Arabada sanat mümkün mü?

Arabada sinema, konser ve tiyatro hiç yoktan iyidir mantığıyla ve en çok da sanatçıları desteklemek için yapılabilir. Ancak salon kültürüne alışkın kültür sanat seyircisi bu yeni konsepti ne kadar kabullenir bunu zaman gösterecek.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Yeni normal ile birlikte sanat faaliyetlerinin nasıl gerçekleşeceğine dair uygulamalar da gün yüzüne çıkıyor. Avrupa’nın bazı şehirlerinde başlayan arabada konser uygulaması Türkiye’de de çeşitli belediyeler ve özel firmalar tarafından hayata geçiriliyor. Arabada sinema, konser ve tiyatro hiç yoktan iyidir mantığıyla ve en çok da sanatçıları desteklemek için yapılabilir. Sözgelimi İstanbul’da ‘Park et, seyret’ konserlerinin bilet fiyatlarına bakıldığında belli bir kesim dışında genele hitap etmediğini görüyoruz ki bunun da yaraya merhem olabileceğini söylemek zor.

Kamu kurumları, yerel yönetimler eğer bu dönemde konser düzenleyeceklerse gecede bir yıllık gelirini kazanan popüler isimler yerine kültüre ve sanata gerçekten hizmet eden, nitelikli eser üreten sanatçıları tercih ederlerse kültürel hayata çok daha anlamlı bir katkıda bulunmuş olurlar. Aksi halde kültürel kuraklığı çoğaltmaktan başka işe yaramaz bu tür etkinlikler…

TİYATRO İÇİN YENİ ÇÖZÜMLER ŞART

Sinemaya gelince… arabada seyir ilginç bir deneyim gibi görünse de sinema salonuna alışkın seyirci açıkhava nostaljisinden hayli farklı bu alternatifi ne kadar kabullenir zaman gösterecek. Tabi bu arada sinema salonları da yeni normale göre kapılarını açmaya hazırlanıyor. Sinema salonlarına yönelik düzenlemeler seyirci açısından çok makul ancak salon sahiplerini çok zorlayacak gibi görünüyor. Bu noktada zincir sinemalara zerrece acımadığımı söyleyebilirim. Zira bunca zaman meseleye ‘tüccar’ mantığıyla yaklaşıp ne sinema seyircisinin ne de nitelikli film yapanların gözünün yaşına bakmadan hareket ettiler. Fahiş bilet fiyatları ile sinemaseverleri zor durumda bırakırken ‘gişe’ filmleri dışındaki yapımlara hayat hakkı tanımayarak sadece ceplerini düşündüler. O bakımdan zincir sinemaların hâkimiyeti de buraya kadarmış diyeceğimiz günler yakındır gibi geliyor. Belki artık hem seyirciyi hem sinema emekçilerini gözeten yeni sinema platformları oluşturmak gerekecek. Ama görünen o ki kapalı salonlar yakın vadede hiç kimsenin tercihi değil.

Tiyatrolar için de arabada seyir çok anlamlı bir alternatif gibi durmuyor. Zira tiyatro göz teması ve seyirci-oyuncu etkileşimiyle var olan bir sanat. Bu anlamda açık hava sahneleri yaz döneminde nefes aldırsa da kış sezonu için özellikle tiyatro açısından yeni çözümlere ihtiyaç var. Zira salonların yarı kapasite ile perde açması zorunluluğu özel tiyatro topluluklarını ciddi anlamda zorlayacak.

Konferans, seminer, panel tarzı etkinlikler salgın döneminde online platformlara taşındı. Instagram, zoom ve webinar gibi uygulamalar da bu tür söze dayalı çalışmaların daha verimli şekilde yürütülmesini, daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Son yıllarda salon toplantıları ve konferanslara katılımın azlığından şikâyet ederdik. Oysa insanlar ilgisizlikten değil bir yerden bir yere gitmenin zorluğundan ve zaman ayarlayamamaktan dolayı ayağını kesmiş belli ki konferans salonlarından. Farklı içeriklerdeki online oturumlara katılımcı sayılarının hiç de azımsanmayacak ölçüde olması da bu düşüncemi doğruluyor.

Festivaller de online olarak sanatseverlerle buluşma pratiğine alışmış görünüyor. Ancak tıpkı tiyatro gibi festivaller ve bienaller de farklı ülkelerden gelen sanatçıların birbirleriyle ve sanatseverlerle etkileşimine zemin olmak amacıyla kurgulanıyor. Bu yüzden online platformlarda bu işlevini ne kadar gerçekleştirebilecekler ayrı bir merak konusu.

TikTok VİRÜSÜNDEN NASIL KURTULURUZ?

Sosyal medya insanoğlunun güzel ve çirkin bütün karakteristik özelliklerini bir ayna gibi yansıtıyor ve açığa çıkarıyor. Kullanıcıların özellikle ‘zayıf’ gördükleri üzerinden tık alma hırsı insanların ne kadar kötü olabileceğini acıklı bir biçimde ortaya koyuyor. Son günlerde babaanne, anneannelerini zor duruma düşürerek onlarla eğlendikleri anları tiktok ve benzeri video kanallarına yükleyen gençler, bu görüntülerden çok eğlenmiş görünseler de bu terbiyesizliğe maruz kalan büyüklerin yapılan çiğlikler karşısında söyleyecek söz bulamayışı izleyenleri çok sarsıyor.

Hayatı ‘eğlence’den ibaret görmeyi dayatan popüler kültür, dijital medyanın ahlak ve sınır tanımaz dünyası ile işbirliği yapınca toplum içindeki birtakım ‘faydasız’ tiplere gün doğdu. Bir torunun ninesine telefon var diyerek mouse uzatıp yaşlı kadının şaşkınlığı ile uzun uzun alay etmesi ve benzeri görüntüler en temel değerlerimizden ‘saygı’nın toplumdan nasıl sökülüp alındığının delili. Ninesiyle eğlenceli videolar çekerek fenomen olmak bir trend ne yazık ki. Benzer görüntülerden çok var. Bir de küçücük bebeğinin başından aşağı soğuk su dökerek bebeğin korkuyla karışık verdiği tepkiyi kahkahalar eşliğinde kaydeden anneler var ki bu çelınca katılanların ‘anneliğini’ sorgulamak, hatta o yavruları bu sosyal medya bağımlısı annelerden kurtarmak gerekir diye düşünüyorum.

TikTok bu saçma challenge’ların en çok beslendiği, karşılık bulduğu mecraların başında geliyor. En ulaşılabilir, en ucuz eğlence aracı. Ancak hayatın merkezine ‘eğlence’yi koyduğumuz sürece içine düştüğümüz değersizlik çukuru bizi daha derine çekecek. Bu yüzden yeni nesli ‘haz’ ve ‘hız’ kuşağı olmaktan kurtarmak için bir an önce harekete geçmemiz gerekiyor.