Küçük bir karınca kalemin kâğıt üzerine bir şeyler yazdığını gördü. Bu durumu gidip diğer karıncalara şöyle anlattı:
“O kalem kâğıda fesleğen, susam, gül gibi şaşılacak şeyler yazdı.”
Karıncanın biri dedi ki:
“O yazma sanatını yapan kalem değil parmaklardır, bu kalem o işi yapmakta esas değil, araçtır. İşi yapanın kullandığı kalemdir ancak işi yapan kalem değildir.”
Üçüncü karınca “İş ne parmaktan ne de kalemden gelmektedir. Asıl işi yapan koldur. Çünkü zayıf parmaklar kolun kuvvetiyle kalemi tutar ve yazar.” dedi.
Karıncalar arasındaki bu tartışma uzadı gitti. En sonunda karıncaların kralı bu tartışmayı duydu. Bu kral anlayışlı ve zekiydi. Karıncalara dedi ki:
“Bu hüneri sadece dış görünüşten ve suretten bilmeyin.”
Suret, görünüş; elbise gibidir, o cansızdır, akılsızdır ve hareket etmez. Allah’ın(cc) lütfu ve ihsânı olmayınca da akıl ve gönül cansız kalıp yolunu şaşar, her gördüğünü sadece suretten ibâret zanneder.