GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Atatürk Kültür Merkezinin eşsiz mimarisini kalıcı sanat eserleri ile zenginleştirmek amacıyla düzenlediği Heykel Yarışması'nı kazanan sanatçılar belli oldu. İç mimar ve tasarımcı Semih Eskicioğlu'nun tasarladığı eser birinciliğe layık görülürken; "Zamanın İzinde" isimli eserle Sinan Günay, Nurhayat Öz ve Ayceren Karabıyık ikinci; "Uvertür" isimli eserle Ramazan Avcı ve Özlem Satı Kurtcu üçüncü oldu.
Sanatseverleri yenilenen yüzüyle karşılayan Atatürk Kültür Merkezi, geçtiğimiz nisan ayında ikonik silüetini tamamlayacak heykeli seçmek üzere bir yarışma düzenlemiş ve başvuru sürecini başlatmıştı. Hüsamettin Koçan'ın başkanlığında; Celaleddin Çelik, Günseli Kato, Murat Tabanlıoğlu, Osman Dinç, Seçkin Pirim ve Şakir Gökçebağ gibi alanında duayen isimlerden oluşan jürinin değerlendirmeleri sonucunda ödüle değer bulunan isimler ve eserler belirlendi.
İç mimar ve tasarımcı Semih Eskicioğlu'nun tasarladığı eser, yarışma şartnamesinde de belirtilen çevre ile uyum, yenilikçi yaklaşım, mimari ile kesin diyaloga girmesi gibi kriterleri karşıladığından ve AKM ile kurduğu diyalogun hem karşıt hem de pozitif ve üretken olması açısından birinciliğe layık görüldü. Eskicioğlu, 150.000 TL ödülün de sahibi oldu.
Sinan Günay, Nurhayat Öz ve Ayceren Karabıyık'ın birlikte tasarladığı "Zamanın İzinde" isimli eser de önerilen malzemenin çevreci ve sürdürülebilir olması ve enerji telkin etmesi bakımından ikinci seçildi ve eser sahipleri 100.000 TL ile ödüllendirildi. Ramazan Avcı ve Özlem Satı Kurtcu'nun "Uvertür" isimli eseri ise ses ögesini ve oradaki hava sirkülasyonunu tasarıma katması, binadaki dikey ritme ve ağacın yükselişine uyum göstermesi, yapıt ve insan arasındaki ilişki açısından üçüncülüğe değer bulundu ve 50.000 TL ile ödüllendirildi. Yaşar Tahmaz, Cihan Sevindik & Sıddık Güvendi, Kenan Pençe & Deniz Çalışır Pençe ise tasarladıkları eserlerle mansiyon ödülüne değer görüldü ve sanatçılar 20.000 TL ile ödüllendirildiler.
Atatürk Kültür Merkezinin mimarî ruhunu ve sanatsal kimliğini yansıtan ve birinci seçilen eser, Atatürk Kültür Merkezi'nin Taksim Meydanı'na bakan cephesinde, AKM yerleşkesi ile Mete Caddesi'nin kesişim noktasında sanatseverleri selamlayacak.
Kültürel Devamlılık Sağlanacak
İstanbul'un kalbi Beyoğlu'nda şehrin kültür-sanatla buluşma noktası olan Atatürk Kültür Merkezi, tarihi boyunca mimari mekân ile sanat eserleri arasında yoğun ve verimli ilişkiler kuran bir kurum olma özelliği taşıyor. Günümüzde dünyanın sayılı kültür-sanat merkezleri arasında yer alan AKM, eski binasının yapımından sonra da çeşitli sanat kategorilerinde ulusal bir yarışma düzenlemişti. Heykel, seramik, resim, seramik ve fresk dallarında 1968 yılında düzenlenen yarışmanın resim dalı birincileri olan Oya Katoğlu ve Mustafa Pilevneli'nin eserleri bugün hâlâ AKM opera fuayesinde sergileniyor. Heykel dalının birincisi Cevdet Bilgin'in bronz heykeli ise AKM'nin girişindeki havuzun kenarında sanatseverlerle buluşuyor. Yine bu yarışmada ödül alan ve eski AKM binasının iç mekânını süsleyen Sadi Diren imzalı seramik panolar, ülkemizin önemli kültür mirasları arasında yer alıyor. Atatürk Kültür Merkezi Heykel Yarışması, kazanımları günümüze dek ulaşan 1968 tarihli yarışma ile devamlılık arz etmesi ve AKM'nin kültürel devamlılık misyonunu hayata geçirmesi itibarıyla da önem taşıyor.
Semih Eskicioğlu kimdir?
Yüksek İç Mimar (MSc) –İnterdisipliner tasarımcı
1994 Bursa doğumlu olan Eskicioğlu,2012-2016 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü'nde lisans eğitimi aldı. Ardından aynı bölüm ve okulda yüksek lisansını tamamladı. İç mekân konsept tasarımı, ürün tasarımı, grafik tasarım alanlarında disiplinler arası bir anlayış ile bireysel olarak çalışmalarda bulunan Eskicioğlu, 2017 yılından bu yana Studio Lugo tasarım ofisinde; iç mimari proje yürütücüsü ve tasarımcı olarak çalışıyor.
Şehrin kalbi ile bütünleşecek
AKM'nin hem kişisel hikâyenizde hem de sanatçı kimliğinizdeki karşılığı nedir? Bu ödül sizin için ne ifade ediyor?
AKM birçok anlamın birleştiği bir varoluşa sahip. Bu anlamlar; bulunduğu kentin niteliğinden, ülke tarihi anlamında önemli toplumsal olaylara şahit oluşundan, sembolik anlamda ülkemizin sanatsal merkezi oluşundan ve tüm bunların birleşimi ile sahip olduğu ruh ve karakterden kaynaklanmakta. Bu kadar anlamın birleştiği bir mekana iz bırakabilmek kişisel hikayeme ve varoluşuma da anlam katmış oluyor. Sanatçı kimliğimdeki karşılığı ise; bu kadar katmanlaşmış anlamların, bir fikre ve esere dönüşmesi ancak disiplinlerarası bir yaklaşım ile mümkün olabilir. Sanat ve tasarıma kişisel yaklaşım yöntem ve tercihimin disiplinlerarası olması bu ödülü benim için anlamlı kılıyor.
AKM için bir eser üretirken öne çıkan duygunuz neydi? Mekanla nasıl bir bağ kurdunuz?
Eseri ortaya çıkarmadan önce yapılar bütünü, çevresi, Taksim Meydanı ve İstanbul ile bir diyalog kurmam gerekti. Bu diyalog bu yapılara ve kente uzaktan bakarak ve birbirleri ile ilişkilerini sorgulayarak gerçekleşti. AKM binasının cephesinin güçlü ve keskin mizacı, ruhundaki yaşanmışlıklar ve şahit oldukları, önüne geçecek bir müdahaleye izin vermediğini hissettirdi. Aynı zamanda etrafındaki ağaçlar ile de bütünleşik fakat naif bir dokunuş olması gerektiğini hissettim. Tüm bu diyalog üzerine düşündüklerimi ve hissettiklerimi, onların bana söylediklerini içselleştirerek, oluşan fikri ifade edecek ve tetikleyecek bir paragraf ortaya çıktı:
Sessiz ve keskin mizacı ile asil ve çalkantılı bir kaderi sabırla izleyen, bu bilge kütleye ithafen; şehrin kalbi ile bütünleşecek kadar vurgulu fakat onun öz sanatsal kimliği gibi naif, mütevazı, geçirgen, doğaya sanata ve kente saygılı bir eşlikçinin bu ruha dokunuşu mümkün.
Bir materyali alıp heykele dönüştürürken sizin için birincil mesele nedir? Ortaya güzel, estetik bir obje ortaya koymak mı? Bir duygu, düşünce ve hissiyat aktarımı gerçekleştirmek mi?
Tasarımı var etme sürecinde fiziksel unsurlardan daha önde gelen şey; fikrin oluşması, olgunlaşması ve fiziksel bir forma, dokuya, malzemeye dönüşmesine doğru yolculuk etmesidir. Yani aslen malzeme, form ve doku fikri anlatmak için gerekli somut ve ikinci planda kalan unsurlardır. İnsanların eser ile temas ettiklerinde alacakları hissiyatı o eserin altyapısındaki fikir belirler, yönlendirir ve malzemeye ulaştırır. İçerisinde anlam olmayan estetiğin kalıcı olacağını ve iz bırakabileceğini düşünmüyorum.