Fransa ve Hollanda’dan İslam ve Müslümanlara karşı yükselen seslerin benzerini Avusturya, Almanya, Danimarka ve İsviçre’de de duymuştuk.
Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ‘Cumhuriyet’ ve ‘özgürlükler’ adına (!) İslam ve Müslüman karşıtlığı yapıyor.
Bunun ‘nimetleri’ doğrudan ‘ırkçılığı’ besliyor.
Ana muhalefet lideri ve eski cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen’in Macron’un arkasına takılıyor;
Hollanda’daki ana muhalefet lideri Gert Wilders’in biti kanlanıyor.
Gerekçesi ne olursa olsun, İslam’a yönelik her saldırı Avrupa’da büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan göçmenlere yönelik ‘ırkçılığı’ büyütüyor.
Macron, Müslüman halklardan gelen ‘Fransız markalarını boykot’ tepkilerine karşı 3 dilde tweet atmış.
Macron, İslam karşıtı politikalarından ‘para kaybetmeyi’ düşündüğü kadar, Fransa ve Avrupa içindeki Müslümanlar’ın ‘yaşadıkları ülkelere olan bağlarını’ kaybetmelerini ve dahası ‘tepkilerini’ önemsemeli.
Nedeni şu:
Fransa, nüfus istatistiklerinde ‘din’ oranını kamuoyuna açıklamıyor, sadece devlet yöneticileri biliyor.
Ancak araştırma şirketlerine göre Fransa’da Müslüman nüfus 7 milyon civarında.
Saygın araştırma şirketi PEW’in 2016 raporunda, Avrupa’da Müslüman nüfusun 2050 öngörüsü yapılmış.
Buna göre, ırkçılığın yükseldiği ülkelere baktığımızda tablo şöyle:
Fransa: 2010’da Müslüman nüfus 4.720 milyondan 2016’da 5.720 milyona çıktı; 2050’de 8.6 ila 13.2 milyona (nüfusun yüzde 12.7 ila 18’i) yükselecek.
Almanya: 2010’da 3.3 milyon olan Müslüman nüfus 2016’da yaklaşık 5 milyona çıkmış, 2050’de 7 ila 17.5 milyona (yüzde 8.7-19.7) yükselecek.
Hollanda: 2010’da 990 bin olan Müslüman nüfus 1.2 milyona çıkmış; 2050’de 1.5 ila 2.8 milyona (yüzde 9.1-15.2) yükselecek.
Avusturya: 2010’da 450 bin olan Müslüman nüfus 2016’da 600 bine yükselmiş; 2050’de 750 bin ila 2.1 milyona (yüzde 9.3-20) çıkacak.
Danimarka: 2010’da 220 bin olan Müslüman nüfus, 2016’da 310 bine yükselmiş; 2050’de 430 bin ila 1.1 milyona (yüzde 7.6-16) ulaşacak.
İsveç: 2010’da 430 bin olan Müslüman nüfus 2016’da 810 bine yükselmiş; 2050’de 1.1 ila 4.5 milyona (yüzde 11.7-30.6) çıkacak.
Belçika: 2010’da 650 bin olan Müslüman nüfus 2016’da 870 bine yükselmiş; 2050’de 1.250 ila 2.580 milyona (yüzde 11.1-18.2) ulaşacak.
Söz konusu ülkelerde Müslüman nüfus 2016’da 19.5 milyondan (yüzde 3.8) 25.8 milyona (yüzde 4.9) yükselmiş. (Bugün 30 milyonu aştığı tahmin edilebilir.)
Avrupa’ya tüm göç derhal ve kalıcı olarak durdurulsa bile 2050’de Avrupa’nın yüzde 7.4’ü Müslüman olacak.
Göç düzenli ve kontrollü devam ederse bu oran yüzde 11.2’ye; hızla artarsa yüzde 14’e yükselecek.
Özetle, Avrupa’daki Müslüman nüfus 2050’de 60 ila 75 milyon arasında olacak.
Üstelik bu rakama yasadışı sığınmacılar ve AB üyesi olmayan diğer ülkeler dahil değil...
Avrupa’nın önünde iki yol var:
Ya Müslümanların değerleriyle ‘çatışarak’ kendi içindeki Müslümanları ve karşısındaki ırkçıları radikalleştirecek;
Ya da Müslümanların değerleriyle barışık yeni bir ‘değerler sistemi’ ve ‘değerler ortaklığı’ oluşturacak.
Birinci yolun sonu; yani meydan Macron, Le Pen ve Wilders gibilere kalırsa, Avrupa’yı yeni bir ‘iç çatışma’ sürecine götürür.
Fazla zaman yok.
Ama Avrupa’da barıştan yana bir liderlik de görünmüyor.
CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN
Türkiye Cumhuriyeti, perşembe günü 97. yaşına giriyor.
“Toplumu Fransa’dan alınan cumhuriyete sığdırma” çabası, Türkiye’ye yıllar, nesiller kaybettirdi.
90’ların sonunda en ciddi krizlerini yaşadı; ama yüzleşti...
‘Cumhuriyet’i bir ‘toplumu yönetme biçimi’ olarak değil, ‘toplumsal anlayış biçimi’ haline getirme sürecine girdi.
Türkiye, cumhuriyetin demokrasi içinde gelişmesi, ortak değerleri artırmaya, değerlere saygıya, adalet ve fırsat eşitliğine dayalı bir süreci daha çok tartışmalı.
Zira şimdi Fransa, değişen toplumunun sığmadığı ‘cumhuriyet’i tartışma aşamasına geldi.
Bu yeni bir dönemin başlangıcı.
Türkiye, temsil ettiği/edeceği değerlerle, ürettiği/üreteceği çözümlere bu dönemin en güçlü ‘müttefiki’ olabilir.
Avrupa bugün tuttuğu Türkiye’yi ‘dışlama’ yolunu mutlaka terk edecek.
O gün geldiğinde Türkiye’nin akademisiyle, teolojisiyle, siyasetiyle, sosyolojisi ve ekonomisiyle ‘kurucu ortak’ olmaya hazırlanmalı.
BİDEN KAZANIRSA KAMALA YÖNETECEKABD’nin 59. başkanının kim olacağı 3 Kasım’da belli olacak.
Son haftaya girerken anketlerde Demokrat aday Joe Biden önde görünse de, Cumhuriyetçi aday Donald Trump lehine yüksek bir ‘seçime katılım’ ve ‘gizli oy’ ihtimali güçlü.
Biden’in yaşlılığa bağlı sorunlarının kampanya döneminde konuşma ve davranışlarına yansıması da Trump’a yaradı.
Bu -ABD’nin ana akım medyasında çok üzerinde durulmasa da seçmende yeni bir tartışma başlattı:
“Biden seçilirse ilk kez ülkeyi bir Başkan Yardımcısı yönetebilir.”
Sözü edilen kişi, Biden’in başkan yardımcısı adayı Kamala Harris.
1964 doğumlu, 56 yaşında.
Biyolog annesi Hindistan’dan 1958’de, ekonomist babası Jamaika’dan 1961’de Berkeley Üniversitesi›ne öğrenci olarak gelmiş.
Hukuk okumuş, iki dönem Kaliforniya savcısı seçilmiş.
Güçlü bir kadın.
Kamala Harris, çok göze batmadan, seçmen nezdinde Biden’a yönelik ‘ülkeyi yönetme’ konusundaki endişeleri giderme kampanyası yürütüyorsa, bu da Biden lehine bir gizli oy üretebilir.
Siyah, göçmen Amerikalı seçmenin Trump küskünlüğünü oya çevirebilir.
Ve Biden’la birlikte seçilirse, gerçekten ‘fiili başkan’ olur.