Mutlu ve huzurlu olduğumuz, işlerin tıkırında gittiği zamanlar hiç aklımıza gelmeyen bir soru: “Neden ben?” “Bunu hak edecek ne yaptım? Neden hapiste değilim, hastanede değilim, yoğun bakımda değilim? Neden evim var, neden arabam var? Neden?” Ancak başımıza en ufak bir bela bir musibet, bir felaket geldiği zaman, elimizdeki nimetlerden mahrum kaldığımız zaman isyan dolu bir soru: “Neden ben?”
Kendi hakkınız gibi görmeyin
Bu tip sorular ancak çıkarcı, menfa atçi tiplerin işidir. Allah onlara verince kulluk ederler, kısınca isyana başlarlar: Bir de iyiliği kendi hakkı olarak görüp sanki Allah’ı kendilerine iyilik ve ihsanda bulunmaya mecburmuş gibi görenler var. Dindar olunca kötülük gelir derler ve dinden uzaklaşınca da zengin, varlıklı olacaklarını sanırlar: “Onlara iyilik, bolluk geldiğinde: “Hâ işte bu bizim hakkımız! Kendi becerimizle bunu elde ettik!” derlerdi. Eğer kendilerine bir kötülük gelirse onu, Mûsa ile beraberindeki müminlerin uğursuzluklarına verirlerdi. Dikkat edin, iyiliği olduğu gibi kötülüğü de yaratmak, ancak Allah’ın kudretiyledir fakat onların çoğu bilmezler.” (A’raf, 7.131)