'Kifayetsiz muhalefet mi?'

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, 'Külliye'ye giden CHP'li' iddialarının yalan haber çıkması sonrası CHP'deki üst düzey yöneticilerin hiçbir şey olmamış gibi davranmasıyla ilgili önemli tespitlerde bulundu. Bağlı, 'Pek çok kimse bu mizansenden sonra bahse konu partiye ait üst düzey yöneticilerin milletin içine çıkamayacağını sandı, zira normal bir insanın aklının alacağı bir iş değildir. Siyaset gündeminin en hararetli konusu olması gereken bir durum var ama öyle olmadı' dedi.

İşte Prof. Dr. Mazhar Bağlı'nın star.com.tr'deki Açık Görüş bölümü için kaleme aldığı 'Kiyafetsiz Muhalefet mi?' yazısı:


CHP Genel Başkanı’nın biçtiği role göre “medyanın yeni amiral gemisi” olan bir gazetedeki önemli(!) köşe yazarlarından birisi geçenlerde kendi köşesinde özetle, CHP’de önemli bir konuma sahip olan birisinin, CHP Genel Başkanlığı’na aday olma konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeye gittiğini ve bu konuda da sağlam delillerinin olduğunu yazdı.

Daha sonra bir programda konu kendisine sorulunca da CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Ben şaşırmadım efendim. Doğrudur… CHP’yi nasıl dağıtırız diye çalışan ekipleri var. Arkadaşlarıma, partililere söyledim. Adamlar tutuldu, paralar verildi. Biz bunu gayet iyi biliyoruz. Akıl var, mantık var. Başka işin mi gücün mü yok? Erdoğan, CHP’yi dağıtmak için elinden geleni yapıyor. Devletin en kilit noktasındaki isimleri devreye soktuğunu biliyorum. Okuduğumda ‘Doğrudur’ dedim. İsim vermek istemiyorum.” demişti.

Daha sonra da bu iddianın büyük bir yalan olduğu anlaşıldı. Bu durumun parti içi bir çatışmaya matuf olduğu söylendi ve konu kapatılmaya çalışıldı. Oysa pek çok kimse bu mizansenden sonra bahse konu partiye ait üst düzey yöneticilerin milletin içine çıkamayacağını sandı ve hatta bu olayın bir milat olacağı konuşuldu. Zira normal bir insanın aklının alacağı bir iş değildir. Siyaset gündeminin en hararetli konusu olması gereken bir durum var ama öyle olmadı. Kendi kendisine iftira eden parti yine haklı çıktı, suçlu iktidar oldu.

YOK EDİCİ NİHİLİZM

Görülen o ki bu olaydan sonra da ne parti içi bir tartışma olur ne de bu yalandan dolayı kimsenin yüzü kızarır. Hatta konunun bizzat kendisi tarafından kurgulanan bir tezgah olduğunu söyleyen kişinin bile bu konuda yalan söylemeye devam edeceğini hep birlikte göreceğiz.

Zaten benim de bu yazıda üzerinde durmak istediğim konu bu olayın detayları ve kimin hangi yalanı ya da tezgahı kurarken nasıl bir siyasi ikbal hedeflediği değildir. Aksine bu olaydan hareketle ana muhalefet partisi ve lideri tarafından siyaset teorisinde ve kurumunda karşı karşıya olduğumuz bir “yok edici nihilizmi” nasıl temellendirdikleri ve bunun ülkeye ve bize maliyetinin ne olacağını tartışmaktır.

AK Parti çevrelerinde, benim de içinde bulunduğum zamanlarda bizzat müşahede ettiğim bir husus vardır: AK Parti seçmeni ve merkez teşkilatı, karşılarında kifayetsiz, yalancı, tutarsız ve sürekli gaf yapan bir rakibin olmasını siyasi rekabet açısından bir avantaj gibi görmektedir.

Hemen hemen her gün bir pot kıran, ne dediğinin farkında olmayan, cehaleti pişkince savunan ve hatta bunu bir meziyet olarak gören bir muhalif doğal olarak insana keyif veren bir rekabet ortamı oluşturabilir. Muhatabınız yalan söylediğinde ve siz de onun yalan söylediğini somut olarak kanıtladığınızda sadece rakibinizi yenmiş olmuyorsunuz, aynı zamanda kendi doğruluğunuzun da farkına varıp mutlu oluyorsunuz. Ama siyasi rekabet açısından AK Parti’nin bunca zamandır CHP’ye karşı elde ettiği başarılardan böyle bir mutluluk halesi oluşturduğunu ya da oluşturabildiğini düşünmüyorum.


YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ