Annelerin beklediği bir teşekkür cümlesi…

Çoğu kez ömründe tek bir teşekkür cümlesi duymadan yaşayıp gidenler için çok daha anlamlı Anneler Günü. Öte yandan ‘nazik' ve ‘incitici' bir yanı da var bu günlerin. Yaşamayanların pek de farkında olmadığı...

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Bayram sabahlarının neşesine denk bir heyecanla karşılarız çoğumuz Anneler Günü’nü. Kaç yaşında olursak olalım, bir anda çocuk oluveririz. Kimimiz bu kadar anlam yüklemez.

Özel günlere kapitalizmin oyunu deyip sırtımızı dönmek en kolayı. Böyle kurgulanmış olsa da bir şekilde hayatımızın parçası oldu bu tarihler. En kolay kabullendiğimiz de Anneler Günü. Öyle ya en kıymetlilerimiz onlar, en üzerine titrediklerimiz. Korona salgını başladığından beri ‘Aman hastalık bulaştırmayayım’ diye doya doya sarılmaktan bile mahrum kaldıklarımız… Kimi zaman kapısına kadar gidip uzaktan, bakışlarımızla kucaklaştığımız. Bu yüzden yapılan araştırmalar salgından dolayı ‘En çok neyi özlediniz’ sorusuna büyük çoğunluğun ‘Annemi’ cevabını verdiğini söylüyor.

Salgın sebebiyle bir süredir bütün aile zorunlu olarak evde kalırken sabahtan akşama kadar bir dakika bile soluklanmadan hem ev ahalisinin ihtiyaçlarını karşılamak için koşturan, günün neredeyse tamamını mutfakta geçiren ve hem de eğer çalışan bir kadın ise bir yandan da mesaisini sürdürmek zorunda olan annelerimizin yükü ne kadar ağır, farkında bile değiliz.

Bu yüzden çoğu kez ömründe tek bir teşekkür cümlesi duymadan yaşayıp gidenler için çok daha anlamlı Anneler Günü. Öte yandan ‘nazik’ ve ‘incitici’ bir yanı da var bu günlerin. Yaşamayanların pek de farkında olmadığı bir yanı. Yıllarca küçücük bir ümidin peşi sıra koşup evlat kokusuna hasret kalanlar, öpmeye kıyamadığı el kadar çocuğunu toprağa verenler, annesini kaybedenler, yavrusu gurbette olanlar, evladını sınır ötesi operasyonlarda ya da terör saldırılarında şehit verenler, yahut annesi şehit olanlar, ne emeklerle büyüttüğü can parçası evladını kanlı bir terör örgütüne kaptıran ve göz aydınlığı yuvasına dönsün diye aylardır evladını dağa kaçıranların kapısında nöbet tutan Diyarbakırlı Anneler’in yaşadığı yangın bir kez daha alevleniyor.

HAYATI KURAN ANNELER

Nasibimiz varsa ‘Hayatın anlamı’ üzerine bolca düşündüğümüz bugünlerde tüm bunlar aklımızda dönüp dururken Anneler Günü’nü neşeyle karşılamak zorlaşıyor. Üstelik Korona yüzünden annesi yaşam mücadelesi verenler, bu süreçte annesini kaybedenler, bir yandan evladı terörle mücadele yolunda şehit olanların acısı taptazeyken gün boyu sosyal medya hesabınızdaki timelaynınızda annesiyle sarmaş dolaş evlatların fotoğraflarını görmek elbette can yakıyor.

Bir de yiğit kadınlar, yürekli anneler var bugünlerde hiçbir reklam spotunda hatırlanmayan. Ülkesindeki savaşlardan, bombalardan, zulümden kaçıp yokluklar içinde belki bir çadır kentte ya da binbir zorlukla gelebildiği yabancı bir ülkede kelimenin tam anlamıyla sıfırdan yeni bir hayat kuran anneler… Yaşadığı bütün acıları ruhunun en derin mahzenine hapsedip sırf çocuğunun bir geleceği, hayatı olsun diye sığındığı ülkede varlık mücadelesi veren anneler. Hatırlanmayı belki de en çok onlar hak ediyor böyle günlerde.

PEKİ YA ANNESİNİ BÜYÜTENLER?

Burada ayrı bir başlık açmak isterim. Belki biraz da özel bir başlık. Çünkü ‘annelik’ ilişkisini çok farklı boyutlarda yaşayanlar da var benim gibi... Anneniz Alzheimer olmuşsa annelik bambaşka bir anlamıyla yer bulur hayatınızda. Bazen roller değişir hiç umulmadık biçimde. Kanıyla, canıyla sizi emek emek büyüten kadın, gün gelir çocuğunuz olur. Yemeyi, içmeyi, oturup kalkmayı, çiçeklerin adını, kedileri sevmeyi öğrendiğiniz kişiye bu kez siz yeni baştan öğretmeye başlarsınız hayatı. Saçlarını tararsınız, yemeğini yedirir, yeri gelir ninniler bile söylersiniz o bedenen yetişkin, ruhu çocukluğuna dönen nazlı kıza. Gün be gün zihinsel melekelerini kaybeder tanıdığınız en güçlü kadın. Önce hatıraları, sonra gündelik hayata ilişkin becerileri silinip gider belleğinden. Size, ‘kızım’ derken artık tanımadığı birine seslenir gibi seslendiğini hissedersiniz. Yüreğiniz bin parça, tek yapabildiğiniz izlemek olur olup biteni. Ve tabi artık küçücük bir çocuğa dönüşen annenizin görevini bıraktığı yerden devralırsınız. Ama tek farkla o hep çocuk kalacaktır.