GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in en çarpıcı eserlerinden biri suç ve suçluyu merkeze alan ve merhametin bütün kötülükleri yok edecek tesirde bir duygu oluşuna vurgu yapan Reis Bey’dir. Bu konuda düşünen, kafa yoran herkesin adeta başucu kitabına dönüşen Reis Bey bir akademik çalışmanın da konusu oldu. Prof. Dr. Nail Yıldırım, Dr. Veda Yar Yıldırım ve Cumhuriyet Savcısı Bülent Delibalta’nın katkıları ile hazırlanan Cezaevinden Eğitimcilere Mesajlar adlı çalışmada suça götüren süreçler eğitimci bakışıyla sorgulanmış.
Kahramanmaraş E Tipi Kapalı İnfaz Kurumu’nda bulunan mahkumlara orada olmalarında yetişme tarzlarının ve eğitim aldıkları kurumlardaki eğitimcilerin etkisi olup olmadığı sorulmuş. Gelen cevaplar içerik analizi ile değerlendirilirken şair-yazar İnci Okumuş da bu verileri hikâyeleştirmiş. Bu değerli çalışma suçun ortaya çıkışında aile, çevre ve eğitim süreçlerinin etkisine dikkat kesilirken hem ebeveynlere hem de eğitimcilere önemli hatırlatmalarda bulunuyor.
“Kitap, Reis Bey adlı eserine atıfla Necip Fazıl Kısakürek’e ithaf edilmiş. Reis Bey bu anlamda nasıl bir yol açıcı oldu size?” diye soruyorum. Şair-Yazar İnci Okumuş ve Prof. Dr. Nail Yıldırım şöyle cevaplıyorlar sorumu:
“Kitabın çıkış noktası üstat Necip Fazıl Kısakürek’in Reis Bey adlı eserinde bizlere verdiği ödevin gereğidir. Necip Fazıl Kısakürek’in Reis Bey adlı eserinin filme (1988) çevrilmiş halinin 110. dakikasında geçen bir sahne ve konuşmalar bu durumu daha net ortaya koyuyor: Sahne, eski hâkim olan ancak yanlış verdiği bir hüküm sonrası istifa eden bir ağır ceza reisinin kendisinin yargılandığı sahnedir. Sahnede geçen konuşmalar şöyledir:
Sanık: -Sen kaplanı yetiştir, besle, sonra da pençe atıyor diye kement at ipe çek.
Hâkim: -Öyleyse ceza ölçütleri hak, adalet, kanunlar gereksiz öyle mi?
Sanık: -Öyle değil. Bunlar doktorun çare bulamayınca bütün bir uzvu budamaya mecbur kalması gibi iç tedavi üstünde tedbirler.
Sahnede geçen konuşmalarda görüldüğü gibi suç bir yetiştirme, besleme sonucudur. Suçun oluşumuna yani yetiştirme, besleme süreçlerine göz atmak gerekir. O halde, sonuç hüküm giyiyorsa süreç de hüküm giyebilir. Böylece süreç kendisinin bundan bağımsız olamayacağı duyarlılığında hareket edebilir. Üstat Necip Fazıl Kısakürek sorunu görmüş ve eseriyle ortaya koymuştur. Bu kitap içerisinde yer alan araştırma üstadın ortaya koyduğu sorunun ispatı niteliğindedir. Bu soruna ilişkin geliştirilen çözüm önerisi kitapta yer almaktadır.” Kitabın “O Kuşu Ben Gördüm” başlığı ise mahkumların işledikleri suçlara karşılık nasıl bir bedel ödediklerini sembolize ediyor.
SUÇA GÖTÜREN SÜRECİ SORGULADIK
Prof. Dr. Nail Yıldırım
“O Kuşu Ben Gördüm” üst başlığıyla yayınlanan kitap nasıl bir çalışma biraz söz eder misiniz?
Kitap insan üzerine yapılmış bir araştırma çalışması. Konusu insan. O insan ki farklı hallerde bulunabilen, kendinden her şey yapabilen toplayıcı bir varlık. Bu toplayıcı varlığın hallerden birisi de suç işlemesi ve mahkûmiyet almasıdır. İşlenen suç çarpan etkisiyle önce işleyeni daha sonra da etkilediği insanlarla birlikte tüm sistemi olumsuzlaştırır. Bu kitabın ortaya çıkmasındaki temel amaç suça götüren süreçleri eğitimci bakışıyla sorgulamaktır. Suçu hafifletmek, suçluyu aklamak değil... Herkesin suçlu olma potansiyeli bulunduğu gibi toplumda neden bazı kesimlerde suç işleme oranları daha fazladır? Suç oranının yüksek olduğu kesimlerin sosyo-ekonomik düzeylerinin istatistikî olarak daha düşük olması bir tesadüf müdür? Değildir tabii ki. O halde suçta suçluyla beraber başka değişkenler de yer almaktadır. Burada suç sonuç olarak karşımıza çıkar. Suç, suçlu, mahkûmiyet olarak ortaya çıkan bu durum, bazılarının iyi insan olarak yetiştirilememe sürecinin sonucudur. İyi insan yetiştirme bir süreçse o halde sürecin de sorgulanması gerekir. Suç istatistiklerinde görüldüğü üzere her türlü cezaya rağmen suç oranları çoğalmaktadır. Bunun sebebi sadece sonucun cezalandırılması olabilir. Araştırma kapsamında cezaevine gidilerek bizzat mahkûmlarla yüz yüze görüşülerek 346 veri toplandı. Kitap yapılan araştırmayı ve sonuçlarını içeriyor.
Suç, suçlu ve suçun ortaya çıkmasındaki etkenler göz önünde bulundurulduğunda akademik anlamda bu eserden nasıl bir sonuç çıkarıldı?
Araştırmanın bir hipotezi vardı; Yalnızca suçlu mu suçlu? Mahkûmlara eğitim özgeçmiş hikâyeleri soruldu. Çıkan sonuçlar üstat Necip Fazıl Kısakürek’in işaret ettiği ve en başta ortaya koyduğumuz hipotezi doğrular mahiyetteydi. Kitap insanı yetiştiren aile, öğretmen, çevre bağlamında mesajlar içeriyor. Araştırma sonucuna bağlı olarak, mademki suç insanı yetiştirme sonucudur, o halde süreci de içine alan farklı bir model gerekebilir. Kitabın sonunda sözü edilen bu model süreçleriyle birlikte öneri olarak sunulmuştur: Yalnızca suçlu mu suçlu? Yalnızca suçlunun cezalandırılması süreci eksik bırakabiliyor. Kitabın sonunda ortaya çıkan modelde insan yetiştirme sürecinde kimin ihmali varsa hüküm süreçlerine dâhil edilmeli deniliyor.
Bu çalışma için yazı talep ettiğinizde mahkûmlardan nasıl karşılıklar aldınız?
Mahkûmlardan önce Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nden ve hapishane yönetiminden (Savcı, müdür), olumlu karşılıklar aldık. Mahkûmlarla görüşme süreçlerinde cezaevi öğretmenleri, infaz koruma memurlarının katkıları çok oldu. Mahkûmlar da böyle bir soru karşısında öncelikle şaşırdılar. Ancak konuyu tam olarak anlayınca yazmak konusunda gönüllü davrandılar. Anlatmak istiyorlardı. Bol bol yazmak istiyorlardı. Şaşırtıcı bir şekilde çok güzel yazanların sayısı oldukça fazlaydı.
Hikâyelerde kişilerin isimleri ve hangi suçtan mahkûm oldukları bilgisi verilmemiş. Bunun nedeni nedir?
Bilimsel araştırma etiği kapsamında mahkûmların isimleri gizli tutuldu. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nden alınan onayda da etik kurallara uyulacağı taahhüt edilmişti zaten.
MAHKUMLAR TOPLUMUN İHMALLERİNİN SONUCU
İnci Okumuş / Şair-Yazar
Bir şair olarak size gelen metinler üzerinde çalışırken neler hissettiniz? Sizi en çok etkileyen hikâye hangisiydi?
Şairler hayata şiirler giydirirler. Fakat birilerinin yaralarına hikâye giydirdiğim hiç olmamıştı.
Onlar mahkûmdular. Belli ki anlattıklarını kimsenin hikâyesi kendi hikâyelerine benzemesin diye anlatmışlardı. Mahkumlardan gelen 346 metni ilk elime aldığımda bazen tek bir kelimede, yazanların acılarını duyabiliyordum. Ne noktalar ne virgüller olması gerektiği yerde değillerdi. Tıpkı onların olması gerektiği yerde bulunmayışları gibi. Zira her insan önce hürriyeti için yaşardı.
Okuduğum mektup sahipleri için şunu söyleyebilirim; ben onların gökyüzünü görebilme, toprağa basabilme mahrumiyetlerine yalnızca kader diyemedim. Cezaevi koğuşunda bir kuşu olsun görebilmek için çırpınan bu insanların düştüğü yanlışlarda toplumca ihmal ettiklerimizin derin sızısını duydum. Uykularım kaçtı, yeri geldi gözyaşlarımı tutamadım. Keşke dedim, her mahkeme sonrası hürriyet hayal eden, mahkeme tutanaklarını ezberleyen bu insanlar, evvelce şiirler ezberlemiş olsaydı. Gördüm ki; hangi insana türküsünü unutturmuş, hangi yüreğin içinden sevdiği kıza olan şiirleri söküp almışsak o insanı kaderin çıkmazlarına biraz da biz davet etmişiz. Yazılanlara daldığım anlardan birinde elimdeki minik yara başını koparıp kanatmıştım. Anladım ki; birilerinin yaralarını okumak, diğerimize kendi yarasının kabuklarını kanattırabiliyor. Artık her şeyin geri dönüşümüne kafa yorduğumuz yerde insanın geri dönüşümüne kafa yorma vaktimiz gelip geçmektedir.
Etkilendiğim hikâyeye gelince; Ölçtüm, biçtim, tarttım: Hepsinde de ağır geldi acı. Hüznü hüzünden ayıramadım.
BU KİTABIN EN ÖNEMLİ MUHATABI EĞİTİMCİLER
Dr. Öğr. Üyesi Veda Yar Yıldırım
“Cezaevinden Eğitimcilere Mesajlar” şeklinde bir ifade var kitabın kapağında bunun sebebi nedir?
Kitapta suçun oluşumunda informel yapılar dediğimiz ailenin, formel yapılar dediğimiz eğitim sisteminin ve çevrenin ihmalleri literatüre dayalı olarak ortaya çıkarılırken, formel yapının ihmali mahkûmların eğitim özgeçmiş hikâyeleriyle ortaya konuldu. Mahkûmların eğitim özgeçmiş hikâyelerinde eğitimcilere ilişkin mesajlar bulunuyor. Hikâyelerde geçen eğitimci kavramları analiz edildiğinde; öğretmen kavramı 115 kez geçiyor. Bunun 94’ü olumsuz bir şekilde ifade edilmiş. Okul müdürü kavramı ise 24 kez geçiyor. Bunun 21 tanesi olumsuz ifade edilmiş. Tabii ki sistemde son derece değerli, idealist öğretmenler var. Ancak mahkûmların sözünü ettiği öğretmenlerin büyük çoğunluğunun olumsuz bir şekilde anılması manidar. Bu yüzden kitabın en önemli muhatabının eğitimciler olduğunu düşünüyoruz.