Ahşap oymacılıkta kadın zarafeti

Kastamonu Yakup Ağa Külliyesi'ndeki atölyesinde sessiz, sedasız ahşap oymacılığı yapan bir usta Çile Öztürk. Kol gücü gerektirdiği için çoğunlukla erkekler tarafından yapılagelen bu mesleğe kadın zarafeti eklenince ortaya nasıl güzellikler çıkacağının anlamlı bir örneği.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Ahşap oymacılık bugün Anadolu'da halen devam ettirilen geleneksel sanatlardan biri. Kol gücü gerektirdiği için çoğunlukla erkekler tarafından yapılagelmiş. Ancak artık ahşap oyma işine gönül veren çok maharetli kadın ustalar da var. Onlardan biri Kastamonu'da Yakup Ağa Külliyesi'ndeki atölyede birbirinden ilgi çekici tasarımlara imza atan Çile Öztürk. Evlendikten sonra kendisi gibi Sinop Ayancık'lı olan eşinden ahşap oyma sanatını öğrenen Öztürk, artık mobilyalara oyma yapmanın ötesine geçerek kuş evinden, çerçevelere, ayna ve anahtarlıklara, birbirinden ilginç ve özel tasarımlara sahip objeler yapıyor.

Sel afetinden bir hafta öncesi sıcak bir yaz günü akşama dönerken Kastamonu'da kalenin alt sokaklarında keşfe çıktım. Bir şehri tanımanın en güzel yolu ara sokaklarında kaybolmak, mahalleye gelen yabancılara gönüllü rehberlik eden teyzelerle selamlaşmaktan geçer. Ben de böyle yaptım. Navigasyonun yönlendirmesini bir kenara bırakarak nasibin peşine takıldım. Kırk Direkli Cami de denilen Atabey Gazi Camii'ne düştü yolum önce. Selçuklu Atabeyi Emir Hüsamettin Çoban tarafından 1273'te Kastamonu'nun fethinin ardından yaptırılmış bu özel yapı "fetih camisi" olarak da biliniyor. Kırk direkli oluşunun izahı da kapıda asılı tabeladaki bilgilerle yapılıyor. Merak edenler için şöyle bir ipucu vereyim; peygamberlerin hayatında kırk rakamına denk gelen olaylar sıralanmış. Atabey Gazi Camii'nden sonra

sonra rotamı Yakup Ağa Külliyesi'ne çeviriyorum. Külliye'nin avlusu şehrin seyir terası gibi. Avluya girer girmez soldaki merdivenler renkli bir dünyaya çağırıyor misafirlerini. Adımlıyoruz hemen. Medrese odaları birer atölyeye dönüştürülmüş. Yöresel el sanatları ürünleri dikkat çekiyor hemen. Selam veriyoruz. Okumakta olduğu kitaptan başını kaldırıp selamımızı alıyor Çile Öztürk. Sohbet etmeye başlıyoruz.

SEVEREK YAPINCA ZORLUĞUNA ALIŞIYORSUNUZ

İşini çok severek yaptığı her halinden belli. Ahşap oymacılığı eşinden öğrenmiş. "Başlarda hobi gibi merak saldım ama sonradan mesleğim oldu." diyor. On yıldır yaptığı işin bütün inceliklerine vâkıf. Anlatmaya devam ediyor: "İlk zamanlar evde yapıyordum ama bir yerden sonra eve sığamadım. Beş yıldır da buradayım. Eşim mobilyacı, ahşap oymacı. 1990 yılından beri bu işi yapıyor. Onun aldığı bütün siparişlerin oymalarını da ben yapıyorum."

İlk başlarda bu işin çok zor olduğunu, kuvvet ve sabır gerektiğini, yapamayacağını söylemiş eşi Çilem hanıma. Ama yine de denemesi için birkaç parça tahta getirmiş.

"O gelene kadar tarif ettiği şekilde oyuyordum verdiği parçaları. Kırmadan, bozmadan yaptığımı görünce tamam, dedi destek verdi. Severek yaptıktan sonra işin bütün zorluğuna alışıyorsunuz." sözleriyle bu hevesin nasıl mesleğe dönüştüğünü anlatıyor. Ahşap oymacılığın püf noktaları soruyorum, "Ahşabı iyi tanımanız gerekiyor. Ahşabın su yönü diye bir şey var. Onu tersten oyarsanız ahşabınız dağılır. Bunu bilmeniz lâzım." cevabını veriyor. En çok ceviz, çam ağacı kullanılıyormuş. Ceviz ağacını çalışmak da daha sert olduğu için çama göre daha zormuş. En çok yaptığı ürünlerin yatak odaları, sandıklar, çerçeveler, tuğralar, aynalar ve anahtarlıklar olduğunu öğreniyorum. Bir sandığın yapımı üç, dört gün ila bir hafta sürüyormuş. Motifleri eşinin tasarladığını söylüyor. Ama atölyedeki kuş evleri, çeşitli hayvan figürlerinden objeler, çerçeveler Çile hanımın özgün işleri.