HABER MERKEZİ
Nasrettin Hoca, yüzyıllardır halkın sevgisini kazanmış bir karakterdir. Mizahi zekası ve sıra dışı yaklaşımlarıyla tanınan Hoca, yaşadığı dönem ve toplumun sınırlarını aşarak evrensel bir figür haline gelmiştir. Her bir fıkra kısa, öz ve akılda kalıcıdır. Anlatım basit ve doğrudandır. Mizahi bir dil kullanılarak anlatılan fıkralar, dinleyicileri hem güldürür hem de düşündürür. Bu özellikler sayesinde ilkokul çağında okuyan öğrenciler için de bir ders niteliği taşımaktadır. 1, 2, 3 ve 4. Sınıf İçin Güldüren Kısa Komik Anlamlı Nasrettin Hoca Fıkraları derledik.
Hoca bir gün arkadaşları ile konuşuyormuş.
Arkadaşı demiş ki;
-Ya hocam, dün sizin evden bir ses çıktı. Bu neydi?
Hoca ise:
-Hiç!.. Sadece hanımla biraz tartıştık kavuğum merdivenlerden yuvarlandı, demiş. Arkadaşı:
-Yahu hocam, hiç kavuktan bu kadar ses çıkar mı, demiş.
Hoca:
-Ya anlasana içinde ben de vardım demiş
Bir gece Nasreddin Hoca kuyudan su almaya gider. Bakar ki ay kuyuya düşmüş.
Hoca:
-Kadın kadın, diye hanımına bağırır.
-Bana çabuk bir kanca getir yoksa ay boğulup ölecek.
Karısı kancayı getirir. Nasreddin Hoca kancayı kuyuya atar; çeker çeker kanca gelmez.
Hoca:
-Galiba ayı tuttum, der. Kancanın ipi gerilir, gerilir ve kopar. Sırt üstü düşen Nasreddin Hoca gökyüzünde ayı görür. Hoca:
-Düştük düşmesine ama ayı da kurtardık, der.
Hoca'ya yaşını sormuşlar, "kırk yaşındayım" demiş. Aradan birkaç yıl geçmiş. Yine yaşı sorulunca "kırk yaşındayım" demiş.
– "Nasıl olur Hoca efendi" demişler, "yıllar önce sorduğumuzda da kırk demiştin"
Hoca gülümseyerek:
– "Erkek olan sözünde durur!..." demiş.
Komşusu Hoca'dan urganını ( yâni kalın ipini ) istemiş.
Hoca içeriye girip çıkmış.
– "İp boş değil" demiş, "kadınlar üstüne un sermişler."
Komşusu:
– "Bu nasıl iş efendi?" demiş, "hiç ipe un serilir mi?"
– "Serilir" demiş Hoca, "vermeye gönlün olmayınca ipe un da serilir."
Nasrettin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.
– "Ne yapıyorsun Hoca ?"
-"Göle maya çalıyorum" demiş Hoca.
Adam üstelemiş :
– "İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?"
-"Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !..."
Hoca bir gün, yol kenarındaki hayrat ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeye başlamış. Yanından geçen bir yolcu seslenmiş:
– "Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?"
– "Ben bülbülüm" demiş Hoca.
Adam :
– "Öyleyse öt bakalım" deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış.
– "Bu ne biçim bülbül sesi yahu", demiş adam. "Bülbül hiç böyle mi öter."
– "Ne yapalım" demiş Hoca, "acemi bülbül bu kadar öter!"
Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:
– "Kıyamet ne zaman kopacak ?"
– "Karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak," demiş.
Hoca bir gün karısına :
– "Hatun" demiş, "Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağanın adı neydi ?"
– "Kendin söyledin ya, efendi" demiş karısı, "Mehmet ağa."
– "Canım, dilim sürçtü işte... Ne iş yapar diyecektim." demiş Hoca.
– "A efendi" demiş karısı, "kendin çarıkçı demedin mi?"
– "Anlasana işte" demiş Hoca, "nerede oturuyor demek istedim."
– "Efendi, bugün sana ne oluyor?" demiş karısı "Komşu" dedin ya..."
Hoca birden sinirlenmiş.
– "Aman be karı... Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!"
Hoca'ya:
– "Efendi" demişler, "padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi ?"
– "Çiftçi büyük elbet" demiş Hoca ve eklemiş; "Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse pâdişah acından ölür.
Bir kıtlık zamanında Hoca'yı çarşıda ekmek yiyerek giderken görenler :
– "Hoca efendi, herkesin gözü önünde böyle ekmek yemek ayıp değil midir?" demişler.
– "Komşusu açken bol bol tıkınmanın gizlisi ayıp olmazsa açıkta yapılanı ne diye ayıp olsun" demiş Hoca, " Komşusu açken tok yatmak, ya her zaman , her yerde ayıptır, ya da hiç ayıp değildir."
Nasrettin Hoca öğlen namazını kıldırıp evine gelmiş. Öbür camiden gelen bir cenaze alayı sokakta belirmiş. Cenazenin arkasından giden akrabaları dövünüyorlarmış:
– "Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var, ne ateş!... Ne tatlı var, ne börek!..."
Hoca, karısına :
– "Hâtun, çabuk kalk kapıyı sürgüle! Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor!" demiş.
Günün birinde Hoca Efendi pazara gitmek için eşeğine biner ve yola koyulur. Bir süre gittikten sonra eşek huysuzlanır ve ardından hoplayıp zıplamaya başlar. Derken Nasreddin Hoca da eşekten düşüverir. Düşer düşmesine de çevresine toplanan çocuklar toplu hâlde bağırmaya başlarlar: "Nasreddin Hoca eşekten düştü, Nasreddin Hoca eşekten düştü." Hoca, şöyle bir sağına soluna baktıktan sonra büyüklerden kimselerin olmadığını görünce eşe dosta rezil olmamak için; "Çocuklar, eşekten düşmedim, ben zaten eşekten inecektim." deyiverir.
Eşeği ile kasabaya alışverişe giden Nasreddin Hoca; kitap, elma, limon gibi birçok ağır şey almış. Aldıklarını kocaman bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş.
Yolda giderken Hoca'yı gören köylüler: "Ey Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?", diye sormuşlar. Hoca: "Ne yapayım? Zavallı hayvan zaten beni taşıyor, çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı", demiş.
Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köyde çocuklar ona bir şaka yapmayı düşünmüşler. Yoldan geçerken uçurtmalarının ağaca takıldığını söyleyip onu ağaca çıkarmaya ve ayakkabılarını alıp kaçmaya karar vermişler. Planlarına karar verip beklemeye başlamışlar. Hoca yolun başına gelince uçurtmalarını ağaca takıp ağlamaya başlamışlar.
Bunu gören Hoca: "Ne oldu çocuklar?", demiş.
Çocuklar: "Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?", demişler.
Hoca hemen: "Tabii ki," demiş ve ayakkabılarını çıkarıp çantasına sokuşturmuş.
Bu duruma şaşıran çocuklar: "Hoca'm neden ayakkabılarını yanına alıyorsun", diye sormuşlar. Nasreddin Hoca gülerek: "Belli mi olur çocuklar belki yaptığım bu iyiliğe karşı Rabbim, bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder" demiş.