lokmandag@gmail.com
Bir yandan kebap,
Bir yandan sokakları saran portakal çiçeği kokusu
Bir yanım da şalgam, bir yanım da şırdan
Sabahında Adana böreği ile başlayıp sonunu getirememek…
Beni tanıyanlar artık bilir Adana’ya gitmek için bahaneler uydurduğumu. Yılda en 4 kez soluğu bu güzel şehirde kebap kokuları içinde geçirdiğimi… O kadar çok dost biriktirdim ki orada, beni Adanalı sananlar bile var. Ama sanırım bir fahri hemşeriliği hak ediyorumdur.
Uçaktan henüz ilk adımımızı atıyoruz. Kameraman arkadaşım Ayberk şöyle seslendi, yüzüne vuran ateş topuyla, “ Lokman Ağabey, geri mi dönsek aynı uçakla.” Bu henüz gördüğü ilk dalgaydı. Şöyle seslendim Ayber ve Mahmut’a, “ Adana’ya hoş geldiniz, yeryüzünde cehennem sıcağını yaşatan memlekete.”
GÜNE CİĞER İLE BAŞLAMAK
Aslında birçok alternatifi var ama biz ciğer ile başladık ilk gün, uçaktan indikten sonra otele bile gitmeden Ciğerci Ulaş’ta aldık soluğu, inanın kaç şiş ciğer yediğimi hatırlamıyorum bile, mis gibi taze ciğerlerin ardından artık geziye başlayabiliriz.
Adana’nın ilk gidilmesi gerekilen yerlerin başında Tarihi Taş Köprü geliyor elbette… Şehrin merkezinde, Adana’nın simgesi durumunda, Seyhan Nehri üzerinden adeta tarihe meydan okuyan bir abide… Ve üzerinde trafik olan dünyanın en eski köprüsü olarak biliniyor. Biz gittiğimiz de çalışma olduğundan dolayı sular çekilmişti. Harika fotoğraflar çekebileceğiniz bir yer. Oradan da Büyük Saat’e gidebilir, çarşısında gezip dolaşıp, Ulu Cami avlusunda dinlenebilirsiniz. Caminin hemen yanı başında Ünlü Şair Ziya Paşa’nın da türbesi bulunuyor.
MALDİVLER DEĞİL ADANA
Seyhan Baraj Gölü’nde harika bir yer keşfettik. Öyle güzel bir yer var ki; muz ağaçları, arkada duran sandallar ve suyun turkuaz rengi, sizi Maldivler’ de gibi hissettiriyor. Sadece fotoğraf çekmek için gitmedik elbette orada bir güzel Adana sıkması da yedik. Öyle güzel fotoğraflar çektim ki; çocuklar gibi şenim adeta… Ama serinlemek için kesinlikle bici bici değil muzlu süt öneriyorum. Harika bir içecek…
SANAYİDE DOĞAN BÖREK
Yüreğir Sanayi Sitesi içinde Börekçi Levent Ağabey’in yanında uğradık, mahşer günü gibi bir kalabalık… Yolda elden sıra dağıtılıyor. İlk önce bir su böreği ne kadar abartılabilir diye düşünürken, yediğimiz şeyin su böreği olmadığını ilk ısırıkta anladım. Üstü Baklava hamuru, ortası künefe peyniri altı su böreği işte size Adana böreği… Yanında muhakkak limonata için çok güzel ikili oldular. Bana göre en güzeli pastırmalı ve peynirli olandı…
LAHMACUNA SARILI ADANA
Adana’da olduğumu öğrenen Şevket Usta, fırça atana bir ses tonu ile nerede olduğumu sordu. Yemeğe beklediğini söyledi. Gitmesem başıma gelecekleri biliyorum. Ama Adana’ya sadece kebap yemeye giden ben doğru Yüzevler Kebap’a… Bu kez kebapları ustayla birlikte yaptık. Kebabı şişe doğru geçiremediğim için elime yine şiş yesem de o lezzetli kebaplar için değer… En son kebapları çıtır çıtır lahmacuna sararak yedik. Yanım sevgili kardeşim Murat da vardı, Namı diğer Milli Yiyici; eritmek için gezmek gerek… Gezeken Murat’ın aklı hala yemekteydi. Yemekten kalkıp yemek konuşmaktan bıkmayan gurmeler…
VARDA KÖPRÜSÜ’NÜN HİKAYESİ
Aslında halk arasında bir hikaye, güya işçiler köprüyü yaptıktan sonra yüksekliğini ölçmek için biri aşağı inmiş diğeri yukarından kalas fırlatmış. “Düştü mü diye?” soran işçiye diğeri “Var daha var daha.” demiş, zamanla bu var daha olmuş Varda, işte özeti bu... Ama çok güzel bir manzarası var yılın belirli aylarında buharlı tren geçermiş işte o zaman kartpostallık fotoğraflar çıkıyormuş benden söylemesi. Açıkçası daha çok yazılacak yerler var ama daha önce yazdığım için ve Adana Lezzet Festivali için geldiğimizden şimdilik bu kadar yeter.