´Herkes gibi CHP’lilerin de buraya gelme hakkı vardır´
Henüz bu ilkelliklerin tartışması bitmemişken, bir anda Türkiye kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde buldu. Güya bir CHP’li, casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gelip gizlice bizimle görüşmüş.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, milletin evidir. Herkes gibi CHP’lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim, çeşitli vesilelerle CHP’lilerden de Külliye’ye gelenler olmuştur. Mesela, 15 Temmuz’un ardından Bay Kemal de gelmiştir, bir gün, anlık. Sayın Bahçeli birlikteydik, böyle bir görüşmeyle ilgili gelmişti. Mesela, Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için Külliye değilse de Genel Merkezimize gelmiştir.
Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gelmiştir. Başka vesilelerle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar mevcuttur. Külliye benim şahsi malım değildir. Külliye bu milletin varlığıdır. Biz bu projeyi hayata geçirirken, Türkiye´mize, milletimize ve memleketimize yakışır bir projeyi hayata geçirdik ki geleceğe yönelik bir ufuk olsun. Buranın idari merkezi olsun, buranın camisi olsun, buranın çok amaçlı büyük bir salonu olsun, öbür tarafta yine aynı şekilde Türkiye´nin en büyük kütüphanesini buraya yapalım dedik ve muhteşem bir kütüphaneyi bitirdik. Öyle zannediyorum ki Ocak ayı içinde de açılışını yapacağız.
Türkiye’nin tüm meselelerini, ülkenin ikinci büyük partisinin yöneticileriyle konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayız. Fakat, son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor.
´Gelen kişiye ´Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir´ demişiz´
Ne kadar saçma olursa olsun, CHP’nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan olayı, takip etmeyenler için, şöyle kısaca özetlemek istiyorum. Londra’da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var.
Bu kişi, CHP Genel Başkanının basınımızın ´yeni amiral gemisi´ olarak sıfatlandırdığı gazetede, ´müthiş bir haber´ başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre, 9 Kasım’da bir CHP’li plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye’ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla da çıkıp gitmiş.
Yine iddiaya göre bu görüşmede biz, gelen kişiye ´Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir´ demişiz.
Hani meşhur bir hikaye var. Adamın biri etrafındakilere ´kurban´ meselesini şöyle anlatıyormuş: Hazreti Musa Allah´a ´ya rabbi, bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim´ diye dua etmiş. Bir zaman sonra hazreti Musa´nın bir kızı olmuş, adını Ayşe koymuş. Çocuğun kurban edileceği zaman gelince Hazreti Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış, tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş. Hikâyenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim? Hazreti Musa değil Hazreti İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç.
´Bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz´
Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli-saklı hiçbir CHP’li yanımıza gelmedi. Bu Külliye´ye giren araç da bellidir, çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş-çıkışlarda bellidir. Ama bunlar nasıl bir Külliye´de yaşadıklarını bilmiyorlar. Kendi genel merkezleri gibi sanıyorlar. Hiçbir CHP’liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadık. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu´ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP’nin başında kimin olduğundan bize ne?
Bu konu, CHP Genel Merkezini, CHP delegelerini, CHP’ye oy verenleri alakadar eder. Olmayan bir görüşmeyi ve olmayan bir konuşmayı ortaya atan gazeteciyi, siciline binaen bir parça mazur görmek mümkün. Nitekim bugünkü yazısında galiba özür diliyor. Bizden de dilemiş, teşekkür ederiz.
´Cevap verilir ama bu zat yine aynı şeyleri söylemeye devam eder´
Peki, bu iddianın üzerine ´doğrudur´ diyerek adeta tüy diken Genel Başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki, ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı da arkadaşlarımıza yaptırdım. Buna rağmen CHP Genel Başkanı televizyonda milletin gözünün içine baka baka, ´Herkes konuşuyor Erdoğan niye konuşmuyor´ diyecek kadar seviyeyi düşürdü.
Meselenin dallanıp budaklanması üzerine ´Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum´ diyerek iddiayı yalanladım. Buna rağmen kendisi çıkıp da delikanlıca ´hata ettim, özür dilerim´ diyemedi.
Zaten bu zatın klasik tarzıdır. Akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar, sonra da ´hadi cevap ver´ diyerek kenara çekilir. Cevap verilir, iddialar belgeleriyle çürütülür, ama bu zat yine aynı şeyleri söylemeye devam eder.
´Bay Kemal olmak böyle bir şeydir´
Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenen hezeyanların her defasında çürük çıkması bu zatı yolundan döndürmeye yetmez. Sakarya’daki tank-palet fabrikası konusundan Man Adası iddialarına kadar hep aynı şekilde davranmıştır. Yargıda çıkan kararlar da bu adamı yola getirmiyor. ´Man Adası´ dedi, davayı bizim arkadaşlarımız, kardeşlerim hepsi kazandılar ama yine aynı yola devam ediyor.
Kendisi CHP’nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için, orada kalmanın çarelerini de hep benzer yöntemlerde arıyor. Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şeydir. Öyle ya, yalanları yüzüne vurulduğunda sürekli ´yarabbi şükür´ deyip işine bakacaksın ki devamı gelsin.
´İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki, öyle demek istemedim´
Gerçi bu arada ´Külliyeye gelen CHP’li´ iddiası da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki, benim haber kaynağım filanca kişidir. O kişi diyor ki, benim haber kaynağım CHP içinden birisidir. CHP’liler diyor ki bizden böyle bir iş sadır olmaz. İthama maruz CHP’li diyor ki, bu kumpas CHP Genel Merkezinde kuruldu.
İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki, öyle demek istemedim. Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen, CHP’li yetkililerin hala bizi suçluyor olmaları da işin bir başka trajikomik tarafıdır. Şimdi yeni bir senaryo daha çıktı. Yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler de şimdi birbirlerini suçluyor. Ben yatta yoktum, öbürü diyor ben yoktum, öbürü diyor ben de yoktum. Fakat bu iddiayı ortaya atan Sayın İnce de diyor ki onlar kendilerini iyi bilir. CHP Genel Başkanına, bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübeyle öğrendik. Kendisine bu meselede düştükleri durumu, çocukları eğlendirmek için söylenen bir tekerlemeyle izah etmeye çalışalım.
Komşu komşu… Hu hu… Oğlun geldi mi? geldi… Ne getirdi? İnci boncuk… Kime kime? Sana bana… Başka kime? Kara kediye… Kara kedi nerde? Ağaca çıktı… Ağaç nerde? Balta kesti… Balta nerde? Suya düştü… Su nerde? İnek içti… İnek nerde? Dağa kaçtı… Dağ nerde? Yandı bitti kül oldu…
Evet… ´Külliyeye gelen CHP’li´ iddiasında durum tam da buna döndü. İddianın sahibi belli değil, iddiaya konu kişi belli değil, iddiayı doğrulayan belli değil… En sonunda işi ´yandı bitti kül oldu´ya getirdiler.
´CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti´
Maalesef, günlerdir televizyon film ve dizilerindeki taht oyunlarını, güç savaşlarını, iktidar kavgalarını, komplo teorilerini gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz. CHP’nin siyaset üretme gücünün, kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu tüm Türkiye bir kez daha gördü. Onurlu bir siyasetçinin yapacağı iş, gelinen noktada önce bizden, sonra itham ettikleri kişilerden özür dilemek olmalıdır.
En başta da, yalanla, iftirayla, karalamayla, altı boş iddialarla, içi boş ithamlarla, alavere-dalavere siyasetiyle ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilenmelidir. CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti. Yeniden hep birlikte ülkemizin gerçek gündemine dönmenin zamanı geldi. CHP’liler kendi iç hesaplaşmalarını varsınlar, kapalı kapılar ardında gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de, bizzat kendilerinin de tek mesleği var, nerede bu sanatı kavramışlarsa, yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama ne olur, artık milletin yakasından düşsünler.