ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Gökalp Gönen, kendisiyle geçen yıl Avarya filmini izlediğim ve “Genç Yetenek Ödülü” aldığı 7. Boğaziçi Film Festivali’nde tanışmıştım. O günden bu yana çalışmalarını yakından takip ediyorum. Geçtiğimiz günlerde Avarya’nın 16. Akbank Kısa Film Festivali’nde “En İyi Kısa Film Ödülü”nü almasının ardından kendisiyle kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. 31 yaşındaki Hataylı genç yönetmen, 2014 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, İnteraktif Medya Tasarımı Bölümü’nden mezun olmuş. 2010 yılından bu yana kısa animasyon filmler üreten Gökalp’ın Güveç ve Altın Vuruş adlı kısa animasyon filmleri internet üzerinden izlenebiliyor. Avarya ise kısa bir süre sonra izlenebilecek. Lal adını verdiği projesi üzerinde de son düzenlemelerini yapan Gökalp, bu alana nasıl giriştiğini şöyle özetliyor: “Görsel sanatlarla olan derin bağım ve teknolojiye olan merakım animasyonda karşılık buldu. O dönemde keşfi en heyecan verici disiplindi benim için. Hala da öyle.” Uzun vadede hayalinin ne olduğunu sorduğum genç yönetmen şöyle anlamlı, güzel bir yanıt veriyor: “12 Nisan’da 31 yaşına girdiğim gece bir mail geldi. Kendi kendime geleceğe göndermek üzere yazmışım 10 yıl önce. Orda hayallerimden bahsetmişim. Çok anlamsız hatta yanlış şeyler var güzel şeyler de. Ama tutarlılık yok. O yüzden uzun vadeli planım sadece yaratıcı, sağlıklı ve meraklı kalabilmek…”
BENİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN İCATLARIMDAN ALDIĞIM HAZ
Gönen’in Avarya adlı kısa animasyon filmi bir yolculuk ve arayış hikayesi. Filmde, dünyası yok olan adam, robotla birlikte, yeni bir gezegen bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıkar. Ancak tasarladığı sistem onu gemiye hapseder. Bulduğu çıkış yolu ise sistemin sadece savunma mekanizmasıdır. Gönen bu projesinin çıkış noktasının bulanık olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Genelde projelerim iç içe geçiyor ve bir fikir yekpare bir şekilde aklıma gelmiyor. Böyle bir şey ilginç olabilir diye önce küçük bir not bırakıyorum defterime. Orada yüzlerce not var. Bu notlar zaman geçtikçe eklektik bir biçimde zenginleşiyor ve bir noktada filme dönüştürülmeye aday oluyor.” Doğada çalışmayı çok sevdiğini ve oralarda gözlemler yaparak yeni mekanizmalar keşfetmeye çalıştığını söyleyen Gökalp çalışmalarının içeriğinden şöyle bahsediyor: “Bir taşın, derenin sert suları ile dağdan denize kadar sürüklenişi ve parçalanışının karşılığını yaşam biçimlerinde aramayıseviyorum. Bazen doğal olmayan bir şey çizip, ‘bu hangi şartlar altında doğal olabilirdi’ diyerek yeni bir dünya tasarlamak da başka bir metot. Sinema benim için çok yeni bir saha, neler yapılabileceğimi yeni yeni keşfediyorum. Bu keşif son bulmayacak elbette ama keşfedeceğim yeni araçlar, ilgilendiğim konuları da değiştirecektir. Konu ne olursa olsun, benim için önemli olan süreçte yaptığım icatlar ve bunların çalıştığını görmekten aldığım hazdır.”
FİLM HER ŞEYİ OLAN BİR KİŞİNİN ÇIKMAZINI ANLATIYOR
Avarya sanki günümüz dünyasına da hatta şu an içinde bulunduğumuz duruma da göndermelerde bulunuyor gibi. Gökalp de benden çok farklı düşünmüyor: “Kesinlikle. Avarya, her şeyi olanın çıkmazını anlatıyor. Adam bütün galaksiyi gezebilecek bir gemiye sahip ancak yine de bir gezegen bulamıyor. En başında yaşadığı gezegeni terk etmesine gerek varmıydı onu bile bilmiyoruz. Adam, bütün evreni ayakları altına sersin diye tasarladığı sistem tarafından birkaç metre kare alana hapsediliyor. Dağların başında e-maillerimize cevap verebilmek işlerimizi kolaylaştırmadı, aksine daha çok çalışmaya başladık ya da zamandan zaman kazanmak için yarattığımız boşluklarda, içimizdeki boşluğu gördük ve bunu sevmedik.”
BAKANLIK FİLMLERİN PEŞİNE DÜŞMELİ
Bu yıl Sinema Genel Müdürlüğü tarafından 22 animasyon film toplamda 500 bin TL ile desteklendi. Bu konuda Gökalp şunları söylüyor: “Verilen bütçeleri olumlu bulsam da bakanlığın filmlerin peşine düşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bütçe verilen bu 22 filmden önemli bir kısmını bir daha asla duymayacağız örneğin. Bu bana çok sakıncalı geliyor. Fonlanan filmlerin kaçı çıkmayı başarıyor, yolculukları nasıl oluyor? Bunların bilgisine ulaşılabilmeli. Aksi takdirde hedeflenen şey gerçekleşmeyecektir.
YAPILAN İŞLERİN SİNEMAMIZA BİR KATKISI YOK!
Gökalp Türkiye’deki animasyon film sektörü hakkında ise şöyle düşünüyor: “Uzun metraj animasyon yok gibi bir şey. Kayda değer değil ve mirasa bir katkısı yok. Son zamanlarda kayda değer tek proje Kötü Kedi Şerafettin. O da hakettiği ilgiyi görmedi. Kısaca animasyon sektörü yok denilebilir. Ortaya çıkan filmler belli. Aslında olağanüstü yetenekli insanlar var ancak bu kişilerden daha çok ticari işlerde faydalanılıyor. O kişiler belki zaman bulabilseler çok güzel filmler ortaya çıkaracak fakat dünyanın en sert ve yoğun mesailerini yapan ülkemizde bu pek mümkün görünmüyor. Tembellik hakkı, sanatçının en önemli ihtiyacıdır.”