Bir avuç puan için

Bate serisinin rövanş maçı bitmek bilmemişti. İstanbul'daki Plzen karşılaşması ise karabasan gibiydi, hatırlayınca bile içi sıkılıyor insanın. Ligde kaybedilen bir çuval puandan sonra, hele de gündüz matinesinde Galatasaray kazanmışken, Antalya'da bir anda dehşetengiz kalitede bir Fenerbahçe beklemiyorduk elbette.

Nitekim erken gelen Salih golü, ardından karşı kaleye gitmeyi askıya alan Fenerbahçe, Tita'dan zorla yenen gol, korner, Gökhan Gönül'ün klasikleşen ön direkten tavşan çıkartma hareketi, ikinci yarıya serpiştirilen bir avuç pozisyon ve kazanılan 3 puan ile özetleyebiliriz karşılaşmayı.

STOCH, KRASİÇ, KESİMAL...

3 puan mühim, hele Antalya gibi ligin kalburüstü takımlarından birinden kaptıysanız puanları daha da mühim. Velhasıl ligin boyu kısalmışken biz de Fenerbahçe'den keyif veren futbol beklentimizi artık gelecek sezona bırakabiliriz.

Bu sezonun sonunda yürüdüğü üç kulvarda her şeyi kazanabilir Fenerbahçe, hepsinden eli boş da dönebilir. Ancak hocaya, artık kulübeye dahi sokmadığı milyonlarca euroluk Stoch'un, Krasic'in, Kesimal'ın akıbetlerini şimdiden sormak lazım, sonuçlardan bağımsız...

Bugün "onsuz olmuyor" diye kıvranılan Webo, sakatlanınca yürekleri ağza getiren Belözoğlu devre arasında geldiler takıma. Tıpkı ilk devre neredeyse perte çıkacak Hasan Ali'nin yardımına Ziegler'in yetiştiği gibi. Kocaman günün birinde sezon başını planlarken ne düşündüğünü, sonra neden sezon başı gönderdiklerine daha sonra ihtiyaç duyduğunu, Webo gibi bir adam lazımsa neden sezon başında alınmadığını, madem Sow-Kuyt-Webo üçlüsü kafasındaki ideal tertipti, o zaman neden Krasic'i aldığını, Stoch'u neden satmadığını anlatırsa herkes rahat edecek.