1
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle;
Şahsıma tevcih edilen fahri doktoradan dolayı Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'ne şükranlarımı sunuyorum. Akademik yılın üniversitemizin tüm mensuplarına, hocalarımıza ve öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Üniversitemizin tüm mensuplarını bu güne kadarki emeklerini ve başarılarından dolayı kutluyorum. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nin çok ciddi denilecek bir yere gerdiğini görüyorum. Üniversitemizin düzenlediği kültürel ve akademik programlar, uluslararası etkinlikler, şehrimizin tanıtımına, sosyal hayatımızın canlanmasına önemli katkılar sağlıyor. Ben burada desteği anıl teri olan herkesi gönülden kutluyorum. Bu yıl uluslararası Mehmet Akif Ersoy Bilim ve Sanat Ödüllerini çok çok önemli görüyorum. Üniversitemizi kurarkan belki birileri o zamanlar her yerde üniversite açılıyor dendiği zaman ben farklı düşünüyordum. Her ilimizde bir üniversite olmasının öğrenciyi buralara çekmek değil; tam aksine bilimi yavrularımızın, gençlerimizin ayağına götürme noktasında önemli olduğuna inanmıştım ve bunu da biz başardık. Başbakan olduğum dönemde bunun başarılmış olması da benim için ayrı bir mutluluk sebebidir.
İnşallah yarın ülke tarihimiz açısından son derece anlamlı ve önemli bir günü idrak edeceğiz. Yarın İstiklal Marşımızın kabulünün 95. yıldönümü. İstiklalimizin sembolü, Kurtuluş Savaşımızın adeta manifestosu olan marşımız 1921 tarihinde TBMM'de büyük bir coşku ve heyecanla kabul edildi. İstiklal Marşımız hem lafzı hem ruhu itibarıyla gerçek bir bağımsızlık beyannamesidir. Hangi şartlarda yazıldığı anlaşılmadan ruhu da manası da kavranamaz. Mehmet Akif şair kılan sır onun hayatında gizlidir. Mondros Mütakeresi'yle başlayan süreçte kurulan Büyük Millet Meclisi iki farklı cephede mücadele veriyordu. Meclis uzun yıllardır süren savaşların getirdiği yorgunluğa ve sıkıntıya rağmen milletimizi işgalcilere karşı örgütlemeye çalışıyordu.
Böyle bir dönemde İstanbul'da hareket alanı kısıtlanan Mehmet Akif, milletin kurtuluş mücadelesinde yer almak için Anadolu'ya geçmişti. İstanbul'da Akif'i rahatsız eden husus belli çevrelerin Amerikan mandasına umut bağlamalarıdır. Gazi Mustafa Kemal, hareketin manevi cephesini güçlendirmek için Mehmet Akif'i Ankara'ya davet etti. Mehmet Akif'e Ankara'da Encümen-i İrşad ve Heyet-i Nasihat'te görev verilmişti. Şehir şehir dolaşarak Sevr'i anlatmıştır. İstiklal Marşı yarışmasının ilan edildiği günlerde Akif, davasını Kastamonu'da anlatmakta meşgüldü.
Marş için ödül düzenlemesinden hoşlanmayan Akif, bu işin içinde yer almak istemez. Yakın arkadaşı Hasan Basri Çantay, Hamdullah Suphi Bey'in özel ricasıyla Akif marşı yazmayı kabul ediyor. Bu amaçla Taceddin Dergahı'na kapanıyor ve 10 gün içinde şiiri bitiriyor. Konya Milletvekili Hafız Bekir Efendi o günleri şöyle anlatır. Üstad bir gece kalkar ve duvarlara 'Ben ezelden beri hür yaşarım' mısrasını yazar. Ben sabah kalktığımda üstadın çakısıyla duvara kazırken gördüm" Bu marş her mısrası alkışlarla kesilerek coşkuyla, göz yaşları içinde kabul edilir. O gün Akif'in marşını en ön sırada alkışlayarak dinleyenlerden biri de Gazi Mustafa Kemal Paşa'dır.
Gazi Mustafa Kemal "İstiklal Marşı'nda büyük manası olan mısralar vardır. 'Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal'. Benim bu milletten umut bağlamasını istediğim mısralar bunlardır. Akif vatanını imanla sevmiş bir insandır. Ben özellikle gençlerimizin Mehmet Akif'i çok iyi tanımalarını, onun hayatını, kabullerini ve reddiyelerini çok iyi tahlil etmelerini tavsiye ederim. Hatta Safahat'ı başınızın altında, hatta yastık altında çok iyi değerlendirmenizi özellikle istirham ederim. O gün Akif'in karşısında kimler dikilmişse, bugün de aynı şekildedir. Mehmet Akif dün kimlerle mücadele etmişse biz de aynı zihniyetle mücadele ediyoruz. Mandacılığı kartuluş olarak görenler mevcutta bugün de aynı anlayışı sahiptirler. Aradan 100 yıl geçse de bu zihniyet değişmemiştir. Birileri taşeronluk yapmayı, başka ülkelerin nüfus ajanı olmayı bize akademisyenlir, gazetecilik diye yutturmaya çalışıyorlar. Bizim hocalarımız vatanseverdir, milliyetperverdir, onların önünde biz eğiliriz. Ama bunlar batıya karşı alabildiğince ezik, doğuya ve kendi milletine karşı ise küstahtır. Bu kesimlerin yaşadıkları tam anlamıyla bir vatansızlık sendromudur. Teröre destek veren sözde aydınlarda da batı başkentlmerinin ağlamak duvarına çeviren kimi siyasetçi ve paralel ihanet çetesinde bu hastalığı görürsünüz.