‘Aşk olgusuna tutkuyla bağlıyım’

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Belçikalı indie pop grubu Oscar and the Wolf kariyerinin ikinci albümü olan “Infinity”yi dün yayınladı. Dünyada Play It Again Sam, Türkiye’de de GRGDN Müzik etiketiyle çıkan albüm şimdiden sosyal medyada konuşulmaya başlandı. Biz de grubun solisti Max Colombie’ye telefonda ulaştık. Hem yeni çıkan albümünü hem de geçirdikleri süreci detaylıca konuştuk. Max’a göre albüm süreci pek bir zorlu geçmiş. Detaylar yazımızda...

“Infinity” albümün dün yayınlandı. Nasıl bir albüm oldu, biraz bahsedebilir misiniz?

Genel olarak konuşmak gerekirse bu albümde daha parlak bir yazım tekniği kullanıldı. Daha profesyonel bir üretime geçtik. Dolayısıyla daha olgun bir albüm elde ettik diyebiliriz. Ama kayıt, yazım gibi konular profesyonel olduğu için biraz zorlandık. Dinleyicilerimiz daha iyi bir sound bulacaklar ve bizi daha çok sevecekler.

Albümün adı “sonsuzluk…” Hayatınızda neyin sonsuz olmasını isterdiniz? 

Çok net aslında; sonsuz bir hayat olsun isterdim. 

Yeni bir şeyler yapmak zordur. Bu albüm sürecinin zorlukları ne oldu?

Dinleyicilerimizin beklentisi çok büyüktü ve bu bizi çok zorladı. Her gün sıkı çalışmak zorunda kaldık. Ve her defasında yeni bir sound bulmaya çalışmış olmamız daha önceki albüme kıyasla bizi en çok zorlayan şey oldu.

Birkaç ay önce single ile dinleyicilerinizin karşısına çıktınız. Albüm öncesi single’ın nasıl bir katkısı var sizce? Beklentiler doğrultusunda mı karar verildi?

Yapımcı şirketinin kararıydı, bizim kararımız değildi! Ben de albümün çıkışını daha önce bekliyordum. Neden bunu yaptıklarını da bilmiyorum, anlam da veremiyorum. Ama bir pazarlama ve PR çalışması olduğunu kesin.   

‘KİŞİSEL HİKÂYELERİMİ KURGUSALLAŞTIRIYORUM’

Şarkılarınızın özel bir hikâyesi var mı? 

Kurgusal tekniği olan kitaplar ve filmlerdeki hikâyeler beni çok etkiliyor. Kişisel hikâyelerim elbette var ancak bunu kurgusal teknikle birleştirmeyi seviyorum. Bu birleştirme sonucunda da şarkılarım ortaya çıkıyor. Bu albümde de bunu çok net göreceksiniz. 

Bir röportajınızda “Üretkenlik durumunda kafamda 60’lardan kalma bir karakter yaratıyorum ve üretkenliğime yardımcı oluyorum” demişsiniz. Şu an Max, üretkenlik anlamında hangi dönemini yaşıyor?

Sadece 60’lardan kalan bir karakter değil. Bir şey üretirken birbirlerinden çok farklı birçok karakterden etkileniyorum! Örneğin, Amerikan televizyon dizisi olan Six Feet Under, Amerikan korku filmlerindeki hikâyeler ve Roman Polanski filmlerindeki karakterler ve hikâyeler beni yaratım sürecimi etkileyen en önemli unsurlar.

“Şarkıların sözlerini hepsini âşık olduğum birine yazdım” demişsiniz. Aşkın sizdeki yerini öğrenmek istiyorum. Aşka tutkunuz nasıl?

Benim hayatımda her şey temelde aşkla ilgili. Bildiğiniz üzere ben siyasi politik şeyler yazmam. Neden bilmiyorum ama hep aşk hakkında yazmak istiyorum. Ama bunu yaparken de yalnızca mutlu aşk hikâyeleri değil, aşkın her boyutunu ve yönünü yazmayı seviyorum. Örneğin, aşktaki hayal kırıklıkları ya da aşkın verdiği kendinden geçme halleri... Dolayısıyla aşk olgusuna tutkuyla bağlıyım.

‘ÖLÜMDEN ÇOK KORKUYORUM’

Çelişkilerin hayatı beslediği fikrine sahipsiniz. Siz hayatınız boyunca ya da şimdi hangi çelişkiden besleniyorsunuz?

Birçok çelişki benim hayatımı etkiliyor. Ama en çok yaşam ve ölüm çelişkisi… Hayatı dağınık yaşamayı seven bir insanım. Kendime iyi baktığım da söylenemez. Dışarıdan tüm bunlara baktığınızda ölümden korkmayan bir insan görürsünüz ama ölümden çok korkuyorum. Beni en çok besleyen çelişki de bu!

Son olarak Türkiye’de tutkulu ve sadık bir kitleye sahipsiniz. Türk dinleyicilerle ilişkileriniz nasıl?  

Türk dinleyicilerim çok gürültülü ve coşkulu. Bu benim en sevdiğim kitle. Sahnede beni de coşturuyorlar ve bu nedenle onlarla çok yakın bir bağlantı kurabiliyorum. Özellikle bana yolladıkları bütün mesajlara cevap vermeye çalışıyorum. Türk fanlarımı çok seviyorum. Yeni albümümüzü çok sevecekler diye umut ediyorum.