İstanbul´un gizemli efsaneleri
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ'nin ''İstanbul'un Yüzleri'' serisi çerçevesinde hazırladığı kitap İstanbul'ın sırlarını gün ışığına çıkarıyor.
Araştırmacı Ferhat Aslan tarafından hazırlanan kitaptaki efsaneler, tabiatla, İstanbul'un kuruluş, İstanbul'un tılsımlı sütunları, İstanbul'un semtleri, İstanbul'un fethi, tarihi yapıları ve İstanbul'un gönül sultanları kategorilerinde toplandı..
Ayasofya'nın yapımı için gönderilen hazineler-
Kubbesine kadar tamamlanan Ayasofya'nın kubbesinin yerleştirilmesi sırasında paranın tükenmesi üzerine üzgün bir halde olan imparator Iustinianos'un yanına gelen beyaz giysili bir genç adamın, imparatordan istediği kadar katır vermesini istediği anlatılan efsane, şu şekilde devam ediyor:
''Genç adam, bu katırları altın yükleyip kendisine göndereceğini söylemesi üzerine imparator buna aldırış etmez. Ertesi gün tekrar gelen genç, imparatora neden katırları vermediğini sorar. Bunun üzerine Iustinianos, 'Bu işin içinde bir iş var, şu delikanlının istediği katırları verelim, bakalım ne olacak' der.
Katırları alan genç, şehir dışına çıkarak oradaki gizli bir sarayın hazinesinden aldığı altınları katırlara yükleyerek imparatora getirir.
İmparatorun bu olayı yakınlarına anlatması üzerine tılsım bozulur ve bir melek olan delikanlıyı ve altınları gören olmaz.''.
Kapalıçarşı'nın altındaki tüneller-
Efsanede, İstanbul'un altının birbirlerine bağlı dehlizlerle kaplı olduğu, bu dehlizlere Yerebatan Sarayı'nın gizli bir bölmesinden girildiği ve Marmara Denizi'nin altından devam edilerek Kınalıada'ya kadar uzandığına inanılıyor.
Dehlizlerin Kapalıçarşı'nın da altında geçtiğine inanılan efsaneye göre, çarşının gizli tutulan bir yerinden bu dehlizlere girildiği...
Buralarda yemek takımı üzerinde çalışan gümüş kaplama atölyelerinin bulunduğu, çalışanlara da işe başladıkları gün söz konusu dehlizlerden bahsetmemeleri için Kuran-ı Kerime el bastırıldığı söyleniyor..
Ayasofya'nın planını çizen bir 'ermiş'-
Bizans imparatoru Iustinianos'un, Ayasofya'yı yaptırmak için en ünlü mimarları İstanbul'a davet ettiği ve yaptıracağı kilise için mimarlardan taslak hazırlamalarını istediğine inanılan efsanede, ancak bu taslakları beğenmeyen imparator üzgün ve umutsuz şekilde uykuya daldığı gecelerden birinde bir rüya gördüğü kaydediliyor.
Rüyasında, kiliseyi yaptıracağı alanda nur yüzlü bir ihtiyarı gören imparatorun, hemen adamın yanına giderek elindeki levhaya baktığı vurgulanıyor.
Levhada kilisenin resminin çizildiği ve resmin tam da imparatorun hayalini kurduğu biçimdeki kilise olduğuna inanılan efsane, ''İmparator, Tanrıya dua eder ve kilisesini yaptırabilmek için ondan bu resmin kendisinde olmasını ister.
Bunun üzerine ihtiyar, 'al bu resmi, kiliseni buna göre yap' der. Sevinçle resmi alan Iustinianos, 'peki kilisenin ismi ne olsun?' diye ihtiyara sorar. Yaşlı adam da 'kuracağın tapınağın adı Ayasofya olacaktır'' der'' şeklinde devam ediyor.
Çemberlitaş'taki kutsal kadeh-
Bu efsaneye göre, Hazreti İsa'nın ölmeden önce son kez kullandığı kutsal kadehin, bin havarisi tarafından büyük bir titizlikle saklandığı anlatılıyor.
Çünkü bu kadehten bir şey içen kişinin, ölümsüz olduğuna inanılıyor.
Bizans imparatoru Helena'nın Kudüs ziyaretinde Hazreti İsa'nın birçok eşyasıyla birlikte kadehi de alarak İstanbul'a getirdiği ve bu kadehin kenti koruması için 3. Konstantinos adına Çeamberlitaş'ta dikilen sütunun altına yaptırdığı odada saklattığı ifade ediliyor..
Meleklerin inşa ettiği surlar
İstanbul'un surlarının melekler tarafından inşa edildiğine Rumlarca inanılan efsanede, Aziz Konstantin'in beraberindeki birçok gemi ve ordusuyla Roma'dan bugünkü İstanbul'a geldiği kaydediliyor.
İmparatorun karaya ayak bastığında Tanrı'nın bir meleği onu görerek, ''Buraya yerleşmelisin, fakat şimdi atından inme, sakın arkana bakma ve atını yola çıktığın yere sür'' dediğine inanılıyor.
Bunun üzerine Tanrı'nın dediği gibi davranan imparatorun, yarım gün dolaştıktan sonra atına bindiği yere geldiğinde arkasına bakarak bir surun yükseldiğini gördüğü rivayet ediliyor..
Perilerin Şehri: İstanbul-
İnsanoğlunun henüz yaratılmadığı günlerde yeryüzünde bugünkü insanlar gibi toplumsal bir yaşayış tarzına sahip cinlerin yaşadığına inanılan efsanede, cinlerden birinin oğlunun başka bir cinin kızına aşık olduğu ve kızın babasının bu birliktelik karşılığında ''kendilerine dünyanın en güzel yerinde güzel bir saray yaptırılması'' şartını koyduğu anlatılıyor.
Oğlanın babasının bu şarta rıza göstererek tüm dünyayı dolaştığı, tüm dünyayı dolaştıktan sonra da dünyanın en güzel yerinin İstanbul'un bulunduğu bölge olduğuna karar vererek, buraya çok güzel bir saray yaptırdığı rivayet ediliyor.
Efsanede, sarayın inşaatı bittikten sonra kızın babasına haber gönderdiği, kızın babasının hem saraya hem de İstanbul'a hayran kalması üzerine kızını oğlanla evlendirmeye karar verdiği ifade ediliyor. İnanışa göre, İstanbul'un dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Boğaziçi'nde kurulduğu anlatılıyor.