Arkadaşlık, aşk ve sadakat denkleminde: Sadık Bir Adam

Bernardo Bertolucci'nin The Dreamers (2003) filmiyle popülarite kazanan Fransız oyuncu Louis Garrel, yönetmenlik kariyerine ikinci uzun metraj filmiyle devam ediyor. Toronto Film Festivali'nde prömiyerini yapan ve ülkemizde de ilk olarak İstanbul Film Festivali'nde gösterim şansı bulan Sadık Bir Adam (L'Homme Fidèle), Başka Sinema kapsamında vizyonda…

BAŞAK BIÇAK / basakbicak@gmail.com

İlk olarak kısa filmleriyle yönetmenlik kariyerine adım atan Louis Garrel, 2015 yılında çektiği uzun metraj filmi Les Deux Amis’den sonra yine Abel isimli başka bir karakterle, hem yönetmen hem de oyuncu olarak karşımızda… Bu kez iki kadın arasında kalan bir adamın hikâyesini, Fransız usulü bir durum komedisiyle beyazperdeye taşıyan Garrel, ortaya keyifli bir seyirlik çıkarmayı başarıyor. Öyküsünü, daha önce Luis Bunuel gibi isimlerle de çalışan Jean-Claude Carrière ile senaryolaştıran yönetmen, Carrière’in deneyimlerinden yararlanmayı biliyor ve ustaca kurgulanmış diyaloglarla, durağan yapısına rağmen seyircisini filmi içerisine hapsetmeyi başarıyor.

Sadık Bir Adam, filmin geri kalanında izleyeceğimiz şemaya uygun bir biçimde, dingin fakat bir o kadar şaşırtıcı bir sekansla girizgâhını yapıyor. Abel’in (Louis Garrel) sevgilisi Marianne’ın (Laetitia Casta gerçek hayatta da Louis Garrel’in eşi) hamile olduğunu ancak çocuğun kendisinden değil, Abel’in en yakın arkadaşı Paul’den olduğunu öğreniyoruz. Buraya kadar sıra dışı bir durum yok. Zira tipik bir aşk üçgeniyle karşı karşıyayız. İşte Sadık Bir Adam, sürprizini tam da burada yapıyor zira başkarakterimiz Abel, yaşananları o kadar olağan ve normal karşılıyor ki film, olay örgüsünü tümüyle karakterin bu özelliği üzerinde inşa ediyor. 

Giriş sahnesinin peşi sıra izlediğimiz Paul’ün ölümü ise bu aşk üçgenini farklı bir boyuta taşıyor ve yıllar sonra yeniden bir araya gelen çift, bu kez -yönetmenin de kendi tanımıyla- dörtgen bir hale bürünüyor. Marianne, yıllar boyu Abel’e tutkun olan Ève (Lily-Rose Depp) ve Marianne’ın oğlu Joseph, dörtgenin Abel dışında kalan kısmını oluşturuyorlar. Çünkü Abel’in kadınlara, bilhassa Marianne’a sorgusuz sualsiz itaati, Joseph’in bu üçlüyü kontrol etmesine kadar varıyor ve böylelikle yönetmen, Fransızların filmlere çokça konu olan ilişki biçimlerini, erkeğin ve kadının rolünü, hatta çocuğun evlilik ve evlilik dışı ilişkilerdeki rolünü, arkadaşlığa bakış açılarını ve sadakat, vicdan, dürüstlük gibi kavramları bu dört karakter üzerinden inceleme fırsatı buluyor.

Sadık Bir Adam’ın vaat ettiği mizah dozu ve seyircisine vermek istediği hissiyat konusunda başarıya ulaştığını, hatta bir ölçüye kadar iyi bir film olduğunu söylemek mümkün. Final çatışması, dört karakterin arasındaki yöneticiyi öğrenmek açısından önemli ancak yine de zayıf. Ama ben filmin bundan daha fazlası olmaya çalışmadığını ve büyük sözler söyleme ihtiyacı hissetmediğini düşündüğüm için yönetmenin kararını yerinde buluyorum. Fransız tipi durum komedilerini sevenler tercih edebilir…