Adıyaman'dan yükselen hayali bir uygarlık: Kommagene Bienali

Bu yıl ilki gerçekleştirilen Kommagene Bienali, dünyanın dört bir yanından onlarca sanatçıyı Adıyaman'da bir araya getiriyor. 20 Ekim'e kadar devam eden bienal, ziyaretçilerini üretilen eserler ve bu eserlerin sergilendiği tarihi mekanlar üzerinden 'Hayali Bir Uygarlık' başlığı hakkında düşünmeye, tartışmaya davet ediyor.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Ezberlenmiş lokasyonların, alışılagelmiş adreslerin ve metropol algısının dışında kültür ve sanat faaliyetlerinin farklı yerlerde de gerçekleşiyor, her yere ulaşıyor, belli adreslerin ve kentlerin dışına çıkıyor olması çok kıymetli. Elbette ülkemizde bunun birçok örneği var. İşte o örneklerden biri de Adıyaman. Hali hazırda bir turizm ve gastronomi destinasyonu olmasıyla dikkat çeken Adıyaman son yıllarda kültür ve sanat faaliyetleriyle de adından söz ettirir oldu. Bu faaliyetlerden biri de bu yıl ilki gerçekleşen Kommagene Bienali idi. 20 Ağustos'ta başlayan ve 20 Ekim'e kadar devam edecek olan 'Hayali Bir Uygarlık' başlığıyla ulusal ve uluslararası 53 sanatçıyı Adıyaman'da buluşturan Kommagene Bienali, mevcut uygarlıklar ile ilgili sorunlara 'Hayali Bir Uygarlık' kavramı üzerinden eleştiri getirmeye çalışıyor. Tarihi mekanlarda konumlanan ve çoğunun bienale özel olarak üretildiği onlarca eseri sanatseverlerle buluşturan Kommagene Bienali'ni küratörü Nihat Özdal ve katılımcı sanatçılarından Ebru Ceylan ve Seydi Murat Koç ile konuştuk.

MEDENİ OLANIN NE OLDUĞU SORUSU KAFA KARIŞTIRICI

Bienalin direktörü Nihat Özdal, Kommagene Bienali'nin fikri nasıl doğduğunu ve çıkış noktasının ne olduğunu şöyle anlatıyor: "Bir nehir kenarında doğunca dönüp dolaşıp tekrar nehirlere dönüyorsunuz. Fırat Nehri eski bir nehir olmasına rağmen keşiflere halen çok açık. Bir nehir yolculuğu esnasında Nevali Çori açıklarında karşılaştığım adalar elimdeki Lucianus kitabından çıkmış gibiydi. Yıllardır Fırat Nehri üzerinde bir dönem Halikarnas'ın yaptığı Mavi Yolculuk'un bir benzerini 'Nehir Yolcuları' olarak yapıyorduk. Pandeminin baskısı, dünyada mevcut uygarlıklardaki sıkışmalar bizi yeniden doğaya dönmeye davet ediyor. Nehir Yolcuları'ndan da tecrübe ile bu adaları bir bienal fikri üzerinden kullanmak üzere Kahta Kaymakamlığı'nın kapılarını çaldık. Kahta'nın Karakuş, Cendere, Arsemia, Kahta Kalesi ve Nemrut gibi tarihi mekanlarının da bienale dahil edilmesi ile çalışma yapacak çok geniş bir alan oldu."

MEKANLAR VE COĞRAFYA İLE DOĞRU BAĞLANTILAR KURDUM

Bienalin alt metninin ve 'Hayali Bir Uygarlık' başlığının nasıl oluşturulduğunu ise "Medeniyet kavramı üzerinden ikiye bölünmüş dünyada medeni olanın ne olduğu sorusu kafa karıştırıcı. En medeni olarak kabul edilen toplumların bile kabul edilemez davranışlar sergilediği bir zamandayız. Göç mevzusu, savaşlar, mültecilerin yaşadıkları sorunlar diğer taraftan tarihin en büyük salgınlarından birisi karşısında evde kalmak ve evden çıkamamak gibi yeni durumlar 'Hayali Bir Uygarlık' kavramını tetikleyen başlıklar oldu." sözleriyle açıklayan Özdal, kürasyon süreciyle ilgili ise şu bilgileri paylaşıyor: "Bu coğrafyaya yabancı olmayan biriyim. Bienalin merkezinde diyebileceğimiz adaların olduğu Fırat Nehri benim evim. Arkeoloji ile de ilgili bir koleksiyoner olduğum için tarihi mekanlar hem çok iyi bildiğim hem de coğrafya ile doğru bağlantılar kurduğum mekanlar. Bienal kapsamında açık mekanlarda da çok fazla çalışma var. Sanatçıların doğru referanslarla eserler üretmesinde, farklı uygarlıkların tarihlerinden yola çıkarak bu hayali uygarlık ile ilişkili eserler kurulması üzerine çalıştık."

EBRU CEYLAN: HAYALİ BİR UYGARLIK İÇİN KADİM BİR METAFOR ARADIM

Bienale davet edildiğimde önce bir tereddüt ettim. Tereddütümün sebebi hem bienalin ilk kez yapılacak oluşu hem de özellikle son yıllarda o coğrafyaya, tarihsel ve kültürel mirasına, arkeolojisine, mimarisine vs. karşı yaygınlaşmış olan, mistik, gizemli; bilimsellikten, gerçeklikten uzak, ilgi ve turist çekmeye yönelik olduğuna inandığım bir takım fantastik ve popülist yaklaşımlara karşı temkinli yaklaşıyor olmam, aynı zamanda böyle bir yaklaşımın herhangi bir vesileyle, istemeden de olsa bir parçası olmaktan korkmamdı. Sevgili Nihat Özdal'dan aldığım detaylı ve tatmin edici açıklamalar karşısında, zaten hayranı olduğum ve sık sık ziyaret ettiğim bu coğrafyada gerçekleşecek olan böylesi güzel bir uluslararası organizasyonda yer alacak olmaktan memnuniyet duydum. 'Hayali Bir Uygarlık' fantazması üzerine düşünürken de yeniden tasarlanacak olan olası bir uygarlığın ütopyası üzerinden değil, daha çok değişmez olanın, her koşulda kalıcı olacak olanın neler olabileceği sorusu üzerinden ilerlemeyi tercih ettim. Özetle, kadim bir metafor aradım. Çalışmamsa bienale özgü. Daha önce çektiğim ama ilk kez kurguladığım bir video iş. Daha önce pek çok kez Mezopotamya bölgesini, köylerine kadar gezme ve çekim yapma fırsatım oldu. Dolayısıyla elimde ciddi bir Mezopotamya arşivim vardı zaten. Bu sebeple yeterince malzemeye sahiptim ve çalışmamda zorlanmadım.

SEYDİ MURAT KOÇ: KONUNUN BU COĞRAFYADA İŞLENMESİ TESADÜF DEĞİL

Nihat Bey ile yaklaşık bir yıl önce İzmir'de yaptığı bir sergide tanıştım. Bana Adıyaman'da gerçekleştirmeyi planladığı Kommagene Bienali'nden ilk o tanışmamızda bahsetti. En son yaptığım serginin ve o sergideki bir yapıt üzerine konuşmaya başladık. O işin konsepte dikkat çekici uygunluğu ikimizi de etkiledi. Adıyaman'da adalar kısmında sergilenmesi ile ilgili ve nihayetinde bu yıl bu fikrimiz hayat bulmuş oldu. Çalışmam bir yıl önce üretilmiş olmasına rağmen bienal teması ile birebir örtüştüğü için Nihat Bey ile hep bu iş üstüne konuştuk. 2021 yılında yaptığım Ertesi Gün isimli serginin bir parçası olan, günümüz hazır nesneleri ile yaptığım bu çalışma günümüzün de hayali bir uygarlık olma durumunu ortaya seriyor. 'Hayali Bir Uygarlık' temasının ise çoğu uygarlığı bünyesinde barındırmış Mezopotamya coğrafyasında olması tabii ki tesadüf değil. Bu benim bugüne kadar duyduğum en yaratıcı bienal konseptlerinden birisi. Eminim ki diğer sanatçı arkadaşlarımız da konsept karşısında büyük heyecan duymuştur.