Atını bu kez özgür Filistin için sürdü

Milli sporcu Hamza Şanlı, Tuz Gölü'nde at sırtında Filistin bayrağını dalgalandırdığı ve ''Nehirden denize özgür Filistin'' mesajı verdiği videonun hikâyesini Akşam Cumartesi'ye anlattı. Filistin için her zaman dertlendiği söyleyen atlı okçu Şanlı, ''Bu videoyu yıllar önce çekmek istemiştim. Ama böyle bir zamana denk geldi. Gazze'de şu an bir katliam var. Bu video oradaki masum kadınların, çocukların sesi. Umarım bu videomu Gazze halkı ile topraklarını, namusunu canı pahasına koruyan mücahitler izler. Onlara umut olmak istiyorum.'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Gazze için dünyadaki insanların sesleri yükselmeye devam ediyor. Olanlar karşısında elleri bağlı oturmak yerine harekete geçen herkes Filistin için bir farkındalık oluşturmak peşinde. Türk halkı olarak bizler de sonuna kadar Gazze halkının yanında olduğumuzu gösteriyoruz. Birkaç gün önce haberlerde ve sonrasında sosyal medyada bir video düştü önüme. Elinde Filistin bayrağı ile Tuz Gölü'nde atı üzerinde koşan biri. Hemen hemen 40 saniyelik bir videoydu. Görüntüye eşlik eden şarkı ise direnişin sembol eserlerden biri olan Leve Palestina idi. Bu eserin hikâyesine de değinmeden geçmek istemiyorum. Nasıra doğumlu söz yazarı George Totari, 1967'de İsrail ile Mısır arasındaki savaş sırasında Filistin'den İsveç'e yerleştikten sonra, Filistinliler ve İsveçlilerden oluşan Kofia grubunu kuruyor. Grubun Leve Palestina adlı şarkısı 1978 yılında Siyonist İsrail devletine karşı protestoyu dile getiriyor. Bu video ve ona eşlik eden şarkı bir an için bana özgür Filistin hayalini kurdurdu. Bu konuda da yalnız olmadığımı düşünüyorum. Bu videonun sahibi ise milli sporcu atlı okçu Hamza Şanlı idi. Kendisine ulaştım ve tüm samimiyetiyle hem Tuz Gölü'ndeki bu etkileyici çekimi anlattı hem de Gazze'de yaşananlarla ilgili duygularını dile getirdi.

BABASININ KUCAĞINDA ÖLEN MUHAMMED HEP HAFIZAMDA

Önce sizi daha yakından tanıyalım Hamza Bey?

Ankara'da doğdum. 2007 yılından bu yana binicilik sporuyla ilgileniyorum. 2009'da lisanslı sporcu oldum. 2014 yılında ise atlı okçuluğa başladım. 20'li yaşlarda binicilik eğitime almaya başladım. Annem binicilik eğitimi alacağını söylemişti. Ben de onun peşine takıldım ve Ankara Spor Kulübü'ne gittim. Başlarda engel atlama yapıyordum. Sonra kulüpteki bir antrenörümüzün vasıtasıyla atlı okçulukla tanıştım. Bir yerden sonra hayatınızın parçası oluyor. Bu bir sevda aslında, sadece spor değil. Lisansım ferdi devam ediyor. Hem antrenör hem sporcuyum. Milli takımda yer alıyorum. Zor bir spor. Çünkü iki canlı var. Nasıl sporcunun bir ruh hali var ise bir günü bir gününü tutmuyorsa at için de aynı şey geçerli. Onun da gününde olması gerekiyor. Ayrıca hem biniciliği hem de okçuluğu geliştirmeniz lâzım. Bazen acele eden arkadaşlar oluyor. Sakatlıklar yaşanabiliyor. O yüzden sabırlı olmak şart! Atlarla olan iletişim çok önemli. Eğer inanarak yapmazsanız at sizin tereddüt ettiğinizi hisseder. Ata biner binmez at sizi tartıyor aslında. Ona göre hareket ediyor. Son yıllarda epey ilgi arttı. Gençler, çocuklar geliyor. Bunda hem devletimizin teşvikleri hem de dizilerin etkisi çok oldu. Dizileri izleyerek onlara özenen insanlar gelip dersler almak istiyor.

Filistin konusuna dönecek olursak. 75 yıldır Filistin'de yaşanan bir zulüm var. Bugün Gazze'de olanlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

Bizdeki bu hassasiyet yeni başlamadı. Yıllardır orada yaşananlarla dertlenen insanlardan biriyim. Sadece Gazze için de değil. Irak işgali sırasında masumlar öldüğünde tepkimizi ortaya koyduk. Sadece Müslüman oldukları için değildi bu tepkiler. Hangi ırktan ya da dinden olursa olsun bir yerde insanlar zulme, katliama uğruyorsa bir Müslüman olarak susmak kabul edebileceğimiz bir şey değil. Ukrayna-Rusya Savaşı'nda da Ukrayna'daki masumlar için susmadım. Benim orada arkadaşlarım vardı, her gün arıyordum.

Gazze'de yaşananlara dönersek burada 1948 yılından beri bir zulüm var. Özellikle 30 Eylül 2000 tarihinde duvar dibinde babasının kucağında öldürülen 11 yaşındaki Muhammed'in görüntüsünü hiç unutmadım. Dün gibi hafızamda. Üzerinden 23 yıl geçmiş ama sanki dün gibi. Şimdi İsrail iki aydır acımazsızca Gazze'yi bombalıyor. Bizler de İsrail Büyükelçisi'nin konutunda eylemler yapıyoruz. Ancak normal yaşantımızda maalesef Filistin diye bir gündemimiz yok. Sadece İsrail böyle büyük saldırılar ve katliamlar yaptığında tepki veriyoruz. Sonra duruluyoruz. Bizim artık durmamamız lâzım. Öfkemizi diri tutmamız, onlar Gazze'de yaptıklarına ara verseler bile bizim zihnimizde bu yaşananları canlı tutmamız lâzım.

Bu sefer olaylar çok başka bir yere gitti. Dünyada milyonlarca insan ayaklandı.

Kız kardeşim Londra'da yaşıyor. Bir milyon kişiyi aşan protestolar yapılıyor orada. Hem hükümete hem de İsrail'e karşı bir protesto var. Haberlerde görüyoruz Amerika'da da insanlar ayakta. Bizim Türkiye olarak daha fazlasını yapmamız gerekiyor.

YILLAR ÖNCE PLANMIŞTIM, BU VİDEOYU ÇEKMEYİ

Herkes Gazze için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Siz de bir video paylaştınız. Kalplere dokundunuz. Umut oldunuz. Bu videonun hikâyesini bize anlatır mısınız?

Bu videoyu uzun zamandır çekmek istiyordum. 3, 4 yıl önce de çekmeyi planladım olmadı. Hatta İstanbul sahillerinde at sürerdik. Orasının Gazze sahili olduğunu temsil eden yine aynı şekilde bir video çekmek istedim. Nasip olmadı. Kısmet bugüneymiş. Olayların korkunç boyutlara ulaştığı bir âna denk geldi. Yani tesadüfen çekilmiş bir görüntü değil. Tamamen planlı yapıldı. Ankara'da Peştanlı Binici Kulübü var. Onlar İstanbul'daki Çakırbey At Çiftliği ile bir program yapmış. 15-20 binici Tuz Gölü'ne gitmişler. Orada hem fotoğraf hem de drone çekimi yapılacaktı. Ben bu programı duyunca Peştanlı Binici Kulübü sahibi Özgür Bey'i arayıp ondan rica ettim, programa dahil olmak için. Böyle bir video çekmek amacında olduğuma anlattım. O da kabul etti. Kendisine bu videonun çekilmesine katkı sağladığı için tekrar teşekkür ediyorum. Filistin bayrağı zaten evde vardı. Bayrağı nasıl dalgalandıracağımı bilmiyordum. Bayrağı asmak için bir ağaç dalı buldum ve yonttum. Bayrağı da ona taktım ve Tuz Gölü'ne doğru yola koyuldum. Orada üç kişi drone ile kayıt alırken üç kişi de fotoğraf çekimi yapıyordu. Ben de bayrağı elime aldım ve atımı Tuz Gölü'ne sürdüm. Bunu bir amaç için yaptım. Amacım Gazze'nin Filistin'in özgür olmasını temenni etmekti. Sanki bu video Filistin sahillerinde çekiliyormuş gibi hissettim. Orada öldüren masum kadınların, çocukların feryatlarının sesi olmak istedim. Ve "Nehirden denize özgür Filistin" diyerek paylaştım. Çekerken çok bir şey anlamadım ama sonra videoyu izleyince çok duygulandım. Kaç kere izledim bilemiyorum.

Peki ne zaman çektiniz?

3 Aralık Pazar günü videoyu çektim. 4 Aralık Pazartesi paylaştım. Açıkçası bu kadar ses getireceğini tahmin etmedim. Zaten sosyal medya için çekmiştim. İnsanlara ulaşsın istedim. Çünkü biz küçük insanlarız. Yapabileceğimiz şeyler sınırlı. Boykotu devam ettirebiliriz, Müslüman kardeşlerimiz için dua edebiliriz. Ben de bir sporcu olarak bunu yapabilirdim.

GAZZE HALKININ İZLEMESİNİ VE UMUT OLMASINI İSTİYORUM

Direnişin sembolü bir eser eşliğinde paylaştınız videonuzu...

Videoya bir müzik koyup paylaşmak daha etkili olacaktı. Filistin mücadelesini anlatan birkaç eser vardı. Leve Palestina benim için daha uygun oldu ve onu koydum. Beni ve videomu en iyi ifade eden bu eserdi.

Videoyu sosyal medyada çok ses getirdi...

Milyonlarca izleme aldık. Arayan, soran mesaj atan çok oldu. İnsanlara dokunmuş olmak, Filistin ile ilgili bir farkındalık yaratmak güzel oldu. Amacıma ulaştım diyebilirim. Özellikle de bu videoyu Gazze'deki halkın, orada mücadele veren toprağını, vatanını, namusunu koruyan mücahitlerin izlemesini istiyordum. Gazzeli bir gazeteci videomu paylaşmış. Çünkü ben onlara umut olmak istiyorum, buradayız ve onlar için bir şeyler yapıyoruz, bunu bilsinler.

İŞGAL ALTINDA OLAN BİZLERİZ

Son olarak buradan insanlara neler söylemek istersiniz?

Öncelikle size teşekkür ederim. Bu videonun neden çekildiğini anlatma fırsatım oldu. Gazze'de insanlar inanılmaz bir bilinç ve imanla savaşıyor. Ahiret inancı olan insanlarız. Burada geçici bir hayat yaşıyoruz. Kendi adına asıl üzülmesi gereken biziz. Onlar şehit oluyorlar. Allah için savaşıp ellerinden geleni yapıyorlar çünkü. Biz ise burada hamburgerden, kahveden, spor ayakkabıdan hatta bulaşık deterjanından bile vazgeçemiyoruz. Asıl işgal altında olan biziz. Gazze halkı aç, susuz, ilaçsız mücadele ederken biz ne yapıyoruz? Bu zulüm umarım bir an önce biter ama bitse bile biz asla bunları unutmamalıyız. Boykota devam etmeliyiz, kendi yerli üretimlerimize dönmeliyiz. BM, İnsan Hakları Mahkemesi, kadın ya da çocuk savunucuları olan kurumlar sadece mavi gözlü, sarışın halk için var. Alenen yapılan soykırıma karşı seslerini çıkarmıyorlar. Bunları unutmayalım. Bu yüzden öfkemizi diri tutup, ne iş yapıyorsak onu en iyi şekilde yapmalıyız. Bu işgal sadece Gazze'de değil. Kendi adımıza da bu işgalden kurtulmalıyız.