Haftanın yeni filmlerine şöyle bir göz attığımızda, yerli yapım ağırlıklı olmak üzere hayli bereketli bir hafta olduğunu söylemek mümkün... Yalnız, vizyonda dikkatimi çeken ve öneri listemin en başında yer alabilecek iki film var. İlki, serinin devam filmi olarak 12 sene aradan sonra yeniden çekilen ‘Bridget Jones’s Baby’ (Bridget Jones’un Bebeği), diğeri ise ailemizin efendi çocuğu Daniel Radcliffe’in Harry Potter’dan sonra kendini aşma çabalarının son ürünü olan ‘Imperium’ (Köstebek).
Bridget Jones’a veda
Bridget Jones uzun bir aradan sonra geri döndü! Tabii yine kafası karışık, yine çılgın ve yine fazlasıyla eğlenceli! Yönetmenliğini Sharon Maguire’ın yaptığı bu son filmde Renee Zellweger ve Colin Firth’e bu kez Hugh Grant yerine Patrick Dempsey eşlik ediyor ve Bridget Jones yine yeniden iki erkek arasında kalıyor.
2001 yılında ‘Bridget Jones’un Günlüğü’ ve ardından 2004’te ‘Bridget Jones: Mantığın Sınırı’ filmlerinde devamının nasıl olacağını merak ettiğimiz bir hikâye varken, bu son film olan ‘Bridget Jones’un Bebeği’nde aslında bizi çok da şaşırtan ve merakla beklediğimiz bir şeyin olmadığını görüyoruz. Aradan geçen yıllara rağmen şen şakrak İngiliz aksanından ve kendini saçma sapan hallere düşürdüğü sakarlıklarından bir şey kaybetmeyip bize filmin en komik, en akla zarar anlarını yine Renee Zellweger bahşediyor. Avukat Mark Darcy (Colin Firth) ve Amerikalı zengin girişimci Jack Qwant’ın (Patrick Dempsey) babalık yarışında öne çıkma ve ipi göğüslemedeki heyecan ve azmi bazen abartılı bazen sinir bozucu komiklikte olsa da galiba Bridget’ten sonra filmin en önemli kartı, Emma Thompson’ın canlandırdığı doktor Rawlings oluyor. Baba adaylarıyla birlikte muayene ve doğum sahnelerindeki esprilerle Hugh Grant’ın yokluğu Emma Thompson ile doldurulmaya çalışılmış ve deneyimli oyuncu bu anlamda hayli iyi bir seçim olmuş. Ancak şunu söylemek gerek ki özlediğimiz Bridget Jones karakteri dışında hikâyenin gittiği yöne baktığımızda filmde izleyicinin merakını canlı tutan pek fazla unsur yok. Artık serinin bundan sonrasının ‘evli, mutlu, çocuklu’ olarak devam etmeyeceğini varsayarak bu son filmin Bridget Jones’a veda niteliğini taşıdığını söyleyebiliriz. Günümüz medya ve yayıncılığının bol sosyal medya soslu eleştirisi de filmin alttan alta verdiği en iyi mesajlardan… Özetle, benim gibi ‘Bridget Jones sevenler’denseniz 2 saatinizi ayırarak bu son filmi de izleyin ve bu efsane seriyi tamamlayın!
Harry Potter’dan FBI ajanı olursa
Haftanın en sıkı filmlerinden bir diğeri ise başrolünde nam-ı diğer Harry Potter yani Daniel Radcliffe’in yer aldığı ‘Köstebek’. Daniel Ragussis’in yönetmen koltuğunda yer aldığı film, FBI ajanı Nate Foster’in istihbarat amaçlı olarak kimliğini gizleyerek, aşırı ırkçı bir gruba girmesinin ardından gelişen olayları konu alıyor. Radcliffe’in Harry Potter’dan sonra özellikle birbirinden farklı rollerde oyunculuğunu göstermeye çalıştığını biliyoruz. İngiliz aktörü, son 3-4 sene içinde ‘Kill your Darlings’, ‘A Young Doctor’s Notebook’, ‘Victor Frankenstein’ ve ‘Sihirbazlar Çetesi’ gibi farklı janralardaki sinema ve TV projelerinde izledikten sonra Radcliffe’in çabasına ve yeteneğine hayran olmamak elde değil. ‘Köstebek’te ise görev icabı beyaz ırkın üstünlüğünü savunan neo-nazi bir kimliğine bürünen FBI ajanı rolündeki aktör, karakterin yaşadığı tüm sıkıntı ve rahatsızlıkları mimiklerinden vücut diline kadar abartıdan uzak ve samimi bir şekilde yorumluyor. Sevdiğimiz kadın oyunculardan Toni Colette’in de yer aldığı yapım, nefes kesen sahneleri ve dikkate değer oyunculuklarla haftanın öne çıkan filmlerinden.