İBRET VERİCİ MENKIBELER (01.07.2016)

Vaktiyle bir zât, Resûl-i Ekrem Efendimiz’i(sas) rüyâda görmek istermiş ancak bir türlü görmek nasip  olmazmış. Muhakkak bir yolu vardır diyerek itibar ettiği ârif-i billah bir zât-ı şerîfe gidip derdini anlatmış ve bu Allah(cc) dostundan tavsiye istemiş. Ârif-i billah olan zât-ı şerîf kendisine müracaat eden bu adama şöyle tavsiyede bulunmuş: 

“Oğlum! Çarşıya alışverişe çık. Cuma akşamı yemek üzere lakerda, turşu ve çokça tuzlu balık al, onları bir güzel ye, namazı kıl ve su içmeden yat!...  
O zât da bu veliyyullahın tavsiyesine uyarak dediklerini yaparak rüyasında Efendimiz’i(sas) görmek üzere yatmış ancak sabaha kadar rüyasında dereler, çeşmeler, pınarlar görüp onlardan kana kana sular içmiş.
Sabah uyanınca hemen o ârif zâta giderek gördüklerini anlatmış:
“Efendi Hazretleri! Dediklerini harfiyen yerine getirdim ancak Hazret-i Resûl'ü(sas) rüyamda göremedim! Sabaha kadar harâretten rüyamda çeşmelerden, pınarlardan su içtim durdum. Hâlâ harâretten yanıyorum. Bu ne hâldir?” diyerek hâlini arz edince o veliyyullah şu ârifâne cevâbı vermiş:
“İşte tuzlu balığı yiyince suya nasıl iştiyâkın artıp sabaha kadar su gördünse, Resûlullah'a da öyle yanmalısın ki, mübârek cemâlini müşahede edebilesin...”