Doping’in kökeni üzerine

Yıllardır doping sorununa yanlış yerde çözüm arıyoruz.

Nedim Murat GÜR


Yanlış yaparken geçen zaman iyi niyetli bir emek olarak kutlanabilir belki ama gerçeklerden uzaklaşmamızdaki sorumluluğu da aynı oranda almalıdır. 

Dopingle mücadele ederken, genelde ödüle doğru bakıyoruz. Olimpiyat şampiyonlarının, dünya rekortmenlerinin aldığı altınlar, evler, ün, şan ve şöhret üzerinden sebepler buluyoruz. Oysa doping alındığı anda henüz bir kazanç yoktur elde. Daha başlamamış bir yarış vardır. Dopinglilerin de diğerlerinin arasına karışacağı bir yarış. Birazdan kanında dolaşan kimyasal eşliğinde seyircilerin önüne çıkacak ve o da tıpkı diğerleri gibi yarışacak. Kazanmayı hayal ederek ve yakalanmamayı dileyerek. 

Dolayısıyla doping bir arzdır. 

Talebe bakmadan arzı anlayamayız.
Talep biziz. Biz seyirciler.
Yetinmeyen, doymayan, iç sıkıntısına çare bulamayan bizler.
Biz çok sıkılıyoruz ve asla tatmin olamıyoruz. 
Bizi artık isteklerimiz değil, sıkıntımız belirliyor. 
Sıkıntı, Dünya üzerinde kara bir bulut gibi duruyor. 
Canımız sıkılacak diye ölüyoruz korkudan. Çareler arıyoruz, neler neler yapıyoruz kurtulmak için ama fayda etmiyor. Çünkü can sıkılmasın diye yapılanlar sıkıntıyı almaz, sıkıntıdan pay alır. Sıkıntı yaptığına da bulaşır, paylaşılır. Paylaşılınca büyür bu meret. İşte bu yüzden kurtulmak için her seferinde daha fazlasını isteriz. Tıpkı uyuşturucu gibi. 

Değilmi ki bu Dünya her Allah’ın günü bizi ezip posamızı çıkarıyor. Tek düze hayatlar ve berbat anlardan oluşan geniş bir koleksiyonumuz var. Öyleyse elimize geçen ilk ve tek fırsatta büyülenmeliyiz. Televizyon’un karşısına geçip, bizi saran sıkıntıyı fırlatıp atmalıyız üstümüzden. 

Sporcular… Ne yapsalar acaba bizim için? 
Mesela birisi çıkıp Boğaz köprüsünden atlasın, ilk gün alışır, ikinci gün sıkılırız.
Bir başkası, Everest’e koşarak çıksın şaşırmayız.
Fransa bisiklet turu her ay yapılsın, Londra maratonu her gün koşulsun, valla isteriz. Barcelona’nın her gün maçı olsun izleriz. Yeter ki sıkılmayalım.
 
Sonsuz sıkıntımızı hafifletmek için yıllardır bu çocukların ellerindeki tek şeyi, yani yeteneklerini hesapsızca tükettik. Onların yetenekleri bizim sıkıntımızın mezesi oldu. 
Sakın ses çıkarmayın, onlar ülke için, vatan için, bayrak için, forma için oynadık sansınlar. 
İşin aslı; Parasını verdik kardeşim oynasınlar. Oynadılar ama yetmedi, bizi kesmedi. Biz doping istiyoruz. Ağızları köpüre köpüre yüz metreyi beş saniyede koşsalar aldırmayacağız.

Sporcu değil onlar kurban. Sıkıcı hayatlarımızın diyetini ödemekle yükümlüler. 
Saflığımızı kaybedeli çok oldu. O günden beri de hiçbir oyunun saf haliyle yetinmiyoruz. Akdeniz oyunlarını seyretmiyor, ama Olimpiyatları bekliyoruz. U20 maçlarına gitmiyor ama yeni sezonu iple çekiyoruz. Hele bir sezon başlasın. Hele Salih Uçan her maç kemikleri kırılana kadar, ciğerleri sökülene kadar, yüzündeki çocuk gülümsemesi kaybolana kadar parçalasın kendini o zaman belki izleriz. Biz; her koşuda rekor, her maçta galibiyet, her sezonda kupa isteriz.

Talep saflığını kaybettiği gün, doping doğdu. Yakında belki serbest kalır. Daha sırada robotlar var, sıra onların. Siz daha sıkılın.