28 Şubat'la hesaplaşamadık, 15 Temmuz'u yaşadık

''28 Şubat darbesiyle hesaplaşıp, darbecilere gerekli cezayı verebilseydik 15 Temmuz darbe girişimi olmazdı.'' diyen 28 Şubat Gönüllüleri Platformu Başkanı Şerife Kaya, 28 Şubat darbesinde 15 Temmuz darbe girişimine engel olabilecek yerli, milli subayların ihraç edildiğine dikkat çekiyor.

EMİNE DOLMACI / cumartesi@aksam.com.tr

15 Temmuz'un üzerinden tam 8 yıl geçti, acısı hale taze. Bir taraftan 15 Temmuz'dan geriye doğru darbeler tarihine bakıyor bir taraftan da darbelerin sonlandırılması, bir daha olmaması için üzerimize düşenleri gözden geçiriyoruz. İşte 28 Şubat Gönüllüleri Platformu Başkanı Şerife Kaya da bu isimlerden biri. Cerrahpaşa Tıp'ta mikrobiyoloji laboratuvarında çalışırken görevden ihraç edilen ve 14 yıl sonra işine geri dönen Şerife Kaya, şimdilerde hazırladıkları "28 Şubat Mağduriyet Grupları ve Çözüm Önerileri" raporunu kapı kapı dolaşıp devlet kademelerine ulaştırıyor bir taraftan da alanda fiili mücadelesine devam ediyor. Ona göre 28 Şubat darbesiyle yüzleşilse ve darbenin tüm tarafları cezalandırılsa bu darbe yaşanmayacaktı. İkinci bir husus da darbelerde paranın izini sürmek. Bu izin bizi darbecilere götüreceğini ve bu kaynağın da tamamen kesileceğini düşünüyor. Şerife Kaya ile 15 Temmuz'un 8. Yıldönümünde darbelerle mücadele yöntemlerini konuştuk.

15 Temmuz'dan çıkarmamız gereken en önemli ders nedir sizce?

Eğer 28 Şubat darbesiyle hesaplaşıp, darbecilere gerekli cezayı verebilseydik 15 Temmuz darbe girişimi olmazdı. 28 Şubat darbesinde 15 Temmuz darbe girişimine engel olabilecek yerli, milli subaylar ihraç edilmişti. İrtica gerekçesiyle görevden alınan devletini, milletini seven her subay yerine bir darbeci subay yerleştiriliyordu. Vatanını, milletini seven her bürokrat yerine FETÖ'cü bir isim yerleştiriliyordu.

Tam anlamıyla yüzleşmedik ama hiç değilse şunu yapabilirdik dediğiniz ne var?

Keşke o zaman bir anayasa yapsaydık. Zaman zaman bakıyorsunuz, yüksek yargı organlarının arasındaki çekişmelerin olması vesayet odaklarının yok edildiği ve "asla darbe olmaz" diye bir rehavete kapılma lüksümüzün olmadığını gösteriyor.

O güne dönersek, siz darbeler ve hakların iadesi üzerine çalışıyorsunuz, ne hissettiniz o akşam?

1980 darbesi olduğunda çocuktum, annem-babamdan dinlediğim kadarıyla bir darbenin olması bekleniyordu. 28 Şubat'ta ne ekonomik ne de toplumsal bir sıkıntı vardı. Çok şaşırmıştım darbenin olmasına. 15 Temmuz darbesine gelince hiç beklemiyordum. Hem ekonomik olarak belimizi doğrultmuştuk hem de özgürlükler noktasında sıkıntılarımız bitmişti. Haberlerde Boğaziçi köprüsünün kapatıldığını duyunca "Acaba bir terör saldırısı mı var?" derken, hiçbir şekilde inanamadık ihtilal olduğuna.

LİDER BULDUĞUMUZDA AYAĞA KALKIYORUZ

Ne yaptınız ilk şaşkınlığı atlattıktan sonra?

"Darbecilere karşı durmalıyız, hemen sokağa çıkalım" dedik yeğenimle. Ama evdekiler engel olmaya çalıştı. Cumhurbaşkanımızın "Halkı meydanlara çağırıyorum" sözünden sonra evdeki direnç de kırıldı. Arabayı alıp yola çıktık ama bulunduğumuz yerde o kadar büyük bir sıkışıklık vardı ki, birkaç sokak öteye kadar bile ilerleyemedik. Gecenin sonuna doğru eve döndük. İlk kez bir darbenin milletimiz eliyle durdurulmasını, gece sabaha kadar bitmeyen bir kahramanlık silsilesini gördük. Bizim milletimizin özünde var olan kahramanlık ve cesaret duygularının bir lider bulduğu zaman nasıl ayağa kalktığını, nasıl devletine sahip çıktığını ve büyük bir mütevazılık içinde devleti tekrar yönetmesi gereken görevlilere teslim ettiğini gördük.

Peki sık sık maruz kaldığımız darbelerin kökenleri nereden geliyor?

Aslında darbeler darbeleri doğuruyor. 12 Eylül darbesi, 12 Mart muhtırasıyla yüzleşilmediği, cezası verilmediği için oldu. Yine aynı şekilde 27 Mayıs darbesi cezasız kaldığı için 12 Mart muhtırası yaşandı. 1876'da Sultan Abdülaziz'e yapılan darbe bütün darbelere modellik etmiştir. O güne kadar hiç sokağa çıkmayan medrese talebeleri sokağa çıkıyor ve hükümetin düşürülmesini istiyor. İş sonradan açığa çıkıyor; vatan haini Hüseyin Avni Paşa İngiliz büyükelçisinden aldığı altınları talebelerin eline tutuşturuyor ve talebeler sokağa dökülüyor. Bu darbe 1960 darbesine çok benziyor aynı zamanda.

DARBELERDE PARANIN İZİNİ SÜRMELİYİZ

Ne açıdan benziyor?

Ben bu tarihlerin tesadüfi olarak hayata geçirildiğine inanmıyorum, çünkü devletlerde semboller çok önemlidir. 1876 darbesi 30 Mayıs'ta yapılıyor, 1960 darbesi de 27 Mayıs'ta. Her iki darbe de bir ay içinde oluşuyor. 1960 darbesinde de ortada herhangi bir şey yokken üniversite öğrencileri ve harbiye sokağa dökülüyor. Kıyma makinesi gibi yalan ve tezviratlarla bir darbe gerçekleştiriliyor. Bir darbe olması demek aslında bir ülkenin hazinesinin soyulması, parasının çalınması demek. Bu paranın izini sürmek lâzım.

Bu iz nereye götürür bizi?

Bu iz bizi darbelerin planlayıcılarına götürür ve bir daha darbe olmaz. Örneğin, 28 Şubat darbesinin maliyeti 385 milyar dolar. 2023 yılında ağır bir deprem felaketi geçirdik, 11 şehrimiz yerle bir oldu. Bu 11 şehrin sıfırdan ihyası 100 milyar dolar. Yani bu parayla 40 üzerinde şehri yeniden kurarsınız. 28 Şubat darbesinin bize maliyeti, bir ülkeyi yeniden kurmak kadardır. Gençler, "Biz daha iyi şartlarda yaşamak istiyoruz, Avrupalılar gibi imkânlara neden kavuşamıyoruz?" diye serzenişte bulunuyor. Sebebi; ülke 60'ta, 71'de, 80'de, 97'de darbe görüyor ve her seferinde kasası boşaltılıyor. 2000'li yılların başında ortalama milli gelir 3 bin dolardı. Bunları yaşamasaydık rakam 30 binlere çıkarılabilirdi. Aslında darbeciler konusunda şöyle bir toplumsal bilincin olması lâzım. Nasıl ki bir kişi "Ben hırsızlıktan servet elde ettim" diye gezemiyorsa bir darbeciye de hırsıza yapılan muamele gösterilmeli ki ortalıkta gezemesin. Çünkü bir ülkenin hayallerini, ümitlerini ve geleceğini çalmıştır. Darbecilik en aşağı suçlardan biridir.

FAİLLER KENDİLERİNİ AÇIK EDİYOR

Bunları bilip konuşuyoruz da her defasında ama biz neyi başaramıyoruz?

Biz imparatorluk bakiyesiyiz. 1923 yılında kurulan bir devletimiz var ama Osmanlı'nın devamıyız. Neden 10 yılda bir darbe yapıldığı ile alakalı olarak gerçeğin Arnold Toynbee'nin "Osmanlı yıkıldı, dev uyutuldu. Dev bir daha uyanırsa artık onu kimseler tutamaz" sözünde saklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz dünyaya adaletle hükmetmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim yeniden oyun kurucu, etkili bir devlet olmamızı istemeyen birtakım güçler var. Zaten adres de belli failler, kendilerini açık açık ilan ediyorlar. 1980'de de ABD eski Başkanı Jimmy Carter "Bizim çocuklar başardı" demişti. 28 Şubat darbesini yumuşatmak için Amerikan Dışişleri Bakanı Madeleine Albright da "postmodern darbe" diye bir isim bulmuştu.

Peki bir daha 28 Şubat ve 15 Temmuz'ların yaşanmaması için ne yapmamız gerekiyor?

Darbelerle yüzleşme ve adaletin tesis edilmesi lâzım. Adaletin iki tarafı vardır; suçluların cezalandırılması, mazlum ve mağdurların haklarının iade edilmesi gerekiyor. Suçluların cezalandırılması ile ilgili 14 üst düzey rütbeli asker cezaevine gönderildi. Ama 28 Şubat çok aktörlü bir darbeydi. Bizim gördüğümüz paşalar suçlu ama tek suçlu onlar değildi. Darbenin tüm sorumlularıyla hesaplaşamadık. Basın ayağı vardı. Bir itibar kaybına uğradılar mı? Bazı STK'lar, askeri ve sivil bürokrasi, akademisyenler vardı; onlarla yüzleşilmedi. Hesaplaşmalı, bir bedelinin olması lazım ki kimse bir daha bu kadar hakkı, hukuku ayaklar altına alma cesaretini gösteremesin.