Aile şirketleri neden uzun ömürlü olamıyor?

Dünyada oranı yüzde 90'ı, bizde ise yüzde 98'i bulan aile işletmelerinin yönetimi konusu, Türkiye'nin en önemli sorunları arasında yer alıyor. Türkiye ekonomisinde milli gelirin yüzde 90'ını aile şirketleri üretiyor. Dünyadaki milyarderlerin de yüzde 42'sinin aile şirketi var. Dünyanın en zengin 10 insanının 7'si, bir aile şirketi üyesi. Ancak Türkiye'de yüz yılını devirmiş şirket sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Her ne kadar son dönemde yüz yılını devirmiş markalarımızla övünsek de bu markaların çoğunun sahipleri ilk kurucuları değil.

İPEK TANIR / cumartesi@aksam.com.tr

Türk aile şirketlerinin kurumsal kültürleri ve organizasyonel yapılarını inceleyen Stratejik Yönetim Danışmanı Dr. Kamil Bayar, "Bugün Türk aile işletmelerinin yüzde 38'i birinci, yüzde 47'si ikinci, yüzde 13'ü üçüncü ve yüzde 2'si de dördüncü kuşak temsilciler tarafından yönetiliyor. Yani ülkemizde dördüncü kuşağa geçiş yapan şirket sayımız yüzde 2'leri bile bulmuyor" bilgisini veriyor.

ORTALAMA ÖMÜRLERİ 25-30 YIL

Aile işletmesi özet bir ifadeyle, "şirket yönetiminin aynı aileye mensup kişilerin elinde olması" şeklinde tanımlanabilir. Türk aile işletmelerinde temel sorun ise ömürlerinin çok kısa olması. Dr. Kamil Bayar, araştırmalara göre ömürleri ortalama 25-30 yıl olan Türkiye aile şirketlerinin yapılandırılmasında, yönetim şekillerini güncellemede, kurumsallaşmaya bakışlarında ve iyi yönetim uygulamalarında ciddi sorunlar yaşandığını söylüyor: "Durum böyle olunca dünya ile rekabet edebilecek şirketler veya markalar çıkarmakta zorlanıyoruz. Aile işletmelerinin kurucusunun ölümünden sonra şirketi de kaybediyoruz" diyen Bayar, bu sebeple para ve zaman kaybedildiğine dikkat çekiyor.

"EN ÇOK AİLE İŞLETMESİ OLAN ÜLKE JAPONYA, 1500 YILLIK ŞİRKETLER VAR"

Araştırmalara göre aile şirketlerinin kalıcılığı konusunda en başarılı ülkenin Japonya olduğu bilgisini veren Dr.Kamil Bayar, "Japonya da 500'lü yıllarda kurulmuş ve yaşamını devam ettiren aile şirketleri olduğunu biliyoruz. Aile şirketlerinin kurumsallaşmada geç kalması, aile üyesi ortaklar arasında zamanla ortaya çıkan anlaşmazlıklar gibi temel sorunların yanı sıra bunun kültür ve inançlarla da elbette ilgisi var. Osmanlı döneminde İslam inancının da etkisiyle mal biriktirmek doğru karşılanmamış ve vakıf kültürü gelişmiş. Kişinin vefatıyla birlikte şirketin sonradan gelen üyelere devri yerine vakfedilmesi geleneğinin bizim uzun zamana yayılan aile şirketlerimiz olmamasında bir etken olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan ortaklık ile ilgili yaşadığımız deneyimlerden de hareketle kurucu aile üyelerinin çocuklarının büyümesi ve kuzen ortaklığı sisteminin baş göstermesi ve bu noktada ihtiyaç duyulan ortaklık sözleşmesi gibi hukuksal konularda ilerleme sağlanmadığı için aile şirketlerinin sürdürülebilirliği hasar görüyor" tespitinde bulunuyor.

TÜRK AİLE ŞİRKETLERİ VE KÜLTÜREL KODLARIMIZ

Türk toplumunun kimi kültürel kodlarının aile şirketleri konusunda daha hızlı ilerlemeye imkân sunamadığını söyleyen Bayar'a göre en önemli konu ortaklık yapma ile ilgili bakış açılarımız. Dünyadaki en büyük şirketlerin çoğunun aile işletmesi olduğunu görüyoruz fakat onların sonuçları ile bizim ürettiğimiz sonuçlar arasında dağlar kadar fark var. Diğer önemli bir parametre ise ataerkil bir toplum olmamız. Bu kültürel kod büyüklerin her zaman her şeyi iyi bildiği, onun söylem ve kararlarının koşulsuz kabul edilmesi yönünde beklenti içinde olunması. Aile şirketlerinde aile ile iş iç içe olduğu için bu noktada sorunlar yaşıyoruz. Kurucuların genelde ailenin en büyüğü olarak işin başında olması, bir yerden sonra uzmanlık bilgisi gerektiren farklı fonksiyonlarda farklı fikirlere ihtiyaç duyulması işletme yönetiminde doğal bir süreç iken 'Büyüklerimiz daha iyisini bilir, çocuk her ne kadar teknik veya yönetsel konularda iyi eğitim alsa da babanın/kurucuların gözünde hep küçüktür' gibi algılar kuşak devri veya aile şirketlerinin devamlılığında sorunlar meydana getiriyor.

AİLE ŞİRKETİ OLMAK KÖTÜ MÜ?

"Zannedilenin aksine bir aile işletmesi sahibi olmanın veya orada çalışmanın hiç de kötü bir şey olmadığını içtenlikle söyleyenlerdenim" diyen Kamil Bayar, bir aile işletmesi olmanın onlarca olumlu yönünden de bahsetmenin mümkün olduğunu ifade ediyor. Bayar aile şirketlerinin artılarını şöyle sıralıyor: "Bir aile işletmesinde insanlar birbirini tanır ve değer verirler. Kurum kültürü sözde değil, özde bir "aile ortamı" meydana getirmiştir. Bir çalışan patrona çok rahat bir şekilde ulaşıp derdini, sıkıntısını anlatabilir. Aile işletmelerinde bürokrasi ve prosedürler az olduğu için bu işletmeler müşteriye daha yakındır, daha hızlı karar alıp hemen uygularlar.

TÜRK AİLE İŞLETMELERİNİN ÖNE ÇIKAN ÖZELLİKLERİ

"Bugün ülkemizin en önemli şirketleri Koç, Sabancı, Eczacıbaşı veya Ülker de birer aile işletmesi, bir Anadolu şehrinin organize sanayi bölgesinde faaliyet gösteren KOBİ de aile işletmesidir." hatırlatmasını yapan Dr. Kamil Bayar, "Aile işletmelerini; yeni kurulanlar, büyüyenler ve olgunlaşanlar diye üç kategoriye ayırabiliriz. Gerek iş gerekse akademik dünyada sıklıkla dile getirilen sorunlar genellikle ilk iki kategoride olanlarla ilgili diyebilirim. Kuşkusuz ülkemizde de kurumsal olgunluğu yüksek, markalaşmada başarı hikâyesi yazmış, globalde başarılı işler yapan aile işletmelerinin de olduğunu bilmemiz gerekiyor" diyor.

AİLE ŞİRKETLERİNDE KAN BAĞI

Aile işletmesinde en temel yapının aile bağları olduğunu vurgulayan Dr. Kamil Bayar, "Aile bağları kan ile gelir ve her adımda duygusallık merkezdedir. İşletme ise bunun tam tersi para kazanmak için kurulan bir oluşumdur. Aile işletmelerinde, aile ile işletmenin iç içe geçmiş olması genellikle ailenin kararlarının işletmenin kararlarını etkilemesine neden olur. Öyle ki, aile bireyleri kan bağı sebebiyle sınırlarını çizmekte zorlanır, aile ve işletmedeki rollerini birbirlerine karıştırırlar. Bu da işletme yönetiminde olumsuzlukları beraberinde getirir" şeklinde konuşuyor.

"GÜVEN"İN TILSIMLI ETKİSİ

Aile işletmelerinde en tılsımlı kavramın "güven" olduğunu dile getiren Dr.Bayar, "Aile üyelerinin kendi içerisinde birbirine güvenmesi önemliyken, aile işletmesinde çalışan veya işletmenin iş yaptığı herkeste güven ve aile değerlerini aramak oldukça hayatidir. Aile itibarı ise çoğu zaman işin veya para kazanmanın önünde gider. Aile işletmesinde genelde girişimci aynı zamanda genel müdür olarak görev yapar. Kurumsal işletmelerde gördüğümüz yönetim kurulu, icra kurulu gibi oluşumlardan ziyade genellikle tek adam yaklaşımıyla yönetilen, gücü tek elde toplamış bir şirket görürüz." değerlendirmesinde bulunuyor.

Aile işletmelerinde yükselmek ve üst kadrolarda yer almanın diploma, deneyim veya derin bilgiden ziyade yönetime yakınlığa bağlıdır ve bu nedenle de kayırmacılık (nepotizm) çok fazla görülür. Dr. Bayar, aile işletmelerinde genellikle profesyonellerle çalışmaktan hoşlanılmadığını bunun ana nedeninin de başkasına güvenememe veya yanlış kararlar alarak ailenin kazanımlarına zarar verileceği düşüncesi olduğunu söylüyor.

SINIRSIZ YETKİ YANILSAMASI VE "ELTİ ETKİSİ"

Aile işletmelerinde, aile bireylerinin şirkette yetkilerini sınırsız gördükleri için bütün işleyişe müdahalede bulunduklarını ve çoğunlukla görev ve yetkilerinin de açık ve net tanımlanmadığı için çalışanların bile kimi zaman kimin amirleri olduğunu anlamakta zorlandırdıklarını söyleyen Dr.Kamil Bayar, "Çoğu aile işletmesinde aile bireylerinin harcamaları sıkı bir şekilde denetlenmez veya sınırlandırılmaz. Bazı işletmelerde ise arka planda aile üyesi ortakların eşleri çok etkilidir. Özellikle ev, araba, yazlık veya çeşitli özel harcama gerektiren yatırım durumlarında buz dağının görünmeyen tarafında eltilerin çekişmeleri, kıskançlıkları veya paranın adaletsiz dağıtıldığı gibi algılarla aile üyesi ortakların kararlarına etki ettikleri de bilinen bir gerçektir. Buna ben kimi yerde 'işletmelerde eltilerin etkisi' diye de isimlendirme yaparım." ifadelerini kullanıyor.