Lise öğrencisinin çığlıkları, ikinci Özgecan olayını önledi

Mersin’de, 2015 yılında bindiği minibüste vahşice öldürülen Özgecan Aslan olayının bir benzeri daha yaşandı. Ancak, bu kez sevindirici olan henüz 15 yaşındaki kızın olaydan sağ kurtulması oldu.

1

Lise öğrencisi N.B.Y., okul çıkışında evine gitmek için bindiği minibüste şoför ve yanındaki arkadaşı tarafından alıkonularak söz ve hareketlerle taciz edildiğini iddia etti. İddiaya göre, çocuğu bir süre ara sokaklarda gezdiren ve minibüsten inmesine izin vermeyen iki şüpheli, N.B.Y.’nin sürekli çığlık atması üzerine yeniden normal güzergahlarına döndü. Mersin’in Tarsus ilçesinde, 11 Şubat 2015 tarihinde evine dönmek için bindiği minibüste cinsel istismara uğrayan ve işkence görerek vahşice öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan cinayetinin bir benzeri, geçen Eylül ayında bu kez kent merkezinde yaşandı. Okul çıkışında evine gitmek için bindiği minibüste şoför ve yanındaki arkadaşı tarafından alıkonularak söz ve hareketlerle taciz edildiğini iddia eden N.B.Y. sürekli çığlık attığı için şoförün normal güzergahına döndüğünü söyledi. Minibüsten iner inmez plakanın fotoğrafını çeken kız, annesi ile karakola giderek şikayetçi oldu. 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçundan yargılanan 2 şahıs ilk duruşmaya gelmezken, davanın karar duruşmasının 26 Aralık Pazartesi günü yapılması bekleniyor. Mersin’in merkez Akdeniz ilçesi Kültür Mahallesi’nde oturan ve Zeytinli Bahçe Teknik Anadolu Lisesi 9’uncu sınıfta okuyan N.B.Y., yaşadığı korkunç olayı İHA muhabirine anlattı.


"Issız, ara sokaklarda dolaştırdılar"
Elife Y. (48) ve Suat Y.’nin (47) tek çocukları olan lise öğrencisi N.B.Y., Cuma günleri okuldan saat 18.40’ta çıktığı için minibüse binerek Özgür Çocuk Parkı’na geliyor ve her Cuma annesi tarafından burada karşılanıyordu. N.B.Y., olayın yaşandığı 7 Eylül 2016 Cuma günü saat 18.40’ta da son ders zilinin çalmasıyla birlikte okuldan çıkarak, evine gitmek üzere şehir içi yolcu taşıyan bir minibüse bindi. İddiaya göre, Zeytinli Bahçe Caddesi üzerindeki okulun önünden hareket eden ve içinde şoför M.G. (26) ile arkadaşı S.B.’den (30) başka kimse bulunmayan minibüs, yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra ana güzergahından sağa saparak ara sokaklara girdi. Havanın yavaş yavaş kararmaya başladığı saatlerde, boşaltılan ve oldukça ıssız bir bölge haline gelen Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin bulunduğu ara sokaklarda dolaşmaya başlayan minibüsten inmek isteyen N.B.Y., daha sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:

"'İnmiyorsun, bizim istediğimiz yere gideceksin' dediler, bağırmaya başladım"
"Okul çıkışı çok geç saatteydi ve direkt eve ulaşma çabasındaydım. İlk gelen minibüse bindim. Zaten yolcu alıyordu, o yüzden bir güven hissettim. Ama sonra benden başka yolcu kalmadı. Daha sonra ara sokağa girince Özgür Çocuk Parkı’na gitmek istediğimi söyledim, onlar gitmediğini söylediler. İnmek istediğimde, ‘İnmiyorsun, bizim istediğimiz yere gideceksin’ dediler. Ben bağırmaya başladım. Şoförün yanındaki kişi cinsel organıyla oynamaya başladı. Bunun üzerine ben daha çok bağırmaya başladığımda bir ara sokağa girdiler. Aralarında, ‘planımız işliyor’ gibi konuşmalar yaptılar. Ben bağırmaya devam ettim. O ara sokak çok ıssızdı. Ben atlamayı, kaçmayı düşündüm. Arabanın bütün camları, kapısı kapalıydı. Hiçbir şekilde de açma imkanım yoktu. Ben sadece eve gitmek istiyordum."

"Nefes almayı bile unutmuştum. Bağırmam kurtuluşum oldu"
Çığlıkları arasında iki şahsın kendisini yaklaşık 10 dakika boyunca ara sokaklarda minibüsle gezdirdiklerini belirten N.B.Y., şoför ve arkadaşının daha sonra minibüsü yeniden okulun önüne getirdiklerini söyledi. N.B.Y., "Burada korkudan araçtan inemedim. Çok sayıda öğrenci minibüse binince ben de inemedim. Özgür Çocuk Parkı’nda indiğimde zaten çok kötü bir haldeydim ve hiçbir şey hissetmiyordum. Aklıma gelen tek şey, bu olaydan nasıl kurtulabilirim demekti. Elimden geldiği kadar bağırdım. Bağırmam sanırım benim tek çözümüm, kaçışım, kurtuluşum oldu" dedi. Minibüsten iner inmez cep telefonu ile hemen aracın plakasının fotoğrafını çektiğini anlatan N.B.Y., "Bunun arkasını bırakmayacaktım. Çünkü şimdi bana yeltenen, başaramayan, ileride birine yeltenip başarabilirdi ve asla böyle bir şey istemem. Hemen bunların önünü kesmek için plakalarını almam gerekiyordu. Plakadan her şeyin bulunabileceğinin farkındaydım" diye konuştu.

"Adalet istiyorum. Türkiye’de adım başı bir korku var kadınlarda"
Adalet isteğini dile getiren N.B.Y., Türkiye’de kadın olmanın zorluğunu şu cümlelerle anlattı: "Türkiye’de bu olaylar o kadar çoğaldı ki, kadın sokakta tek başına gezemiyor. Bu çok büyük bir kayıp, çünkü Türkiye Cumhuriyeti gibi bir yerde yaşıyoruz ve böyle olmaması gerekiyordu. Atatürk bize böyle güzel bir ülke bıraktı ama biz ülkeye yapmadığımız şey bırakmadık. Adım başı bir korku var kadınlarda. Şort giyiyoruz tekme atıyorlar, yolda yürümeye korkuyoruz, otobüse tek başımıza binemiyoruz" şeklinde konuştu.

"Saklanmamalıyız. Saklanırsak onlar daha da güç bulacak"
Yaşıtlarına, böyle bir olayla karşılaşmaları durumunda yapmaları gerekenler konusunda önerilerde de bulunan N.B.Y., "Yaşıtlarıma, umarım hiç birinin başına böyle bir şey gelmez ama ola ki geldi, çünkü Türkiye’de yaşıyoruz, geldiğinde de ellerinden geldiği kadar bağırmalarını, seslerini bir şekilde duyurmalarını ve karşılarındaki kişiye zarar vermelerini istiyorum. Çünkü onları durdurmak belki elimizde değil ama yavaşlatabiliriz bir çözüm gelinceye kadar. Çaresi yok ama kaçışı fazla. Elimizden geldiği kadar kendimizi savunmalıyız. Böyle bir şey yaşadığımızda asla saklamamalıyız. Evet, kötü ve utanç verici bir durum ama biz saklanırsak onlar daha da güç bulacak ve yaptıklarını üsteleyecekler. Bir yerden sonra başını alamayacağız ve hiçbir şekilde durduramayacağız onları. O zaman bizim çok büyük kaybımız olacak, onların günü doğacak" ifadelerini kullandı.

"Psikolojik ve psikiyatrik tedavi görüyorum"
Yaşadığı korkunç olayın ardından psikolojisinin çok bozulduğunu ve tedavi görmeye başladığını belirten N.B.Y., gözyaşlarını tutamayarak şunları söyledi: "Psikolojim tamamen yıkıldı ve gözümü kapattığım anda yaşadığım bütün olay gözümün önüne geliyor. Bir yerden sonra içimde bir şeyin beni yiyip bitirdiğini ve ölmek istediğimi düşündüm ama güçsüz kalmamam gerekiyordu. Bir şeylere tutunmam gerekiyordu. Çok çabaladım, kendi kendime çok uğraştım. Daha sonra psikolojik ve psikiyatrik tedavilere ve haplara başladım. Şu anda tedavi görüyorum. Bunu duyan kişilerin tepkileri daha çok beni yıktı. Bu olayı bir şekilde atlatabilirdim ama duyan kişiler yanıma gelip, aşağılayıcı laflarını söylediklerinde daha kötü oldum. Olaydan daha kötü bir şeydi. Beni anlamalarını değil, sadece yüzüme vurmamalarını beklerdim. Tecavüz edilmediğimi biliyorum, onlar da biliyor ama ‘Tecavüz edilen kız sen misin?’ diyorlar. İnanın bana, bu olayda en yıkıcı şey varsa bu da onların sözleriydi. Ama pes etmemem, okulu bırakmamam lazım. Okulunda adalet bölümünü seçerek ileride hakim olmak istiyorum. Her zaman olmak istediğim şey buydu ve pes etmeden devam edeceğim. Özellikle yaşadığım bu olaydan sonra bunları yapan kişilerin ceza almasını sağlamak da en büyük istediğim. Böyle bir şey yaşamış bir insanın adaletiyle o insanların karşısına çıkmak isterim."

Anne Elife Y.: "Hemen şikayette bulunup dava açtık. Hiçbir annenin yüreği yanmasın"
N.B.Y.’nin annesi Elife Y. ise kızının başına gelenleri anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Her Cuma okuldan geç çıktığı için kızını karşıladığını dile getiren Anne Elife Y., olay günü de durakta kızını beklediğini, ancak normal dönüş saati gecikince çok telaşlandığını söyledi. Yaklaşık yarım saat-40 dakikalık gecikmenin ardından kızının minibüsten indiğini aktaran Elife Y., "Kızımın okuldan çıkış saate Cuma günleri 18.40. O saatte okulun önünden minibüse biner, ben de onu Özgür Çocuk Parkı önündeki duraktan alırım ve eve geliriz. O gün de gittim bekliyorum ama 10 dakika- 20 dakika geçti kızım gelmedi. Saat 7’yi 10 geçe gibi kızım geldi ama donuk bir vaziyette, iner inmez de hemen koştu aracın arkasından plakasını telefonuyla çekti. ‘Anne ne olursun biraz uzaklaşalım’ dedi. Caddeyi karşıya geçince olayı anlattı. Biz de hemen karakola giderek polise şikayette bulunduk. İfadelerimiz alındı, savcılığa kadar gitti. Dava açtım. Hakkımızı sonuna kadar arayacağız. Asla hiçbir zaman için böyle bir şeyin tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Evlatlarımız için her şey. Hiçbir annenin yüreği yanmasın" şeklinde konuştu.

"Özgecan’ın ailesiyle neredeyse aynı acıya ortak olacaktık"
Kızının başına gelenlerin Özgecan Aslan olayı ile çok benzerlik taşıdığını belirten Anne Y., şöyle devam etti:
"O anda çocuğum bana sağ salim geldiği için Allah’a şükrettim. Ama bunun arkasını bırakmayıp, onların yeterli ceza almasını çok istiyorum. Özgecan ve ailesine de tekrar başsağlığı diliyorum. Aynı acıya ortak olacaktık neredeyse. Maalesef gidenler geri gelmiyor. Acımız gerçekten büyük ama Allah’a şükürler olsun ki, kızım sağ salim bana geri geldi. İnşallah bütün annelerin yüzü güler, böyle bir şey asla yaşanmaz. Bütün evlatlarımız için tek istediğimiz bu."

Av. Tokgöz: "Olay, tipik bir Özgecan vakasının benzeri"
Ailenin şikayetinin ardından Şoför M.G. ile arkadaşı S.B. hakkında dava açılırken, ilk duruşma 21 Aralık 2016 tarihinde görüldü. İki şüpheli ilk duruşmaya gelmezken, ailenin avukatı Sema Tokgöz, lise öğrencisi N.B.Y.’nin yaşadığı olayın tipik bir Özgecan vakasının bir benzeri olduğunu söyledi. "Ama çok şükür Özgecan’ın sonu gibi olmadı. Çocuğumuz zarar görmeden kurtulmuş oldu bu olaydan" diyen Tokgöz, şu bilgileri verdi:  "Kızımız, yaşadığı olayın ardından akıllı bir şekilde davranarak minibüsün plakasının fotoğrafını alıyor ve karakola başvurup şikayetçi oluyor. Savcının önünde de krokiyle birlikte anlattık biz olayı. Özellikle Tıp Fakültesi kapanınca o bölge ıssız bir yer haline geldi. Kızımızın bindiği saati düşünürsek hem akşam vakti hem de ıssız. O nedenle zaten korkutucu geldi bize. Savcının iddianamesiyle birlikte ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçundan iki kişi de şu an yargılanmakta. İlk duruşmaya gelmediler. Şu an beyanları elimizde yok ancak, 26 Aralık Pazartesi günü beyanları alınarak karar verilecek. Biz de o duruşmayı bekliyoruz sabırsızlıkla."
Özgecan cinayetinin ardından tüm minibüslerde kamera sistemi kurulmasının zorunlu hale getirildiğini de anımsatan Av. Tokgöz, "Ancak, bu olayda minibüste kamera kaydı yok. Biz bu davada karar olarak, bu tür olayların en ağır şekilde cezalandırılmasını bekliyoruz. Sonuçta toplu taşıma araçlarını hepimiz kullanıyoruz. Bu araçlarda güvenle gideceğimiz yere gitmemiz gerekiyor. Canımızı emanet ediyoruz ama canımıza göz dikiyorlar maalesef" dedi.