elimizdeki A.Ş.K.'nın, aşk kitabı. ''Daha evvel paylaştığım şeyler de var. Ancak bir hadise olarak anlatılmış, analiz edilmemiş 'okuma'sı yapılmamış olaylar silsilesi idi. Burada, bu sohbetle bir insanın hayatından, bütüne, birliğe bakan bir analiz, bir 'okuma' var.'' diyor Ahmet Özhan 'Ayrılık Yaman Kelime'de.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

"Düşe kalka yaşadık, düştüğümüz yerden kalktık, kaldırdılar hamdolsun. Çünkü bütün ruhumla biliyorum ki sayısız afetlerin yağmur gibi yağdığı o şaşaalı şöhret yolunda çamura saplanıp kalmadıysak gayretle değil, himmetle olmuştur. Allah'ın lütf u keremi, büyüklerin himmetleri ile olmuştur. Öyle bir ömür yaşandı ise şayet, sadece bir kişi bile olsun o ömürden çıkarılması gereken dersi alıp istikamet bulur ümidinden ibarettir bu hikâye. O hikâyeyi bir Ahmet Şükrü Katıöz hikâyesinden çıkarıp gerçek manada bir ak hikâyesine dönüştürecek olan da o ümittir."

Elimizdeki bir Ahmet Özhan kitabı. Elimizdeki A.Ş.K.'nın, aşk kitabı. (A.Ş.K. kısaltması Ahmet Özhan ismiyle sevilip beğenilmiş sanatkârın doğum adının ilk harflerine de işaret etmektedir. Hikâyenin belki de espri taşıyan, hoş parçalarından biri de budur.)

Turkuvaz Kitap'ın, gazeteci-yazar-senarist Ahmet Tezcan'ın, Ahmet Özhan ile hayatı üzerine yaptığı nehir söyleşiden yola çıkarak okura sunduğu "Ayrılık Yaman Kelime"'yi yeni çıkanlar tezgahında görünce heyecanla aldım elime. Zeytinburnu Belediyesinin bu yıl hizmete açtığı Zeytinburnu Kitapçısı'nda yazarla okuru buluşturduğumuz toplantılarına ne çok yakışacak diye düşündüm. İşte meslek zehirlenmesi biraz da budur. Kendi heyecan ve isteğinizi doyurmak kadar, meleke haline gelmiş mesleğinizi de icra için fırsatları görür ve değerlendirmek istersiniz. Aylık mutat Zeytinburnu Kitapçısı söyleşimiz için zaman kaybetmeden arkadaşlara telefon edip, kitaptan bahsettim. Kabul ederlerse ne de güzel olur; arasak, lütfetse, gelse ve anlatsa... Aradık, lütfetti, geldi, anlattı, dinledik, güzel oldu.

Bir kimse ile söyleşi-röportaj yapacağım zaman eldeki malzeme ile hazırlığa girişirim. Bu, bir kitap, yazılı-sözlü-görüntülü her türlü mülakat olabilir. Ahmet Özhan on yılları bulan bilinir varlığı ile sadece sunucu ve yazar olarak değil, çocukluktan itibaren seyircisi olduğumdan aşinalık duyduğum bir isim. Bu sebeple, hafızamda aynı zamanda iyi bir birikim. Bu birikimin kapalı sandıklarını zihnimde açarken son konu olarak kitabın kapağını kaldırdım. Haydi bir sır paylaşalım; işimizi yaparken zamanla da yarıştığımızdan kestirme yolları keşfe mecbur kalırız. Bir kitap mı konuşulacak? Alırsınız eliniz, arka kapaktaki yazıdan iz sürmeye başlarsınız. "Ne sormalıyım?"ın cevabını verebilecek cümleler çıkabilir oradan. Sonra başa döner önsöz ve giriş yazılarına göz atarsınız. Oralardan da işin hülasasının ipuçları yakalanabilir. Derken içindekiler bölümü. Eh, o ana ve ara başlıklardan da bir şey çıkaramazsanız artık... Çıkar çıkar. Notlar alırsınız başlıkları soruya çevirebilirsiniz, en azından bir iki tanesini. Kitabı alır okusunuz, bazen hızlıca, bazen atlayarak ama, işte bütün o duraklar size bir harita çizer, yol alırsınız. Yine öyle olur diye aldım kitabı elime, çevirdim arka kapağı, okudum, yazamadım. Ömer Tuğrul İnançer'in 'önsöz'ünü, söyleşiyi yapan Ahmet Tezcan'ın 'girizgâh'ını okudum, not çıkaramadım! Ana ve ara başlıklara baktım; HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM diye isimlendirilmiş üç sütunun altına dizilen cümleleri soruya çevirmek istedim, çeviremedim. Belli ki nazlı. Kolay vermeyecek kendini ele. Öyle hızla 'fastfood' atıştırmama katiyen müsaade etmeyecek. Gece olmuştu, zihnim yorulmuştu. Fakat son bir gayret, çevirdim yaprakları, hiç değilse beş-on sayfa okur, yarın gündüz gözü yol alırım diye. Yaklaşık üç yüz sayfa sabaha doğru bitti, öyle bıraktı beni. Ben onu bırakamadım. Ertesi günü söyleşi sırasında ancak yüz yüze gelip sohbete başlayınca çözüldü dilim. Öyle bir akış ki, bir insanın hikâyesine tanıklıkla akışa dâhil oluyor, ona karışıyor, düşünüyor ve kendi kendinize konuşabiliyorsunuz; ama yine o kendini size böldürmüyor, parçalatmıyor...

Balkanlardaki köklerinden, Urfa'daki doğumuna, çocukluk ikliminden tahsiline, kabiliyetinin tebarüzünden ilerleyişine, şöhretinin parlayışına, evliliklerine, çalışma ve onun uzantısında eğlence hayatından magazin dünyasına, on yıllar arasında Türkiye'de ve dünyada sermaye el değiştirdikçe yeniden, yeniden ve yeniden şekillenen zevke, anlayışa, kültür atlasından sanattaki mihenk taşlarına, ilime, irfana, anlayış ve kişi düzeyinde yoldaşlıklarına, bilinen bilinmeyen pek çok noktaya atışlar, çıkarışlar, hikâyeler... Bir bütün Ahmet Özhan, bir bütün A.Ş.K. kitabı. Bunlar okudukça sizin olacak. O sebeple detayına girip meşgul etmeyeceğim. Ancak kendisine şu kadarını sorabildim; aslında kitapta anlatılan çoğu anekdotu önceki söyleşilerinden biliyordum. Ama şimdi hepsi bir arada, kayıt altında. Benim için ilk ve temel özellik bu gibi geldi. Buna Özhan'ın verdiği karşılık, işin bundan ibaret olmadığının altını çiziyordu. "Evet, daha evvel paylaştığım şeyler de var. Ancak sadece bir hadise olarak anlatılmış, analiz edilmemiş 'okuma'sı yapılmamış olaylar silsilesi idi. Burada, bu sohbetle bir insanın hayatından, bütüne, birliğe bakan bir analiz, bir 'okuma' var. Öyle bir ömür yaşandı ise şayet, sadece bir kişi bile olsun o ömürden çıkarılması gereken dersi alıp istikamet bulur ümidinden ibarettir bu hikâye."

Buyursunlar ey sevgili okur; 'okuma'nız mübarek olsun. Bilin ki; "Ayrılık Yaman Kelime" Yeter ki aşk olsun...