Aşk bir dopamin oyunu

EMİNE BIYIK

emine.biyik@aksam.com.tr

M. Barış Muslu, yeni kitabı NeuroAŞK’da günlük hayatta doğru aşkı ve ilişkiyi yaşamak için en pratik tüyoları veriyor. Bu kitapla bitmeye yüz tutmuş ilişkinizi kurtaracağınızın garantisini veremeyeceğini söyleyen Muslu, ayrılıklar sonucu oluşan değersizlik hissinin “Neuroformat” sistemiyle nasıl temizleneceğini öğretiyor.

Yeni kitabınız “NeuroAŞK” okuyucusuna neler öğretecek?

Size hayatınızın kadınını ya da erkeğini kendinize âşık edeceğinizin, bitmeye yüz tutmuş ilişkinizi mutlaka kurtaracağınızın garantisini veremem. Ama bu kitapta aşk ile ilgili hiç bilmediğiniz çok şey öğreneceksiniz. Özellikle de aşkın gerçek doğasını… Doğal olarak nasıl ve neden tetiklendiğini? Eğer doğasını çok iyi öğrenirsek, istenirse karşımızdaki kişinin kalbine ya da beynine nasıl girilebileceğini… Eğer ilişkilerde çok daha başarılı olmak istiyorsanız, hem kendinizi hem de karşı cinsi çok iyi tanımalısınız. Karşı cinsi neyin motive ettiğini anlamak, neleri daha farklı yapmanız gerektiği konusunda en büyük anahtar olacak.

Acaba aşk doğanın türümüzü devam ettirelim diye bize oynadığı bir oyundan mı ibaret? 

Evet, aşk insan türünün devam edebilmesi için olmazsa olmaz. Aşk olmasa insan türü bu geldiği duruma asla gelemezdi. İnsan türünün çocuklarını düşünün. Bir türlü büyümek bilmeyen, en az 10-15 sene çok ilgi gerektiren çocuklara sahibiz. Eğer doğada birçok canlıda olduğu gibi tüm bu görev sadece anneye kalsa, insan soyu çok önceden tükenirdi. Doğanın o kadar tehlikeli olduğu zamanlarda, erkekler olmadan çocukların yaşaması pek de mümkün değil. O zaman ne yapmak gerekiyor. Erkeklere çengel atılmalı. İşte aşk bunu sağlıyor. Ama erkeğin çocuğa bakması için çocuğun kendinden olduğundan emin olması gerekiyor. Bu da kadının tek eşli olmasıyla mümkün… Sonuç olarak aşk, hem belli bir süre boyunca kadın ve erkeğin sadece birbiriyle beraber olmasını ve çocuk doğduktan sonra da erkeğin kadına yardım etmesini garanti altına alıyor.

YENİLGİYLE BARIŞIN

Aşk, hormonların bir oyunu mu? 

Evet, gerçekten de özellikle bir dopamin oyunu bu. Yapısı tıpkı OKB yani obsesif kompulsif bozukluklara benziyor. Hani sürekli el yıkayan, düzene ya da simetriye takan, elektriğini ya da kapısını onlarca kez kontrol etmeye sebep olan takıntılardan bahsediyorum. Oradaki gibi aşkta da serotonin yani mutluluk hormonu düşüyor. Âşık olan kişinin karşıyı daha çok takması için mutluluk hormonu düşerek kişiyi mutsuz ediyor. Tüm hormonları onun âşık olduğu kişiyi elde etmesi için motive etmeye çalışıyor. Çünkü doğanın amacı yaşamın, soyun devam etmesi… 

Peki, aşk acısı iyileşir mi? 

Mutlaka, tabii bunun bazı ön şartları var. İlk önce umutları tüketmek gerekiyor. Bir başka deyişle yenilgiyle barışmak. Zira umut olduğu sürece aşk her zaman canlı kalır. Aşk acısı da öyle… O yüzden mekân, çevre, eşya bunları mümkün olduğunca değiştirmek ve eski sevgiliyi hatırlatan her şeyden uzak durmak gerekli. Bu arada bu konuda biz NeuroFormat çalışmalarında da özellikle kişinin ayrılıkla, seçilmemekle, yanlış davranmakla ilgili kendine karşı hissettiği kızgınlığı formatlarız. Bu şekilde içindeki keşkeler otomatik olarak azalarak, aşk acısı minimal seviyeye iner.

AŞK ÇOK GÜZEL AMA...

Aşk beyinle bu kadar ilgiliyse beyne doğru komutları yerleştirmek aşka bakışı değiştirebilir mi?

Aşkın mantığını öğrenmek kesinlikle aşka bakış açısını değiştirir. Aşk çok güzel bir şey ama bazen hiç olmaması gereken insanları hayatlara çekebilir ve bazen yanlış insanlar yüzünden çok büyük acılar verebilir. Aslında aşkın neden olduğunu, 

doğadaki görevini anlayınca takıntıdan ziyade daha fazla “sevgi” dolu ilişkilere yelken açılacaktır.

Peki ya oyunun eğlenceli kuralları...

Bence heyecanlı desek daha güzel. Ben bu kurallardan detaylı olarak bahsettim kitabımda. Mesela aynalamak, meydan okumak, tasvirin gücü gibi başlıklar var, onları muhtemelen hayatlarında ilk kez görüyor olacaklar. Bunların arasında da özellikle tasvirin gücü bölümünü çok dikkatli ve ciddiye alarak okumalarını tavsiye ederim. Çünkü özellikle de etkili şekilde uygulayınca muazzam sonuçlar veriyor. 

MEŞGUL OLAN KOVALANIR

Kaçan mı kovalanır, meşgul olan mı? 

Meşgul olan daha fazla kovalanır demeliyim. Kaçanın kaçtığı belli olduğu için aslında etkisini kaybedecektir. Ama meşgul olan gerçekten meşgul olduğu için, hem karşıya umut vererek aşkı canlı tutacak ama yine de tam elde edilemediği için daha çekici gelecektir. Burada şunu iyi açıklamak lazım, eğer karşı oyun yaptığınızı, bilerek kaçtığınızı anlarsa hem oyun etkisini kaybeder bu hem de onun da oyun oynamasını teşvik edecektir. Bir başka deyişle, bu durum iki kişinin sürekli birbiriyle “satranç” benzeri bir oyun oynadığı yapay ve mutsuz ilişki haline gelebilir. Evet, heyecanlı olur mu? Evet, heyecanlı ama bol kavgalı olma ihtimali oldukça fazla.

KİŞİSEL ALGILAMAYIN

Terk edilince değersiz hissetmek kader mi? 

Hayır, kader değil ancak insanlar kendi değerlerini başkalarının vermesini kabul ettikleri sürece bazıları böyle hissetmeye devam edecek. Kitabımda sizin kendinize verdiğiniz değeri başkalarının belirlemesine asla müsaade etmeyin diye özellikle yazdım. Dünyanın en yakışıklı, güzel, iyi niyetli, başarılı insanı da partneri tarafından terkedilebilir. Bunu hiç ama hiç kişisel algılamamak gerek.