Yeşil sahaların fenomen teknik direktörü Yılmaz Vural, Türk futbolu ile ilgili gündeme oturacak açıklamalarda bulundu.
Aksam.com.tr’den Ferit Ömeroğlu’na konuşan Yılmaz Vural, futbol oynamanın çok zor olmadığını belirtti. Yabancı sınırı ile ilgili de konuşan Vural, “Eğer bir ülkede 18-20 milyon genç varsa ve siz yabancı konusunda ısrar ediyorsanız bu tamamen hainliktir. Ülke gencine olan saygısızlıktır.” sözlerini kullandı.
Başta teknik direktörlük var ama spor yorumculuğu konusu da var. Hayata dair birçok şeyi konuşabiliriz…
Yorumcu filan değilim. Çok istiyorlar ama olmak istemiyorum. Arkadaşını, yöneticiyi, oyuncuyu kritik etmek zorundasın. Yapılacak iş değil. Spor yorumculuğunu kabzımallar bile yapıyor.
YouTube kanalı açmayı düşünüyor musunuz?
YouTube kanalı fikri uzun zamandır var ama bir türlü faaliyete geçiremedik. Çevremiz çok ısrar ediyor ama adım atamadık. Pratiğe geçince olmuyor. Yaptığınız işle anlatacaklarınız pek uyum sağlamıyor. İlber Ortaylı’dan daha çok reytingin var diyorlar. İlber Hocama da çok selamlar…
Futbol dışında bir meslek icra ediyor olsaydınız bu hangisi olurdu ve o meslekte de popüler olur muydunuz?
Beni tiyatroda görürdün galiba… Çünkü okul hayatımda hep oynuyordum. Sevdiğim bir işti, çünkü özgür bir işti o da… Futbolda olduğu gibi becerebildiğiniz ölçüde yapabiliyorsunuz. Bir de mesaili bir iş değil. 9-5’e uyum sağlayabilen biri değilim.
“İnadım İnat” kitabınız var. Ne anlattınız?
Kendimizi anlatıyoruz. Hayalleri ile insanın yaşaması gerektiği, bu hayallerin yere basması, varmak adına inatçı olmanın önemini anlattık. “İyi insan nasıl olur?” felsefesi var. Futbolla ilgili bir kitap değildi.
Bir yerde kameralara poz verirken sizinle fotoğraf çektirmek isteyen vatandaşları kırmamışsınız. Tek tek ilgilenmeniz basında konuşulmuş. Hep mi böyleydi bakış açınız?
İnsanla iş yapıyoruz. Veli nimetimiz insan. Onlar size sempati duyuyorsa, sizinle sohbet etmek istiyorsa engellemenin anlamı ne? Rahatsız oluyorsanız yapmayın bu işi. Ben hayatımda bir tek insanı bile çok zor koşullarda reddetmedim. Onlar bizi bir yere taşıyor. Böyle nankörlük olur mu?
Canınızı çok yakan ve hala geçmeyen bir hikâyeniz var mı?
İnsansanız çok vardır. Annemin ve babamın ölümü diyebilirim. Sonrasında çok yakın dostlarımın ölümü… Hayatınızdan çok değer verdiğiniz insanlar eksildikçe kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Kendimizle ilgili ölümsüzlük olsaydı ne olurdu diye düşünüyorum? Sevdikleriniz hep gidecek ama siz kalacaksınız.
İster miydiniz böyle bir şeyi?
Sizi yalnızlığa itecekse sürekli yaşamak, ölün daha iyi…
Yeşil sahalara dönelim. Yeşil sahalara dair bir hayaliniz var mı?
Var tabi… Son milli takım benim çok hoşuma gidiyor. Bunun daha gelişerek, Avrupa şampiyonalarında onları önde görmek çok güzel bir hayal…
Milli takımımızdaki başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Öyle denk geliyor bazen… Bizim çok büyük katkımız yok.
Biz derken?
Futbol ile ilgili kural koyucular, futbolcu yetiştirenler, yönetenler… Belli tesadüfler denk geliyor. Baktığımızda bu çocuklara bu ligde oynanmaz gözüyle bakılıyordu. Zeki, İstanbulspor 2. Ligdeydi; Çağlar, Altınok’taydı… Futbol oynamak o kadar zor bir şey değil. Ben buradan halkımıza şunu söylemek istiyorum… Geleceğin meslekleri sanat ve sporla ilgilidir. Çünkü bu iki dal robotlaşamaz. Dünya robotlaşırken sanat ve spor da robotlaşamaz. Eskiden köprüden geçerken bilet kesenler vardı. Artık yok. Ailelere tavsiyem çocuklarını spora ve sanata yönlendirsinler.
Milli takım veya 4 büyüklerin başında görev almamanız ile ilgili çok soru aldınız bugüne kadar… Yılmaz Vural deyince de bu konu hep gündemde… Neden olmuyor?
Türk futbolunda yeteneğe değil itaate görev veriyorlar. Yani sizin performansınız ve özelliklerinizden çok itaat kültürü ile denileni yapan birini tercih ediyorlar. Dolayısıyla sizin kendinizden bir şey katma şansınız olmuyor. Eğer CV ile liyakat ile bir iş yapılacaksa gelişimi o zaman kat ederiz. Çünkü antrenörü seçerken “bizden daha iyi” diye değil de “bizim çocuk” diye getirirseniz yerinizde sayarsınız. O yüzden sıkıntı burada…
Şu anda futbolun dışındayım. Bu kadar eğitim aldım, yazık, duruyor kenarda… Hiçbir menfaat düşünmeden ne öğrendiysem bu alanda elimden geldiğince paylaşmaya çalışıyorum. Çünkü ülkemi seviyorum. Tabii bu durum devam ettikçe öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, “köyün delisi” muamelesi yapılıyor. Söylediğiniz artık magazinsel boyutta gündeme gelmeye başlıyor. Bir insana derler ya 40 kere dersen olur diye... Sanki kendimi böyle bir konumda gibi hissediyorum. Dinleyenler, taraftarlar beni anlıyor ama bu işi organize eden arkadaşlar beni anlamamakta ısrar ediyor.
Türkiye futbolu bir sisteme hizmet ediyorsa, bu sistem gücü elinden bırakmamak adına “her şey mubahtır” anlayışıyla yaklaşıyor. Bu ne vatanseverliktir ne başka bir şeydir… Tabii ki bu sistem bir yerde bitecek ama çok zaman kaybettik. Ülkemizde gençliğe çok saygısız ve sorumsuz davrandığımızı düşünüyorum. Eğer bir ülkede 18-20 milyon genç varsa ve siz yabancı konusunda ısrar ediyorsanız bu tamamen hainliktir. Ülke gencine olan saygısızlıktır diye düşünüyorum.