İnsanların ve toplumların hayatlarında kırılma anları vardır. Gidişatın radikal şekilde değiştiği. “ Falling Down” filminde Michael Douglas’ın trafikte bunalıp arabasını bırakıp yürümeye başlaması ve birey olarak tüm haksızlıklardan hesap sormasıyla devam eden filmde olduğu gibi, sıradan birey maruz kaldığı haksızlıklar sonunda sisteme olan inancı yitirir ve kendi hakkını zorbalıkla tesis eder. Ya da “ Genç Hitler –Max” filminde olduğu gibi ressam olmakla politikacı olmak arasında bocalayan gencin kendi yaptığı konuşma sonucu öldürülen adamın buluşmaya gelmemesi sonucu politikayı seçip dünyanın kaderini değiştirdiği gibi.
Ülkemizde son yıllarda artan taraftarlık fetişizmi yukarıda yazdığımız örneklerin eşiğine gelmiş durumda. Geçen hafta bir genç öldürüldü. Genel kanının tersine Türkiye’de taraftarlar 3 Temmuz’dan çok önce bölünmüştü. 3 Temmuz bu bölünmeyi bir üst seviyeye taşıdı. Artık hesaplaşma somut bir olgu üzerinden yapılmaya başladı. Daha önce üçe dörde bölünmüş olan ortam ikiye bölündü. Bu süreç inanılmaz kötü yönetildi. “Belki de istenen buydu. “ Verilen , verilmeyen mahkeme kararları, TFF nin icraatları sonunda bu iş kan davasına doğru gidiyor. Bu noktadan itibaren alınacak hiçbir karar da kimseyi tatmin etmeyecek. Bana sorarsanız Türkiye de futbol dosyası kapandı. Çünkü her hata 3 Temmuz referansı ile açıklanacak, her başarı diğeri tarafından itibarsızlaştırılacak.
Şenol Güneş “ Bu ülkeyi PKK bölemedi ama futbol bölecek” derken haklıydı. Bu tartışma dışarıdan tedbirlerle, inandırıcı olamayan kişilerin çağrıları ile çözülmez. Bu işin çözümü için radikal çözümler lazım. Mesela futbolun SPSL düzeyinde bir sene ertelenmesi, ya da futbolun yönetici , futbolcu , çalıştırıcı düzeyinde bir hafta basına kapalı toplantı yaparak tüm taşlarını tribüne oynamadan dökmesi ile alınacak ortak kararlardır.
Şu an yapılan ise üstünden zaman geçerse bu ülkede her şey unutulur politikasıdır. Tanpınar’ın dediği gibi “ Şark bekleme yeridir.” Yeterince beklersen her şey unutulur bu topraklarda.
Ben artık oynanan oyuna futbol bile demeye çekiniyorum. Gün geçtikçe soğuyorum. Ne izlemek, ne konuşmak ne de görmek istiyorum.
Üzülerek izliyorum ki bu topraklar kendi kültürüne ters şekilde sadece kazanarak var olacağına inanmaya başlamış. Barış mesajı verenler bile kazanmak kelimesini kullanıyor. Ben kendi adıma bu ortamda kaybeden olmayı seçiyorum. Haklı olmaktan çoktan vazgeçtim, artık kazanma isteği de duymuyorum. Sonunda kazanmak daha da büyük düşmanlıklar doğuracağı bu ortamda ben kaybedeceğim.
Eğer illa bir kazanç olacaksa tek çabam bu cendere’den kurtarılacak ruhlar olsun Kamil.