Ayasofya'nın 17 asırlık keşif yolculuğu

Dünyanın günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtsal mimari eserleri arasında yer alan Ayasofya-i Kebir Camii'nin 17 asırlık yolculuğu, Ayasofya Tarihi Müzesi'nde görsel ve işitsel bir tasarımla sergileniyor. Böylesi önemli bir mabedin tarihini en ince detayı ile bilmek, Ayasofya Camii'ne gerek ibadet için, gerek turistik olarak yapacağınız ziyaretleri çok daha anlamlı kılacak.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Sadece İstanbul'un, Türkiye'nin değil İslam alemi ve dünyanın gözbebeği Ayasofya-i Kebir Camii, 1700 yıllık tarihi ve ihtişamıyla birçok dönemin ve devletin önemli simgelerinden biri. Yapının mimari, siyasi ve kültürel tarihine ışık tutan Ayasofya Tarihi Müzesi bu zengin geçmişi ziyaretçilerinin dikkatine sunuyor.

Sultanahmet Meydanı'nda yer alan Defter-i Hakani Binası'nda T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın himayesinde yürütülen ve DEM Müzecilik tarafından hayata geçirilen müzede teknolojinin de olanaklarından faydalanılmış. Türkiye'nin ilk teknoloji odaklı tarihsel deneyim müzesi olan Ayasofya Tarihi Müzesi, deneyime dayalı ve interaktif müzecilik konseptini bir adım daha öteye taşıyarak, küresel ölçekte diğer örneklerine öncülük ediyor.

BENZERSİZ BİR TARİHSEL DENEYİM

Ayasofya'yı anlamak buradan başlıyor dersek yanlış olmaz aslında. Müze sizi 17 asırlık bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Asırlar içinde yapının değişim sürecini görsel ve işitsel olarak takip edebiliyorsunuz. Bu göz kamaştırıcı müzeyi DEM Müzecilik Yönetim Kurulu Üyesi Eda Bildiricioğlu ile gezdik ve konuştuk.

Her odada farklı bir dönem anlatılıyor. Bugünkü Ayasofya-i Kebir Camii'ni iyi anlamak için "Önce müzeyi gezip daha sonra Ayasofya Camii'ne gitmek gerekir." diyen Eda Bildiricioğlu, "Ayasofya Tarihi Müzesi, İstanbul'un ve Türkiye'nin en önemli tarihi değerlerinden olan Ayasofya'nın zengin tarihini bütünsel bir perspektif ile yaşamak isteyenlere benzersiz bir deneyim sunuyor. Dünyanın günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtsal mimari eserleri arasında yer alan Ayasofya-i Kebir Camii, hem mimarisi ve ihtişamı hem de işlevselliği açısından çok özel bir yere sahip. Ziyarete ve ibadete açık olan bu yapı birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmış, kilise olmuş, cami olmuş, 1700 yıl boyunca birçok hikâye biriktirmiş. Biz de bu hikâyeyi; immersive olarak adlandırdığımız en son görsel ve işitsel teknolojilerle anlatmak istedik. Ayasofya'nın 1700 yıllık hikâyesi bu yeni hikâye anlatma biçimi için olağanüstü zengin bir içerik sundu bizlere. Ayasofya Tarihi Müzesi'ndeki görsel ve işitsel şölen, kreatif yönetim ekibi ile birlikte 58 dijital tasarım artisti, 4 sahne tasarım artisti, 8 ressam, 7 farklı besteci ile 8 müzisyen tarafından hayata geçirildi. Her deneyim salonu için ilgili döneme uygun görsel içeriklere, etnik enstrümanları çalan birbirinden farklı müzik grupları canlı olarak eşlik etti. En üst seviyede ses deneyiminin bir parçası olarak, ambiyanslardaki atmosfer deneyimini sağlayabilmek için konunun uzmanı ses mühendisleri ile birlikte her odaya uygun ses tasarımı yapıldı. Müzedeki hikâye anlatımı değerli sanatçılar Selçuk Yöntem ve Gülen Karaman ile hayat buldu." şeklinde konuştu.

HAYAL ETTİĞİNİZİN ÇOK ÖTESİNDE BİR HİKÂYE

Müzenin açıldığı binanın önemine de değinen Bildiricioğlu sözlerine şöyle devam etti: "Ayasofya, İstanbul'un antik döneminin ve o dönemde tüm dünyanın mimari harikası, Defter-i Hakanî binası ise İstanbul'un erken modern döneminin en güzel mimari örneklerinden. Ayasofya'nın 1700 yıllık tarihini derinlemesine anlatmayı amaçlamış bir müze için bu iki yapıyı, böylesine güzel bir hikâye ile bir araya getirmek de olağanüstü bir füzyon yarattı. Defteri Hakanî Nezareti Osmanlı döneminde tapu kayıtlarının tutulduğu ve kütük defterlerinin saklandığı merkezdi. 1. Ulusal Mimarlık Akımı'nın önemli örneklerinden olan bu bina, inşaası tamamlandıktan sonra arkada kalan Defterhane binası ile bağlantı kurularak iki binada hizmet vermiş. Çatısındaki çıkmaları ve cumba benzeri balkonlarıyla öne çıkan bina, Sultanahmet Meydanı'nda Ayasofya Müzesi'ne yakın konumda yer alıyor. Bu da müze için seçilmesinde önemli bir yer tutuyor."

Ağustos ayında kapılarını açan müzeye ilgi oldukça yoğun. 15 farklı dilde hizmet veren müzeye gelen yabancı turistlerin de olumlu geri dönüşlerde bulunduğunu dile getiren Bildiricioğlu, "Ayasofya Tarihi Müzesi'nin arkasında çokça emek ve ilmek ilmek işlenmiş bir hikâye ve en yeni teknolojiler var. Ayasofya Tarihi Müzesi, Ayasofya Camii'nin bizim bildiğimizin, hayal ettiğimizin, bize anlatılanın çok daha ötesinde zenginliklerini immersive teknolojiler ile deneyimleme fırsatı sunuyor. Böylesi önemli bir mabedin tarihini en ince detayı ile bilmek, bu mabede gerek ibadet için, gerek turistik olarak yapacağımız ziyaretleri çok daha anlamlı kılacaktır. İşte Ayasofya Tarihi Müzesi ile Ayasofya Camii arasında böyle hayati ve önemli bir ilişki var." şeklinde konuştu.

HADİS KAPISI OSMANLI'YA AÇILIYOR

Müzede Ayasofya'nın ilk yapılış tarihinden bugünen kadar olan geçirdiği her dönem en son teknolojilerin yardımıyla sürükleyici görsel ve işitsel bir gösterim ile anlatılıyor. Müze turu Bizans'a ayrılan bölüm ile başlıyor. Bu bölümde Bizans devletinin kuruluşu, Ayasofya'nın bugüne gelen nihai yapısının inşasından önce ve sonra geçirdiği aşamalar, çağının çok ötesindeki mimarisi ve özellikle de muhteşem kubbesi, ikonoklazma dönemindeki yıkımlar ve Haçlı Seferleri sırasındaki büyük yağma, her biri özel hazırlanmış görsel şovlarla ve sonsuzluk aynası olarak adlandırılan yeni inovatif yöntemlerle anlatılıyor. Ziyaretçiler şehrin kurucusu Konstantin'i, İmparator Theodosius'u, Ayasofya'nın eşsiz mimarisinin kurucu fikir babası matematikçi İsidorus'u ve mabedin banisi İmparator Jüstinyen'i tanıyor, her birinin Ayasofya'nın tarihindeki yerini öğreniyor.

Devamında ise hadis kapısıdan geçilerek 1453 yılında İstanbul'un fethiyle başlayan süreç anlatılıyor. Beni en çok etkileyen yer de burasıydı. Hadis kapısının üzerinde Peygamber Efendimizin (s.a.v.) "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur." sözüne yer verilmiş. Osmanlı bölümü, Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya'yı nasıl göz bebeği yaptığının hikâyesi ile başlıyor. Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'nın İstanbul'un Fethinden 3 hafta sonraki cuma namazına yetişmesini istiyor ve yapının camiye dönüşümü başlıyor. Bu bölüm, Fatih'ten sonraki padişahların her birinin adeta küllerinden yeniden doğan Ayasofya'ya yaptıkları katkıların anlatısı ile devam ediyor. Büyük usta Mimar Sinan ve Ayasofya'yı bugünlere taşıyan revizyonları, olağanüstü görsel şovlar eşliğinde sunulurken, dokunuşlarıyla Ayasofya'nın mimarisine ve sanatına katkılarda bulunan çok sayıda ismin eserleri anlatılıyor.

Müzenin sergi salonunda ise Ayasofya'nın dördüncü yüzyıldan günümüze ulaşan tarihi, çok önemli bir bölümü ilk kez gösterime sunulan tarihi eser koleksiyonu ile anlatılıyor. Toplam 200'e yakın eser, dönemlerine göre 4 ayrı bölümde sergileniyor: Kilise, Camii, Müze ve yeniden Camii. Kronolojik bir koridor boyunca sergilenen eserler arasında mabedin mühürlü tuğlalarından mozaiklerinde kullanılan malzemelere, ikonalardan hat levhalarına, padişah fermanlarından tarihi tablolara kadar farklı türlerden çok sayıda orijinal parça yer alıyor. Sergilenen belgeler arasında Ayasofya'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yeniden camii olarak ibadete açıldığını duyuran resmi evrak da yerini alıyor. Sergilenen eserlere ileriki dönemlerde ilaveler de olacak.