MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde en önemli halk sağlığı uygulamalarından biri aşılama. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre aşı uygulamaları sayesinde; 100 milyonun üzerinde çocuk bir yaşından önce aşılanıyor ve her yıl 2,5 milyon çocuk ölümden korunuyor. Aşıların kullanıma girdiği ilk günden bu yana enfeksiyon hastalıklarıyla mücadelede en önemli silah olarak görülse de bu konuda olumsuz yaklaşımlar da zaman zaman gündeme geldi. DSÖ verilerine göre enfeksiyon hastalıkları nedeniyle dünyada her gün çoğu çocuk olmak üzere yaklaşık 50 insanın yılda ise 17 milyon kişinin öldüğünü belirten Aşı Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz, son 20 yılda yaklaşık 30 yeni hastalığın tanımlandığını ve bunların etkin bir tedavisi olmadığını belirtti. Dünyanın büyük bir enfeksiyon hastalıkları riski altında olduğunu söyleyen Gürüz: “Kolera, sıtma ve verem bu risklerde en ön sırada yer alıyor.
BULAŞICI HASTALIKLAR HORTLADI Aşıların ebeveyn tarafından reddedilmesi, çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların da ortaya çıkmasına yol açıyor. DSÖ’nün 2017 raporuna göre yaklaşık 1,5 milyon kişi aşı ile önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Çocuklarına aşı yaptırmayan aile sayısının artması toplum sağlığını da tehdit ediyor. Prof. Gürüz bizi bekleyen tehlikeyi şöyle özetliyor: “Dünyada her yıl 120 milyon bebek doğuyor. Bu bebeklerin yaklaşık 24 milyonu sağlıklı su ve aşılama programı dışında ve neredeyse 10 milyonu bu nedenle ölüyor. 50’li yaşlardaki nesilde herkesin birkaç tane çocuk felci sekeli ile yaşayan arkadaşı vardır. Bugün 35-40 yaşlarındaki jenerasyonda hiç çocuk felci sekeli arkadaşı olan var mı? Türkiye’deki son çocuk felci olgusu 1998 Menik Minas’tır. Kökü aşıyla kazınmıştır. Ancak aşı karşıtlığı devam ederse sağlıksız, yaşam süresi kısalmış, enfeksiyonlar nedeni ile güçsüz ve diğer ölüm nedenlerine karşı dirençsiz bireylerin egemen olduğu bir çağ bizi bekliyor. Tedavi giderlerinin trilyonlarca doları aştığı verem, hepatit, boğmaca, kızamık, menenjitler artarak görülmeye başlayacak. “ TOPLUMSAL BİR MESELE Aşı yaptırmayı reddedenlerin öne sürdükleri nedenler de değişkenlik gösteriyor. Kimi kişisel inançlar veya felsefi nedenler kimi de güvenlik endişeleri yüzünden aşıyı reddediyor. Aşıların başarısı sayesinde bazı hastalıkların görülmemeye başlamış olması da aşıların gereksiz olduğu düşüncesine yol açıyor. Aşı karşıtları bu düşünceyi kullanarak bulaşıcı hastalıkların aşılama sayesinde değil, modern hijyen uygulamalarından dolayı azaldığı fikrini yaymaya çalışıyor. “Kişiler kendi bedenleri üzerinde tek söz sahibidir. Hiç kimseye isteği dışında sağlık adına bile olsa izin almadan yardım edemezsiniz. Bunun tek istisnası çocuklardır. Burada da kişinin değil ebeveynin rızası sorulur. İlk aşı karşıtlığını 1860’lı yıllarda görmekteyiz. Aşının zorunlu olması nedeniyle Anti-Aşı Ligi ve Anti-Zorla aşılama Ligi gibi birlikler ve yayın organları doğmuş. Yani ilk aşı karşıtlığı bilimsel sebeplerden değil insani hak talebiyle ortaya çıkmış. Daha sonraları aşıların kısırlaştırmak üzere devlet politikası olduğu, sinsi mikroplar vererek insanları yavaşça iş görmez hale getirdiği gibi mesnetsiz dedikodular, son yıllarda aşılarda etkinliği arttıcı maddeler (adjuvant) arasında yer alan Allum’un (alüminyum bileşeni) alzheimere veya aşılarda patojen üremesini engellemek için karıştırılan civa bileşeni Thimerosal’in otizme yol açtığı iddiaları ortaya atılmış. Bu iddiaların bilimsel bir dayanağı yoktur.” diyen Gürüz, aşı reddinin insani hak olamayacağının, bunun sosyal sorumluluk çerçevesinde toplumda yaşayan diğer canlılara karşı büyük bir risk oluşturduğunun altını çizdi. Düzensiz göçmenlerin sıfırdan aşılama programına alınmasının da önemli olduğuna değinen Gürüz, “Aşılama bireysel değil, toplumsal bir savunma mekanizmasıdır. Toplumun genel bağışıklığı için bireylerin bağışıklığı önemlidir. Aşılanarak sadece kendinizi değil aşılama programını tamamlayamamış küçük çocuklar, immun sistemi baskılanmış ve çok yaşlı bireyleri de koruduğunuzu unutmayın.” şeklinde konuştu. YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR Aşılamanın yaşam süresi üzerinde etkili olduğunu dile getiren Gürüz, “Aşılamanın olumlu etkisi olduğunu dünya nüfusundaki yaşam süresine, enfeksiyon hastalıklarından olan ölümlerin azalmasına bakarak söyleyebiliriz. Eskiden savaşlar dışında insanların tamamına yakını erken yaşlarda özellikle bebeklik çağında enfeksiyondan ölmekteydi. 20. yy ile beraber aşılarda elde edilen başarı sonucu bugün insanların yaş ortalaması 80 ve üzerine çıktı. Aşılama düzeni olmayan geri kalmış ülkelerde çocukluk çağı enfeksiyonlarından ölüm halen ürkütücü boyutlarda. Aşılama takvimine sadık ülkelerde ise insanlar nadiren enfeksiyondan ölüyor.” dedi. MİLLİ AŞI GÜVEN KAZANDIRIR “Her coğrafyanın kendine özgü hastalık etkenleri vardır. Bu yüzden milli aşı çok önemli. Ayrıca sağlık sektöründe dışa bağımlılığı azaltmak, ülkeler arası sorunlarda sağlığın ambargo silahı olmasını engellemek ve en önemlisi ilaç ve aşılarımızın halkımıza daha etkin özellikte üretilmesi gerekiyor. Enfeksiyon etkenleri biyoterörizm ajanıdır. Yani bir ülkeye bomba veya füze atmak yerine o ülkenin vatandaşlarını hasta edecek etkenleri havaya, suya ve gıdalara bulaştırmak sıcak savaştan daha az maliyetli.Bunun için tüm ajanlara karşı mevcut güvenceli bir sağlık alt yapısını oluşturmalıyız.” diyerek milli ve yerli aşıya dikkat çeken Gürüz sözlerine şöyle devam etti: “Milli aşı, emperyal devletlere olan güveni zayıflamış, artan milliyetçilik akımı veya dini değerler nedeniyle, aşının içine domuz ürünü konuluyor gibi hurafelerden etkilenen vatandaşlarımızın güvenini kazanacaktır.” "Ülkemizde; boğmaca, çocuk felci, difteri, haemophilus influenzae Tip b (Hib), hepatit A, hepatit B, kabakulak, kızamık, kızamıkçık, pnömokokal, suçiçeği, tetanoz, verem ve Subakut Sklerozan Panensefalit (SSPE) hastalıklarını önleyici aşılar mevcut." KIZAMIK RİSKİ ARTIYOR “Aşı insanoğlunun temiz sudan sonra geliştirdiği en önemli ikinci unsurdur. Temiz su kaynakları insan ömrünü 20 yıl, aşılar ise 10 yıl kadar uzatıyor.” cümleleri ile aşının önemine değinen Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Alpay Çakmak, aşı uygulamaları ile tedavisi zor ya da imkânsız, ölümle ya da kalıcı sakatlığa yol açabilen birçok enfeksiyon hastalığından korunduğumuza dikkat çekerek aşılama oranlarındaki çok az bir kaybın bile kızamık vakalarında artışa yol açtığını söyledi. UNICEF tarafından Mart 2019 yılında yapılan açıklamada tüm dünyada kızamık vakalarının alarm verici şekilde arttığı uyarısında bulunulmuştu. Ukrayna, Filipinler, Brezilya, Yemen, Venezuela, Sırbistan, Sudan, Tayland, Madagaskar ve Fransa 2017 - 2018 yıllarında vaka sayısında en fazla artış görülen on ülke. Kızamık, bulaşıcı bir hastalık ve ölümcül sonuçlara neden olabilir. Enfeksiyondan sonra kızamık için özel bir tedavi yok. Dolayısıyla aşılanma çocuklar için yaşam kurtarıcı bir araç. Artan kızamık vakalarından sonra UNICEF Genel Direktörü Henrietta H. Fore de uyarılarda bulunup “Son derece bulaşıcı bir hastalığa karşı elimizde güvenli, etkili ve ucuz bir aşı var ve bu aşı son yirmi yıl içinde her yıl neredeyse bir milyon ölümü önlemiş. Bugün harekete geçilmemesi halinde yarın çocukları çok ciddi olumsuzluklar bekliyor.” demişti. Ülkemiz de kızamık konusunda risk altında. Yakın zamana kadar bir elin parmak sayısı kadar az görülen kızamık vaka sayısında Sağlık Bakanlığı verilerine göre geçen yıl ciddi artış oldu. Çakmak, “Ülke aşılamasında yüzde 98 olan oranın yüzde 96’ya düşmesi Türkiye’de aşı ile önlenebilir hastalık olan kızamık vaka sayısının 2 bin 600’lere çıkmasına sebep oldu. Tüm ülkelerde aşı ile ilgili bilimsel dayanak olmadan yapılan olumsuz yorumlar insanları aşı karşıtlığına yöneltiyor. Aşılarla ilgili insanlığın ciddi ilerlemeye ihtiyacı var.” dedi. ÇİÇEK HASTALIĞI AŞIYLA SON BULDU Aşının hayat kurtardığını dile getiren Pediatrist Başak Namdar Çelikkan, “Aşılar bizi solunum ve hava yoluyla bulaşan çoğu enfeksiyondan korur. Aşılar enfeksiyonu ve enfeksiyonun oluşturabileceği komplikasyonları, ölüme kadar gidebilecek süreci engeller. Çocukluk çağında gördüğümüz birçok enfeksiyondan korur. Aşılar kızamık, kabakulak, suçiçeği, menenjit, zatürre gibi kolay bulaşan birçok hastalığın önüne geçer.” dedi. Aşı karşıtlığını ciddi bir tehlike olarak gördüğünü vurgulayan Çelikkan sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada çiçek hastalığını artık görmüyoruz ama kızamık, kızamıkçık, kabakulak, menenjit tam bir aşılama programı olmadığı için hâlâ rastlanan vakalar. Aşı ile birlikte çiçek hastalığının kökü kazındı. O dönemlerde aşılanma tam olmasaydı biz hâlâ çiçek hastalığını görecektik.” Aşı karşıtlarının toplum ve bebeklik çağındaki aşılanmamış bireyler için büyük tehlike oluşturduğunu belirten Çelikkan, aşılanma karşıtı olan hastalarına her fırsatta bu durumun yanlış olduğunu, sadece kendilerine değil topluma da zarar vereceklerini anlatıyor. Aşı karşıtı hastalarının yurt dışına çıkışlarda özellikle Hindistan gibi ülkelere giderken aşılanmadıkları için tereddüt yaşadıklarını ama yine de aşılanmaya karşı olduklarını söyleyen Çelikkan şunları aktardı: “Neden aşıyı reddettiklerini sorduğumda genelde şöyle cevap alıyorum, ‘Aşı, vücudun doğal dengesini bozuyor. Vücuda yabancı madde giriyor. Çocuğun bağışıklık kazanması gerekiyor.’ Aslında biz bu aşılarla çocukların bağışıklık kazanmasına yardımcı oluyoruz, enfeksiyonlardan korunmasını sağlıyoruz. Aşı karşıtlarının bizler için tehlikesi her geçen gün artıyor. Toplumda artık sık görmediğimiz hastalıklar yeniden ortaya çıktı. Bununla beraber enfeksiyonlara bağlı ciddi komplikasyonlar gözleniyor. Aşılar, güvenilir biyolojik ürünlerdir. Üretim ve dağıtımda sıkı kontrollerden geçer. Ülkemizde kullanılan aşılar dünyaca kabul görmüş otoritelerce ruhsatlanmış ve DSÖ tarafından önerilen ve onaylanan iyi üretim prosedürlerine uygundur.”