ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
İzmir Akdeniz Bienali uzun bir ön hazırlık sürecinin ardından 23 Ocak'ta İzmir Atlas Pavyonu'nda sanatseverlerle buluştu. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından K2 Güncel Sanat Merkezi iş birliğiyle düzenlenen bienal, "Aynı Suya Bakmak" temasıyla, Ayşegül Kurtel'in sanat direktörlüğünde hayata geçiriliyor. Bienalde, Türkiye dahil olmak üzere Akdeniz'e kıyısı olan 17 ülkeden 32 katılımcının farklı biçimsel formlardaki ve içerik kaygılarındaki eserleri sergileniyor. Bienal çerçevesinde, Türkiye'den ve Akdeniz ülkelerinden sanatçıların, kültür-sanat aktörlerinin, akademisyenlerin, Akdeniz'e ilişkin çalışmalar yürüten uzmanların katılımıyla düzenlenecek olan, performans, panel ve söyleşilerden oluşan bir etkinlik programı da yer alıyor. Bienal, Akdeniz kültürleri ve toplumları arasındaki diyaloğu sanat aracılığıyla pekiştirirken, bölgenin kültürel ve sanatsal kapasitesini de görünür kılmayı amaçlıyor. Farklı deneyimlere sahip sanatçıların perspektiflerini buluşturan bienal, ortak paydalar ve farklılıklarla bir arada olmanın önemini de gözler önüne seriyor...
Tam da bu yıl gerçekleşmesi planlanan fakat danışma kurulunun kendi üyelerinden birini küratör olarak atamasıyla başlayan tartışmaların ardından iptal edilen İKSV İstanbul Bienali'nden sonra yeni ve alternatif bir bienal olarak kendini gösteriyor İzmir Akdeniz Bienali. Çünkü konu, alan, disiplin ya da eylem ne olursa olsun her şeyin alternatifinin üretiliyor olması çok önemli. Alternatifler; sağlıklı tercihler yapabilmek ve olanı olmayandan gerekçeleriyle ayırabilmek adına da kıymetli. Tüm bunlar hem yeni ve farklı söylemlere imkân tanırken hem de diğerinin tekelleşmesini ya da "Ben yaptım oldu, ben söyledim bitti" tavrına engel olabiliyor. Biz de Akşam Cumartesi olarak 11 Mart'a kadar görülebilecek olan bienali yerinde takip etmek üzere İzmir'e gittik. Katılımcı sanatçılardan; Cezayirli Mehdi Hachid, Maltalı Laura Besançon, Fransız Garance Alves, Filistinli Mahdi Baraghithi, Libyalı Malak Elghuel, Türkiye'den İzmirli sanatçı Nesligül Cebesoy ve Mardinli Bawer Doğanay ile bir araya geldik. Sanatlarını ve Akdeniz'i konuştuk.
CEZAYİR - MEHDİ HACHİD: ÇALIŞMAM SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI DURUYOR
Sanatçı ve tasarımcıyım. Aynı zamanda sinema, fotoğraf ve heykel gibi farklı türden disiplinlerle de ilgileniyorum. İzmir'e ilk kez geliyorum. Bienalden davet aldığım için müteşekkirim. Akdeniz sorunlarıyla ilgili konuşmak için bu bienal çok iyi bir fırsattı. İnsanlarla bağlantı kurmak ve Cezayir ile Türkiye arasındaki benzerlikleri görmek güzel bir deneyimdi. Aynı zamanda çalışmalarım için de yeni bir seviye oldu çünkü bu benim ilk uluslararası bienalim. Bienalde yer alan bu çalışmamı zihnimde 7 sene önce tamamladım ama hayata geçirme fırsatım olmamıştı. Çünkü bu büyük bir proje. Çalışmamın başlangıcındaki yaklaşımım Akdeniz'deki kazazedelere yönelikti. Ama tam o sırada yeni olaylarla tüm dünyanın değiştiğini ve biz sanatçılar için bazı olgulara odaklanmanın zamanının geldiğini gördüm. Liderler Mağrip ülkeleri ile savaştan kaçan bazı Afrika ülkelerinin vatandaşlarına sınırlarını kapatan Avrupalılara ödeme yapıyor olmamız sorununa karşı bir çözüm bulamıyorlar. Bugün bu çalışma gezegenin neresinde olursa olsun sömürgeciliğe karşı duruyor. Bütün Akdeniz ülkelerinin problemi aynı. Özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bu daha belirginleşti. Dünya kuzey ve güney olarak ikiye ayrıldı, her anlamda. Ve biz güneydeyiz...
MALTA – LAURA BESANÇON: AKDENİZ'DEKİ İNSANLAR OLARAK BİRBİRİMİZLE BAĞLANTILIYIZ
Londra Royal College of Art'ta psikoloji ve iletişim okudum. Aynı zamanda sanat yüksek lisansına sahibim. Sanatımda gündelik hayatla ilgileniyorum. Gündelik objeler hakkındaki algımızın değiştirilmesi üzerine düşünüyorum. Örneğin bienalde yer alan bu çalışmamda belli bir apartmanda oturanlara mektup gönderdim ve onlara "Bu çalan müziğe eşlik ederek ışıklarınızı açıp kapatın" dedim. Diğer çalışmam olan fotoğrafı ise Malta'da İzmir'e doğru bakarak çektim. Kullandığım düzenek İzmir'de sahilde balık tutan insanların kullandığı bir sistem, onlardan gördüm. Bienal kapsamında İzmir'e ilk kez geliyorum. Davet edildiğim için kendimi çok iyi hissettim. Ben Maltalıyım ama babam Fransız, bu nedenle bu bienalle iyice ilişkili hissediyorum. Aslında birkaç yerden biri gibi geldim buraya. Akdeniz'de yaşayan insanlar ve bulunan ülkeler olarak hepimiz çok ilişkiliyiz birbirimizle. Bu nedenle tek bir tipten bahsedemem. Birbirimize bağlıyız, herkes birçok farklı yerden gelmiş gibi. Örneğin buradaki Filistinli ve Cezayirli sanatçı arkadaşlarım benim Maltaca konuştuğumu duyduklarında dilleriyle benzerlikleri olduğunu söylediler. Bu da çok şaşırtıcı oldu hepimiz için.
TÜRKİYE – NESLİGÜL CEBESOY: TÜRKİYE-YUNANİSTAN MÜBADELESİNİ SANATIMA İŞLEDİM
Daha çok yağlı boya ve portre işler üretsem de bazen enstalasyon bazen de kolaj çalışıyorum. Hepsinin buluştuğu nokta ise ikilemler, muğlaklık, içsel çatışmalar, varoluşsal sorunlar ve aidiyet oluyor... Bienalde yer alan çalışmamda ise 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadele olayına odaklanıyorum. Bunun sebebi de hem kendi ailemde hem de İzmir'de yoğun olarak Girit, Selanik göçmenleri bulunuyor olması. Kendim de dördüncü kuşak bir mübadil olduğumdan ve bazı şeyleri daha fazla öğrenme isteğimden kaynaklı mübadelenin toplumda ve sonraki kuşaklar üzerindeki etkisi üzerine bir merakım doğdu. Mübadeleler iki tarafta da yabancı olma ve ait hissedememe durumu yaşatıyor. Ben de yersiz, yurtsuzluk ve özlem duygusunu kendi işlerime yansıtıyorum.
FİLİSTİN – MAHDİ BARAGHİTHİ: BU TEK TİPLEŞTİRMEYLE MÜCADELE ETMEK İÇİN BURADAYIM
Fotoğraf ve yerleştirmeler üzerine çalışıyorum. Çalışmalarım çoğunlukla Filistin toplumundaki maskülen ve kahraman fikri etrafında dönüyor. Fotoğraflarımda Filistinli erkeklerin imajına ve tipleri üzerinde çalışıyorum. Buradaki çalışmamda ise Batı Şeria'daki çatışmalardaki özgürlük savaşçılarının fotoğraflarını çektim ve üzerinde yapay zekâ ile oynadım. Yapay zekadan çektiğim fotoğrafları yorumlamasını ve değiştirmesini istediğimde söz konusu insanları orta çağ insanı stereotipine soktu. Ben de bu anlayış ve tipleştirmeye meydan okumak için buradayım. Türkiye'de ilk defa bulunuyorum, Ramallah'tan buraya geldim. Burada bulunmaktan dolayı mutluyum. Filistin halkı ve erkekleri için burada konuşuyor olmak benim için çok önemli. Adaletsizliği ve uğradığımız soykırımı duyurmak da çok önemli. Sadece Türkiye'de değil, her yerde.
LİBYA – MALAK ELGHUEL: AKDENİZ'DE HAYAT DA ÖLÜM DE İÇ İÇE GEÇMİŞ DURUMDA
Çok disiplinli çalışıyorum ama eğitimim tasarım üzerine. Aynı zamanda sanat terapisi eğitimi alıyorum. Sanatla ilgili olan pratiklerimi terapiyle birleştirmek niyetindeyim. Buradaki çalışmam Libya'da yerinden edilmiş 7 farklı insanla yaptığım röportajların sonucunda ortaya çıkardığım bir iş. Kendilerinin gittikleri yer ve zamanları noktalar halinde belirledim. Daha sonra yerinden edildikleri yerlere dönüp dönemediklerine göre de bir metodoloji uygulayıp noktaları ona göre detaylandırdım. Bu aleti de noktaların birleşiminden oluşan melodiyi yaratmak için kullandım. Türkiye'de daha önce bulundum ama İzmir'e ilk kez geliyorum. Akdeniz'de hayat da ölüm de iç içe geçmiş durumda. Ama bizim aramızdaki iletişim ve çok farklı disiplinlerden gelen sanatçılarla bir arada olmak ilham verici.
FRANSA – GARANCE ALVES: ÇAĞIMIZDAKİ SÜREKLİ GÖÇ AKIŞINI ŞİİRSEL BİR ŞEKİLDE ÇAĞRIŞTIRMAK İSTEDİM
Çalışmalarımın temel konsepti ikinci deri kavramı. Bedenle ilişkili olan bütün objelerle ilgileniyorum, kumaş veya kıyafet gibi. İlk kez İzmir'deyim. Bu bienalin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Bence hem benim hem de diğer sanatçılar için birbirimizin çalışmalarını görmek açısından enteresan bir deneyim. Eserlerin arasındaki bağlantıları görmek de ilginç. Örneğin çoğunda tekne veya kayık görüyoruz. Benim bienalde yer alan çalışmam ise bir yerleştirme. Bu kayıkları üç boyutlu yazıcından çıkardım. Her kayıkta küçük beyaz gömleklerden oluşan karakterler görüyorsunuz. Ve içlerinde görünmez vücutlar bulunuyor. Ve bilinmeyen bir destinasyona doğru yolculuk ediyorlar. Çağımızdaki sürekli göç akışını şiirsel bir şekilde çağrıştırmak istedim... Bedenlerin yokluğu insanın evrensel tanımına atıfta bulunuyor ve küçültülmüş ölçekte izleyicinin bedenini sorgulayarak minyatür dünyalara eğilmeye ve onların kırılganlığı ile güvencesizliğini sorgulayama davet ediyor.
TÜRKİYE - BAWER DOĞANAY: SANATIMDA KENDİ YARATTIĞIM DÜNYADA YAŞIYORUM
Mardin'de yaşıyor ve üretiyorum. Çoğunlukla tuval üzerine boya çalışıyorum. Bunu da çoklu renk skalası kullanarak yapıyorum. Sanatımda çok renkli olmakla ön plana çıktığımı düşünüyorum. Bu çok renklilik; birçok rengin bir arada bulunması gibi değil de daha uyumlu renklerin ya da benim ifade etmek istediğim şekliyle bir orada olmaları hali benim sanatımı yansıtıyor. Aslında bütün bunlar benim dünyam. Kendi yarattığım bir dünyanın içinde yaşıyorum. Bienalde ise farklı ülkelerden sanatçılarla tanışmak çok iyi bir deneyimdi, bana çok şey kattı çünkü çeşitliliği görebildim, bunun da bana epey katkısı oldu.