“Anne Çiçekleri” okurla buluştu

Yazar ve eğitmen Özlem Çetinkaya'nın yeni romanı Anne Çiçekleri Düşbaz Kitaplar imzasıyla çıktı. Çok sıradan görünen anne kız ilişkilerinin derinlerde oluşturduğu yolları, o yolların karanlıklarını, iniş çıkışlarını fark etmenin hikâyesini anlatan roman, anne kız çatışmalarını mercek altına alırken okuyucusunu da aile ilişkileri üzerine düşünmeye itiyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Alışılmış dışında gelişen bir anne kız hikâyesi, Anne Çiçekleri okurlarıyla buluştu. Yazar ve eğitmen Özlem Çetinkaya'nın yeni romanı; yaşlı ve hasta bir anneyle kızı arasındaki sevgi-nefret ilişkisini ve yaşanan yüzleşmeleri psikolojik çözümlemelerle ele alırken okurlarını gerçek sevginin iyileştirici gücüyle sarıp sarmalıyor. Çetinkaya, "Bu hikâyeyi yazma kararım bir süreç içinde gelişti. Kendi içimde yaşadıklarım, bir türlü dile getiremediklerim, ayıplanmaktan çekindiğim şeylerin bana özel olmadığını fark etmemle daha da büyüdü ve bir gün kendiliğinden başladı. Kendi durduğum yerden anlamakta zorlandığım, kalbimi acıtan toplumsal gerçeklere karşı da bir farkındalık oluşturma ihtiyacı duydum. Bunun kibirli bir yerden duyulmasını istemem, amacım sadece kendi bütünleşme yolculuğumda sorduğum soruları başkaları ile de paylaşmak." diyor.

EBEVEYN İLİŞKİLERİ ÇOK ÖNEMLİ

Anne kız ilişkileri aslında bir zincirleme olarak bütün hayatı etkilediğine değinen Çetinkaya bu ilişkinin toplumsal yapı içinde nerede konumlandığını şöyle anlatıyor: "Anne bir çocuğun dünyaya gelmeden önce kendisini güvende hissettiği bir beden. Besleyen, koruyan, kollayan. Anne karnında bebek çok güvende. Hatırlayın, kendimizi kötü hissettiğimizde bedenlerimiz hemen anne karnında cenin pozisyonunu alıyor. Sonra doğumla birlikte o güvenli alandan çıkıyoruz. Doğduktan sonra ilk aradığımız ve ihtiyaç duyduğumuz şey annenin kucağı... Kız ya da erkek fark etmeksizin insan güvende olmayı ilk kez anneyle deneyimliyor. İlerleyen yaşlarda kız çocuğu için anne bir rakip olmaya başlıyor ve çatışmalar ortaya çıkıyor. Annenin babayla olan ilişkisini de izliyor çocuk. O ilişki modelinden bir ilişki stratejisi oluşturuyor kendisine. Toplumsal yapı içinde aile ilişkileri çok önemli. Burada oluşan ilişkinin temelleri hayatta kalma stratejilerimizi belirliyor. Bu stratejiler her zaman bize vadettikleri güvenli alanı sunmuyor ve maalesef gerçekte kim olduğumuzu unutuyoruz."

MUTSUZLUĞUN VE BAŞARISIZLIĞIN SUÇLUSU ANNELER Mİ?

Kitabın tohumlarının yıllar önce atıldığını söyleyen Çetinkaya, "İnsanın hayatında anne ve babasıyla ilişkisi, anne babalarının birbirleriyle ilişkileri çok önemli bir rol oynuyor. Yaklaşık on yıl önce hazırladığım bir proje vardı; Sana Söyleyeceklerim Var Anne isimli bir derleme. Yedi yaşından yetmiş yaşına kadar farklı cinsiyetten, kültürden insanlar annelerine söylemek isteyip de bir türlü söyleyemedikleri duygularını, düşüncelerini yazdılar bahsettiğim bu çalışmada. Anne Çiçekleri'nin tohumu da o zamanlarda atıldı. Sonrası hem kendi hayatımdan hem çevremde şahit olduğum hayatlardan gözlemlerle gelişti. Hayatın içinde kendimizi mutsuz, başarısız, yetersiz, değersiz hissediyor ve bunun için ailelerimizi özellikle annelerimizi suçluyoruz. Anne Çiçekleri, her ne yaşarsak yaşayalım, sorumluluğu kendi üzerimize almamızla ilgili." şeklinde konuşuyor.

AİLE İÇİ YARALARIMIZLA YÜZLEŞMELİYİZ

Bir kadının annesine ve çevresindekilere öfkesiyle karşılaşıyoruz romanın başlangıcında. Bu öfkenin nelerin üstünü örtmek için ortaya çıktığını ise şöyle anlatıyor Çetinkaya, "Ana karakterimiz Özlem, arkadaşının 'Senin asıl derdin kiminle? Sesini kime duyurmaya çalışıyorsun?' şeklindeki çarpıcı bir sorusu ile her zamankinden farklı düşünmeye başlıyor. Özlem, yaptığı iş gereği psikolog ve kişisel gelişim alanındaki isimlerle yakın temasta olan biri. Katıldığı eğitimler ve aldığı seanslarla adım adım sanrılarından kurtuluyor, gerçeklerin hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmadığını anlıyor. Anladıkça, gerçekliği keşfettikçe öfkesinin anlayışa ve şefkate dönüştüğünü, bu dönüşümle birlikte hayatındaki blokajların çözüldüğünü görüyoruz. Romanda ele aldığım konulardan biri de aile içi istismar... Bir kız çocuğunun çocuk yaşta uğradığı istismarın kadınlığına, anneliğine ve hatta anne olarak yetiştirdiği kız çocuğunun ilişkilerine etkilerini görüyoruz. Konuşulmayanlar konuşuldukça iyileşmez zannedilen yaraların iyileştiğine şahitlik ediyoruz."

Anne Çiçekleri'nin okura duyguları ile yüzleşmeleri için cesaret vermesini isteyen yazar Çetinkaya, "Öyle anlar oluyor ki duygularımıza, ne hissedeceğimize bile başkaları karar veriyor. Bir evlat annesinden ya da babasından nefret edebilir mi? Edebilir. Bunu kendisine itiraf etmediği ve bu duyguyla el sıkışmadığı sürece o nefretin ve nefretle birlikte yayılan öfkenin dinmesi mümkün değil. Önce gör, sonra kabul et ve sonra yargısız bir gözle incele. Ancak bu şekilde gerçekliğe ulaşmak mümkün. Dilerim okur; sanrılarımızın, kendi tanımlarımızın, beklentilerimizin nasıl bizi esir ettiğini görür." diyor.