Terör uzmanı Ağar: Münbiç´ten PKK´ya koridor açmak istiyorlar
Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dal harekâtlarına engel olmak isteyen sözde müttefik ülkelerin terör örgütü PKK’ya açmak istediği koridorun kritik noktasındaki kent Münbiç.
Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, 4 Haziran’da yapılacak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo görüşmesi öncesi, Münbiç’i değerlendirdi.
Ağar, Münbiç’in demografik her türlü etkiye rağmen PKK/YPG işgaline kadar bütün etnik farklılıkların çatışma potansiyeli üretmeden yaşanılan bir bölge olduğunu belirtti. 2011’de başlayan iç savaş sonrası ise Münbiç’in nüfusunun 200 bini aştığını ifade eden Ağar, Suriye’deki savaş sürecinde Münbiç’in, Esed rejimine karşı isyan gösterilerine katıldığını, Temmuz 2012’de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından kontrol altına alındığını, 2014 yılında DAEŞ tarafından işgal edildiğini hatırlattı.
PKK-DAEŞ ANLAŞMASIYLA EL DEĞİŞTİRDİ
PKK’nın 2 yıl önce ABD başta olmak üzere uluslararası koalisyonun sağladığı son derece etkili hava desteğiyle şehri DAEŞ’ten aldığını anımsatan Ağar, şunları kaydetti: “Bu işgalin gerekçesi DAEŞ ile mücadele idi.
Ancak böyle bir şey gerçek anlamda yaşanmadı. Hatta PKK’nın bu işgali sırasında 200 civarında Münbiçli sivil hayatını kaybetti. Ölenlerden hiçbirisinin DAEŞ ile tespit edilen bir bağlantısı yoktu.
BBC’nin Rakka’da ortaya çıkarttığı PKK/ YPG-DAEŞ/IŞİD anlaşmasının bir benzerinin çok daha önce Münbiç’te yaşandığı ifade edilir.”
TÜRKİYE OYUNU BOZDU
Zeytin Dalı’ndan önce Münbiç’te 2 bin terörist bulunduğuna dikkat çeken Ağar, daha sonra buraya kaçanlarla sayının yaklaşık 6-7 bine yükseldiğini belirtti. Ağar, bölgede ayrıca yaklaşık 500 ABD askeriyle bazı koalisyon ülkelerinin askerlerinin de bulunduğunu ifade etti.
Fırat Kalkanı Harekatı sırasında TSK’nın PKK’lı teröristleri Cerablus yakınlarında önüne katıp sürdüğü sırada araya ABD ve Fransız askerlerinin girmesi suretiyle Türkiye’nin çözümü diplomatik sürece bıraktığını vurgulayan Ağar, şunları kaydetti: “Fırat Kalkanı El Bab’ta sona erdiğinde, DAEŞ’in moral, güven ve direnç eşiği bir daha ayağa kalkmayacak şekilde kırılmıştır.
Burada dikkat çekilmesi gereken çok anlamlı ve önemli bir başka durum daha var: TSK’nın DAEŞ’e yoğunlaşması dahi, Türkiye’nin müttefiklerine yetmemiştir. TSK unsurları El Bab’a hedefli harekâtını icra ederken, bazı alanlar kurşun dahi atmadan el değiştirmiş, Afrin tarafından gelen PKK/YPG unsurları Tel Rıfat cebinden, Fırat’ın doğusu ve Münbiç’ten gelen PKK unsurları da Bab’ın kuzeyindeki Arimah cebinden iki alanı birleştirmeye çalışmışlardır.
Bütün zorluğuna ve saha oyunlarına rağmen TSK unsurları daha süratli güneye inerek, Fırat’ın doğusuyla batısındaki terör alanların birleşmesine neden olacak bu tarihi oyunu bozmuştur.”
TOPRAK KAPMA SAVAŞINA MÜNBİÇ DE DAHİL
DAEŞ ile mücadelesinin karşılığı olarak temel etki ve harekatın mutlak sahibi Türkiye’nin karasal etki üretmesinin bizzat müttefik ülkeler tarafından istenmediğine dikkati çeken Ağar, bölgede ABD-PKK ve Rusya-Rejim arasında bir toprak kapma savaşı yaşandığını, buna Münbiç’in de dahil olduğunu ifade etti.
Türkiye’de 55 bin vatandaşımızın katili terör örgütü PKK’nın bölgede yükselen değere dönüştürüldüğüne işaret eden Ağar, şu değerlendirmede bulundu: “Münbiç olmak üzere, Fırat’ın doğusu, Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanlar ve bir kanser gibi sarmaya çalıştığı Irak’taki tartışmalı bölgelerinden PKK/YPG/ DSG/KCK ya da başka hangi adla anılırsa alınsın, çıkartılması, etkisiz hale getirilmesi, etkilediği toplumsal tabanların bu terör örgütlerinin etkisinden kurtarılarak meşrulaştırılması insanlık ve güvenlik adına büyük önem taşımaktadır.
Sadece etnik düşmanlık tabanlı örgütler değil, inançları, ideolojileri, dinleri, din altı yapıları, sistem ve güçleri istismar eden, hedef alan radikal tabanlı terör örgütler ve bunları kullanan iradelerle mücadele, sadece coğrafyanın değil insanlığın geleceği adına elzemdir.”