Anneye bağlanma ve bütünleşme…
Konuyu açıklamadan önce; bugün psikiyatrinin en önemli kuramlarından biri olan bağlanma teorisinden bahsetmek yerinde olacaktır. Bu teoriye göre; bağlanma örüntüleri doğumdan itibaren ilk olarak anne ile başlar. Her canlının ihtiyaç duyduğu bir duygu olan bağlanma; ten veya beden teması, koklama, görme, tatma, duyma gibi duyusal algılar, sevgi veya korku gibi duygularla, düşüncelerle ve anılarla ya da konuşa gibi farklı etkenlerle şekillenir.
Bilindiği üzere, anne karnındaki bebek, annesinin psikolojik durumundan, konuşmasından, karnına temasına kadar etkilenmekte ve tepkiler vermektedir. Annenin üzüntü, stres, mutluluk, kaygı gibi her ruh hali bebek tarafından hissedilir. Doğumun hemen sonrasında bebek ile anne arasında kurulan ten ve göz teması çok önemlidir. Meme emme, çocukta yakınlık ve güven duygusunun temelini oluşturur. Böylece bebek ilerleyen yaşantısında daha sağlıklı ilişkiler kurabilir. Tersi durumlarda ise bebek, annesinden aldığı olumsuz enerji nedeni ile kendini huzursuz hisseder. Zamanla umutsuz ve güvensiz bir birey haline gelir.
Göz teması ile ilgili yapılan deneysel bir çalışmada bebeklerini emziren annelere göz maskesi takılmış ve bebeklerin bu durumda daha az süt emdikleri ve huzursuz oldukları görülmüştür. Çocuk için bir nevi hayatta kalma içgüdüsü olan bağlanma duygusu, temel olarak ebeveynlerinin davranışı ile şekillenir.
Çocuklarınıza sarılın!
Sevgi, erken çocukluk döneminde temeli atılan ve yeri asla başka bir şeyle değiştirilemeyecek bir duygudur. Çocukların yetişkin hayatına da etki eden bu duygu, temelinde anne sevgisi ile şekillenmektedir. Bu anlamda emzirmek, çocuğun ihtiyaçlarını mutlaka yerine getirmek, bu bağın kurulabilmesi için önemlidir. Böylece; sevgi ile büyüyen çocuklar, hayata daha sağlam adım atabilir ve daha sağlıklı ilişkiler kurabilirler.