Ahmet Özhan'dan genç sanatçılara nasihat: Popüler ortamın tuzağına düşmemek için bilinçlenin!

''Ses, Söz, Sevgili'' adlı yeni kitabının imza gününde sorularımızı cevaplayan Ahmet Özhan, genç sanatçı adaylarının popüler kültürün tuzağına düşmeden var olabilmeleri için ''Neyim, neredeyim, niçin buradayım, n'apmam lâzım ve nereye döneceğim? sorularına anlamlı cevaplar vererek bilinçlenmeleri gerektiğini söyledi. Özhan aksi takdirde popüler ortamın baskılarından ve popülist psikolojilerden kurtulmanın mümkün olmadığını kaydetti.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Türk sanat ve tasavvuf müziği sanatçısı Ahmet Özhan, Ayrılık Yaman Kelime adlı kitabının ardından bu kez Ses, Söz, Sevgili ile okur karşısına çıktı. Ahmet Tezcan'la nehir söyleşi olarak kaleme alınan ilk kitabı biyografi niteliği taşırken bu kez tasavvufi düşünceler, değerlendirmeler, manevi yolculuğuna dair hatıraları iki kapak arasında toplandı. Ömer Lütfi Mete ve Ahmet Tezcan'ın 1992-1993 yıllarında çıkardığı Çağrışım dergisinde yayınlanan yazılarının da bir araya getirildiği kitapta sanata, sanat dünyasına bakış ile ilgili son derece önemli tespitler dikkat çekiyor. Kitap, Din, İslam ve Muhammed (S.A.V), Ramazan Hatıraları, Mevlana ve Mevlevilik, Musiki Üzerine, Dost, Baba ve Sevgili, Çağrışımlar başlıklı bölümlerden oluşuyor.

Turkuvaz Yayın Grubu'ndan çıkan Ses, Söz, Sevgili'nin D&R Galataport'ta düzenlenen imza gününde Özhan'a "Sanatçı dünyaya nasıl bakmalı, nasıl üretmeli ile ilgili neler söylersiniz?" diye sorduk.

"Yaptığı ne iş olursa olsun kişinin mutlaka Yaradan'ın sistemi ile ilgili bir çalışma ve bilinç içerisinde olması lâzımdır. Bu sadece sanatla alakalı değil. Okulda öğretmensiniz; Cenab-ı Hakkın ilmini yeni yetişmekte olan Cenab-ı Hakkın arza halife yaratacağım dediği birine siz Cenab-ı hakkın alîm sıfatını aktarıyorsunuz. Bunun ciddiyeti içerisinde olmak icap eder. Sanatın bütün şubelerinde de bu, böyle. Meseleyi İslam felsefesi içerisine oturtacak olursak güzelin, doğrunun mihengi Allah'a doğru gidişidir. Eğer bir çabada öyle bir devinim yoksa o malayani olur. Çünkü bizim üç safha olarak söylediğimiz bir meseledir bu; Allah'a seyir, Allah'ta seyir, Allah'la seyir. Hayatın bütün işlevselliği ancak buralarda toparlanıp, bu şuur içerisinde oluşmalıdır." sözleriyle sorumuzu cevaplayan Ahmet Özhan, genç sanatçı adaylarının popüler kültürün tuzağına düşmeden var olabilmeleri için de bilinçlenmeleri gerektiğini söyledi. Özhan, "Neyim, neredeyim, niçin buradayım, n'apmam lâzım ve nereye döneceğim? Ve benim bütün bu serüvenimin ana nedeni nedir? Bu konuda doğru dürüst bilinçlenmeden popüler ortamın baskılarından ve popülist psikolojilerden kurtulmak mümkün değildir." diye konuştu.

DERGİ YAZILARI BUGÜNE TAŞINDI

Çağrışım dergisindeki yazılarında da Özhan'ın sanat bahsinde dikkat çektiği temel mesele bu aslında: "Benim anlayışıma göre artist, bir estetik ortaya koyabilen, doğada var olan estetiği açığa çıkartabilen kişidir. Sanatçı bir yorumdadır, eşyanın hikmetini, hakikatini dile getirir. Melodilerle veya sözlerle âlemi şerh eden bir müfessirdir sanatçı. Tefsirle meşguldür, hokkabaz değildir."

Ahmet Özhan'ın 1990'lardaki sanat ortamına ilişkin tespitleri ne yazık ki bugün de geçerliliğini koruyor: "Eğer bir ülkede yaşanılan zaman dilimi edebiyat ve musikisinin (bunlara güzel sanatların bütün dallarını dahil edebiliriz) arka planında; insan oluş sürecindeki moral kültürden ve millet oluş sürecindeki sosyal kültürden ve de devlet ya da devletler kurarken elde edilen siyasal kültür kariyerlerinden esintiler, alıntılar, göndermeler ve örtüşmeler yoksa orada yabancılaşma, orada kimliksel erozyon var demektir."

KENDİNE AİT BİR SÖZÜN YOKSA CİDDİYE ALINMAZSIN

"Eğer kendine ait söylenecek bir sözün yoksa senin özünden de haberin yoktur ve seni kimse ciddiye almaz" ikazında bulunan Özhan, daha o günlerde müzikte yaşanmaya başlanan ve bugün daha da vahim hale gelen yozlaşmayı şu sözlerle eleştiriyor:

"Biliyorsunuz kalp, değersiz, karşılıksız, sahte demektir; sözel anlamda olsun, melodik anlamda olsun ve de ritmik anlamda olsun, karşılıksız basılmış para gibi kültürel bir dayanağı olmayan, varoluşunu, sebeplerini ve görevlerini araştırıp sorgulamayan, topluma karşı hiçbir görevcilik duygusu taşımayan, kaset, cd doldurup şöhreti ve doğal olarak maddi gücü yakaladıktan sonra, bunu olabildiğince sürdürebilmek için profesyonellik adına her türlü yozluğu mübah gören sözde sanatkâr üç notalık ve iki dörtlük müzik robotlarının, çekirge sürüsü gibi ortalığı kapladığı günden beri ülkemizde de maalesef müzik 'kalp'laşmıştır. Bu süreci en çok, ekonomik olarak ayakta kalabilmek uğruna reklam alan yazılı ve görsel medya desteklemiş, toplum psikolojisi ve kültürel değerler bağlamında büyük vebale girmiştir."

SES VAR SÖZ DE VAR

Ses, Söz, Sevgili'de tasavvuf musikisinin gelişme dönemleri de Özhan'ın tanıklıkları üzerinden etraflıca konu ediliyor.

Kitabın editörlerinden Ahmet Tezcan, Özhan'ın dergi yazılarının ortaya çıkış sürecini "1992-1993 yıllarında çıkardığımız Çağrışım dergisinde her ay Ahmet Özhan'ın bir yazısı yayınlanıyordu. Tabii şöhretin zirvesinde o dönem, çok yoğun olduğu için evinde konuşup yazıya döktük. Yazar gibi konuşur normalde, siz sadece noktasını virgülünü koyarsınız, ya da şekil dizaynını yaparsınız, öyle yayınladık. Orada da şunu fark ettim, yani ses var, Allah vermiş ama söz de var. Yani kalem de var, o kelamı kaleme de dökebilmek çok önemli." sözleri ile özetlerken kitabın diğer editörü Mustafa Akar da "Okuyucu bir müzisyen, bir ses sanatçısı olarak bildiği Ahmet Özhan'ın edebi tarafını da görecek. Bir kitabı okumamızı sağlayan şey, yazarın diğer yazarlardan farkıdır. Bu kitapta da okuyucu, Ahmet Özhan'ın önemli bir üslup sahibi olduğunun farkına varacak, aynı zamanda önemli bir mutasavvıfın kaleminden çıkma tasavvuf tarihine ve kültürüne dair çok değerli anekdotlarla karşılaşacak." ifadesini kullandı.