Anadolu lezzetlerinin kökenine yolculuk

Pazar günleri NTV'de yayınlanmaya başlanan Halkın Mutfağı, bir yemek programı olmanın ötesinde Türk mutfağıyla ilgili önemli bir misyon da üstleniyor. Anadolu Halk Mutfakları Derneği kurucusu ve yazar Adnan Şahin ile etin profesörü olarak tanınan Cüneyt Asan'ın hazırlayıp sunduğu programda atalık tohumların korunması, atık politikası, ürünlerin tanıtılması gibi konulara da dikkat çekiliyor.

YELİZ COŞKUN / yeliz.coskun@aksam.com.tr

Anadolu Halk Mutfakları Derneği kurucusu ve yazar Adnan Şahin ile etin profesörü Cüneyt Asan; 14 bin yıllık Anadolu halk mutfaklarını incelemek için tarihin başladığı Göbeklitepe’den yola çıktı. Şu ana kadar 6 şehir gezen ikili, şehirlerde öne çıkan ürünlerin tarladan sofraya uzanan öyküsünü seyirciyle buluşturuyor. Programda alın terine ve kadın gücüne dikkat çeken Şahin ve Asan ile Türk mutfağını konuştuk.

Halkın Mutfağı izleyiciye ne mesaj verecek? Daha önceki yemek programlarından farklı ne göreceğiz?

Cüneyt Asan: Programın en önemli mesajı ‘Emek olmadan yemek olmaz!’ Bir ürünün tarladan sofraya kadar oluşan serüveni, o ürünün yetiştirilmesi için verilen emeğin ne kadar kutsal olduğunu izleyicimize göstermek istiyoruz. Urfa’nın kebabını herkes bilir zaten. Biz Urfa’nın ‘Yeşil Altın’ olarak bilinen fıstığının üretim aşamalarını ve bölgeye sağladığı katma değeri ekrana getiriyoruz.

Adnan Şahin: 30 yıldır Anadolu gastronomisi araştırmalarımda ve incelemelerimde Anadolu halk mutfakları için bir bilinç oluşmadığını keşfettim. Yemek kültürünün bir yaşam tarzı olduğunu göstermek istiyoruz. Gittiğimiz yerlerde insanların evlerine, dükkânlarına hatta tarlalarına konuk oluyoruz. Onlarla hasat yapıyor, mahsulü birlikte işliyoruz.

12 BİN YILLIK TARİHİ KAYIT ALTINA ALMAK İSTİYORUZ

Neden ilk olarak Şanlıurfa’dan başladınız?

A.Ş.: Çünkü tarihin başlangıç noktası, sıfır noktası Göbeklitepe’ye ev sahipliği yapıyor. 12 bin yıl öncesine dayanan Göbeklitepe tarihi, Anadolu’nun da onun mutfağının da başlangıcına işaret ediyor. Aynı zamanda Anadolu Halk Mutfakları için kaynak olabilecek bir kitap hazırlamak istiyoruz. Sadece günümüz yemekleri değil Anadolu’nun 12 bin yıllık kadim yemek ve mutfak geleneğini bir kaynakta toplamak gibi bir amacımız var. Tarihin sıfır noktasından başlamak istedik.

Peki, Adnan Şahin ve Cüneyt Asan nasıl bir araya geldi? Nasıl bir ikili oldular?

A.Ş.: Yemeği de yemeyi de çok iyi biliyorum (gülüyor.) O yüzden programda ‘yemekçi’ olarak konumlanıyorum. Bu programın en önemli mesajı ‘Emek olmadan yemek olmaz’ olduğu için bir tane de emekçi olması gerekiyordu, o da 50 yıldır yemeğe emek veren Cüneyt Asan oldu.

C.A.: 10 yaşımdan beri mutfağın içindeyim. Mahsullerin üretiminden pişirilmesine ve sofraya gelene kadarki emeği çok yakından biliyorum. O yüzden programda ben de ‘emekçi olarak’ yer alıyorum. Tatlı atışmalarımıza bazen misafiri olduğumuz yöre insanlarını da katıyoruz. Ortaya seyir keyfi yüksek sohbetler çıkıyor.

TÜM TÜRKİYE’Yİ GEZECEĞİZ

Sırada hangi iller var?

A.Ş.: Urfa’dan sonra sırada Maraş var. Antep ve Hatay’a gittikten sonra Ege ve Doğu Anadolu’yu gezeceğiz.

C.A.: Amacımız tüm Türkiye’yi gezmek. Sırası geldikçe mevsimi gelen ürünlere göre tüm Türkiye’yi gezeceğiz. Sadece tarlada yetişen ürünleri değil, deniz mahsullerinin, etin ve hayvansal ürünlerin de izini süreceğiz. Çünkü Türkiye’deki tüm şehirlerin mutfakları ve ürünlerinin görülmeye ve tanıtılmaya değer olduğunu göstermek istiyoruz.

Türk mutfağı diğer ülke mutfaklarına kıyasla sizce nerede? Daha iyi yerlere gelmesi için neler yapılmalı?

A.Ş.: Türkiye mutfağı dünya mutfaklarıyla kıyaslandığında bazı çalışmalarda 11, bazılarında ise 17. sırada. Bu kadar çeşitli ürün ve hayvan ırklarının olduğu bir ülke için iyi durumda değiliz. Zengin ve bereketli toprakları olan memleketimizin üç tarafı denizlerle çevrili ama balıkla veya deniz ürünleriyle öne çıkamıyoruz. ‘Mekânları gösteren insanlardır’ derler, biz çok zengin bir coğrafyada yaşıyoruz ama bu coğrafyanın zenginliklerini iyi kullanamıyoruz.

C.A.: Türk mutfağını tüm dünyaya anlatmanın devlet politikası haline getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada işin profesyonelleri adına da bir özeleştiri yapmak gerek. İşi gerçekten bilenlerin üstlenmesi ve inisiyatif alarak zengin mutfağımızı tanıtmak için gerekli adımları atacağız. Halkın Mutfağı’nın da buna vesile olmasını isteriz.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN ADI BEREKETTİR

Gittiğiniz şehirlerde hem mutfak hem de sosyal hayata dokunan çalışmalarınız olacak mı?

A.Ş.: Programımızın öncelikli amaçlarından biri de sosyal yaşama katma değer sağlaması. Mutfağa, yemeğe, emeğe özellikle de kadın emeğine farkındalık sağlamak istiyoruz. Atalık tohumların korunması, atık politikası, ürünlerin tanıtılması dikkat çektiğimiz konular. En önemlisi yemeğin sadece karın doyurmak için sofraya konulan bir şey olmadığına dikkat çekmek istiyoruz. Mutfağımız için sürdürülebilirlik yeni bir şey değil, eskiden beri adı var ve berekettir onun adı. Sürdürülebilirlik bugün çok gündemde, ama tek başına ve etkili değil. Bunu gerçek anlamda sahiplenmek ve hayata geçirirken tüm aşamalarına şahit olmak da bu başlığın altında incelenmesi gereken detaylar.

C.A.: Anadolu’da hem mutfakla ilgili hem de sosyal hayatta gözlemlediğimiz eksiklikleri programın sonunda yetkililerimizle de paylaşacağız. Anadolu’nun tüm sorunlarını madde madde rapor edeceğiz. Biz de çözüm yollarımızı sunacağız. O yüzden bu program sadece bir yemek programı değil. Halkın Mutfağı ile topluma katkı sağlama misyonumuz da var. Program sonunda birçok köyde kooperatifler kurulacağını düşünüyoruz. Kadın emeği öne çıksın, güçlü kadın kooperatifleri kurulsun, kadın emeği değerlensin istiyoruz.