152 yaşında iyiliğe koşan Hilâl

Türkiye'nin en önemli değerlerinden biri olan ve tarih boyunca varlığını en güçlü şekilde gösteren Türk Kızılay, yaşam dolu 152 yılı geride bıraktı. Türk Kızılay yeni yaşını ise Çanakkale'deki Hilâl-i Ahmer Ağadere Ağır Mecrûhin Hastahanesi'nin olduğu bölgede kurduğu müzeyle kutladı. Müzenin açılışı ise “İki Hilal Tek İstikbal” sergisiyle gerçekleştirildi.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan miras olarak aldığı kurumlardan biri olan ve 11 Haziran 1868’de bir grup idealist doktor tarafından “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulan Kızılay, 152 yıllık tarihinde bölgesinin en büyük, dünyanın ise sayılı insanî yardım kuruluşlarından biri olarak adından söz ettiriyor. Kuruluş amacının ötesine geçerek birçok alanda faaliyet gösteren ve ihtiyaç sahiplerine milletin merhamet elini uzatan Kızılay, yeni yaşında tarihine ışık tutan bir müzenin açılışını gerçekleştirdi. Çanakkale Hilâl-i Ahmer Ağadere Ağır Mecrûhin Hastahanesi’nin faaliyet gösterdiği alanda kurulan Kızılay Ağadere Müzesi düzenlenen bir törenle açıldı. Açılış programında 152. kuruluş yıldönümüne özel “İki Hilal Tek İstikbal” sergisi gerçekleştirildi.

‘HEM ASKERLERİ HEM MİLLETİ TEDAVİ ETTİ’

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, Türk Kızılay’ın iyilik kültürümüzün kurumsal bir temsilcisi olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Daha önce kurulmuş olabilir ancak Kızılay’ın kendisini ortaya çıkardığı yer Çanakkale’dir. Çanakkale ruhuyla Kızılay’ı çok iyi ifade ediyor. Koronavirüs sürecinde en güçlü dediğimiz ülkeler kendi vatandaşlarına sağlık hizmeti vermekte bile güçlük çektikleri bir zamanda bizim iyilik kültürümüz onlarca ülkeye gönderdiğimiz yardımlarda ortaya çıktı. Bayrağımızın olmadığı yere bir bayrak göndereceksek o Kızılay bayrağıdır. Kızılay en zor zamanlarda bizim iyilik kültürümüzü yaşayan ve yaşattıran bir kurum. Ağadere’de akan kanlar, kurtarılan ve kaybedilen canlar yeniden yeşeren devletimizin can suyu oldu. Burada sadece askerimiz değil bir millet tedavi ediliyordu. Alan Başkanlığı ve Kızılay çok güzel bir işe imza attılar. Allah şehitlerimizden ve onların emanetine sahip çıkan evlatlarından razı olsun.”

‘BU MÜZE TARİHE IŞIK TUTACAK’

Çanakkale Valisi Orhan Tavlı, Kızılay’ın bayrağının Çanakkale’de sonsuza kadar dalgalanacağını belirterek şunları söyledi: “Çanakkale destanının yazıldığı bu topraklarda, tarihimize ışık tutacak bu müzenin açılışını yapmanın onurunu yaşıyoruz. Milletimiz, işgale kalkan devletlere bunun hiçbir zaman mümkün olmayacağını kanıtlayan bir destan yazmıştır. Kızılay, cephe gerisinde kurduğu sağlık sistemi aracılığı ile savaş alanındaki Mehmetçiğimizin bakım ve tedavisine yardımcı olmuş, yaralanan esirlere yardım ederek aziz Türk milletinin merhametini onlardan bile esirgememiştir. Kızılay’ın bayrağı Çanakkale’de de dalgalanmaya sonsuza kadar devam edecektir.” Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, törende yaptığı konuşmada, “Bu topraklar hepimizin ortak değeri ve gözbebeği. Ağır yaralıların cephe gerisine getirildiği, başlarında bir mezar taşı bile olmadan şehitlerimizin toprağa verildiği bir yerdeyiz. Şehitlerimizin emanetlerini her zaman gelecek kuşaklara aktarmak için çalışıyoruz. Şehitlerimizin büyüklüğüne yakışan bu müze için desteği olan herkese teşekkür ediyoruz” dedi.

Türk Kızılay’ın gücünün milletin merhameti ve tarihindeki tecrübelerinden geldiğini anlatan Türk Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık, yaptığı açılış konuşmasında şunları söyledi: “İyiliğin amiral gemisi Türk Kızılay 11 Haziran 1868 yılında topraklarımızda her cephede, her noktada sıkıntıların baş gösterdiği, milletimizin var olmak için çabaladığı sıkıntılı dönemlerde kuruldu. O gün dikilen merhamet çınarının dalları her zaman yeşil. Kuruluşundan bugüne bu merhamet çınarına emeğini vermiş, bağışlarıyla yaşatmış bütün Kızılaycılara bütün Hilal-i Ahmercilere teşekkür ediyoruz.”

‘BURASI YAŞAYAN BİR VATANDIR’

“Ağadere, Çanakkale deniz ve kara savaşlarının en zorlu şahitliğinin yapıldığı nokta. Şehitlerimiz varlıklarıyla bizim aramızdalar. Buraya gelen her asker Hilal-i Ahmer merkezinde sağlık muayeneleri yapılır daha sonra cepheye sevk edilirdi. Bulunduğumuz yer Armagedon Zırhlısı ve İngiliz uçakları tarafından iki kez vurulmuştur. Bütün bu zorluklara rağmen Hilal-i Ahmerciler bu noktadan 150 bin askeri nakletmiştir. Dünyanın en büyük cephe gerisi operasyonlarından biri burada yapılmıştır. Her türlü farklılıkların ötesinde bizi millet yapan aynı devletin altında özgürce yaşatan bu tarihi yaşatmak için Ağadere Müzemizi açıyoruz. 5 bine yakın şehidimizin burada yattığını tahmin ediyoruz. Burası yaşayan bir vatandır. Her bir çakıl taşı kutsal olan bir mekândır.”

“BURADA DOKTORLAR SON DERECE ŞEFKATLİ”

(15 NİSAN 1915)

Bir Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nde tedavi olan Rusya’nın Minsk eyaletinde mukim Simon Olenk’in ailesine yazdığı mektubun tercümesi: “Nasılsınız aziz validem ve hemşirelerim? Hal-i hazırda ben Türkiye şehirlerinden birinde büyük bir hastanede bulunuyorum. Hastaneye gelince bana derhal temiz ve beyaz çamaşır ile kaput verdiler. Sonra ameliyathanede bulunan doktora gönderdiler. Doktor benim yaramı muayene etti, güzel surette temizledi, iyot sürdü ve güzelce sardı, bağladı. Sonra bana yemek verdiler, çay içirdiler, uykuya daldım. Doktorlar, eczacı ve hastane memurları son derece şefkatli adamlardır. Sık sık benim yanıma gelip Almanca konuşuyor ve sigara ikram ediyorlar. Bu hastanede benden başka Rus esir askeri yok. Yanımda yatanlar ise dilsizler lisanıyla konuşuyor ve birkaç kelimeden başka bir şey bilmiyorum. Gıda gayet mükemmeldir. Günde üç defa sıcak ve leziz yemekler veriyorlar, ekmek mebzuldür. (bol). Hulasa benim için burası son derece rahat ve iyi. Binâenaleyh aziz validem ve hemşirelerim müsterih olabilirsiniz. Çünkü ben bütün hakikatleri yazıyorum ayağım şimdi pek az ağrıyor. Çünkü yaram artık yukarı taraftan iyileşmeye başladı. İki haftaya kadar iyileşir zannederim. Ben kendimi pek güzel ve iyi görüyorum. Siz benim yüzümü görse idiniz hakikaten inanmaz idiniz. Şimdi ben yalnız Cenab-ı Hakka dua ediyorum ki aleme sulh versin. O vakit hepimiz evceğimizde dururuz… Sizi seven oğlunuz ve kardeşiniz, Simon Olenk.”

“TÜRKİYE’DE SİZE İYİ MUAMELE EDİLDİĞİNİ DUYDUK”

(ERBAŞ JOHN DUNCAN, MUSUL, 7 AĞUSTOS)

Kız kardeşinden asker abisine bir mektup: “Sevgili ağabeyim, sadece şu aralar nasıl olduğunu merak ediyoruz. Ama mektuplarının bize ulaşması çok uzun sürüyor. Bulunduğun yer korkunç derecede sıcak olmalı, kendine iyi baktığını umuyoruz. Evde durumlar iyi. Bella cuma günü üç haftalığına bize geliyor, Jim de öyle. Saudy artık Londra’da. O senin için çok meraklanıyor. Birkaç hafta daha bizi ziyarete gelemeyecek, ancak Jim muhtemelen tatilinde onu ziyaret edecek. Joseph Maun Aberdeen’de bir hastanede. Ayaklarından yaralanmış. Bu yüzden John onu görmeye gitti. John sana biraz sigara gönderdi, umarım eline ulaşır. Canım ağabeyim, fazla uzun yazamıyorum ancak bu mektup eline ulaştığında sağlıklı ve rahat olacağına inanıyorum. Siz esirlere Türkiye’de iyi muamele edildiğini duyduk, umarım doğrudur. Yakında sana yine bir kutu göndereceğim. Bolca sevgiyle. Seni seven kız kardeşin, Margel.”

ESKİ MEKTUPLAR AİLELERİNE GÖNDERİLDİ

Açılış programında Safranbolulu Mehmet Çavuş’un kabri de ziyaret edildi. Bölgede binlerce isimsiz şehidin olmasına rağmen çok nadir olarak mezar taşlarının keşfedildiği alanda Mehmet Çavuş’un mezar taşında Çanakkale ruhunu yansıtan duygusal bir ifade ortaya çıktı. Mezar taşında şöyle yazmaktadır: “İhvana; bakup sanmayın ki ben öldüm / Değil, ancak askerin son rütbesin buldum / Din ve vatanımız yaşaması için Türk’ün/ Bilin ki kardeşler en şereflidir bu ölüm / 42. Alay’ın 2. Tabur’undan. Zağferanbolulu (Safranbolu) Kalıpçı Ali Usta Mahdumu / Mehmet Çavuş Ruhuna Fatiha…” Kızılay, milletin kurtuluş mücadelesi verdiği bir dönemde savaşlarda esir düşen yabancı askerlere de merhamet elini uzatmıştı. Bu kapsamda Kızılay’ın arşivlerinde bulunan esir askerlere ait mektuplardan bazıları Ağadere’de düzenlenen törenle ailelerine gönderildi.