Yaşayan en saygın aktörlerden biri olan Kingsley, sektörün hâlâ en değerli ve örnek alınan isimlerinden biri. Kraliçe 2. Elizabeth tarafından “Sir” unvanı verilen Ben Kingsley ile Zemeckis’in baş döndüren filmini konuştuk.
MEZİN DEDEYİ
İngiltere doğumlu Sir Ben Kingsley Hint asıllı bir baba ve İngiliz bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Asıl ismi olan Krishna Bhanji, yabancı bir isim olarak oyunculuğunun önüne geçmesin diye Ben Kingsley adını kullanmaya başlamış. Kingsley soyadını almasının sebebi ise, bir zamanlar baharat kralı olarak anılan dedesine gönderme yapmakmış…
Sizi bu filme çeken ne oldu?
Peki, başarınızı neye borçlusunuz desek? Biraz klasik bir soru ama her zaman sizin gibi isimlere sormak da kısmet olmuyor.
HEP EZBERLERİM
Filmde, sanatı için her şeyini riske atan bir sanatçı söz konusu. Bunu kendinizle bağdaştırabiliyor musunuz?
Filme hazırlanmak için özel bir şeyler yaptınız mı?
Biraz olağan gelebilir ama bir röportaj veren hangi genç aktöre de sorsanız benzer dürüstlükte yanıtları alabilirsiniz. Ben de dürüst olmayı seviyorum. Her zaman repliklerimi ezberlerim. Sette kimseyi hayal kırıklığına uğratmayı sevmem. Hep böyle çalıştım. Bir adamın ne söyleyeceğimi öğrenmesi, yeni dünyasını yeni kelimelerle keşfetmesi, özellikle de Papa Rudy’nin öğretmenliği göz önüne alındığında, onun kim olduğuna dair size net bir tablo çizer. O yüzden saatlerce teker teker tüm sözlerimi ezberlerim. Bugün de bunu diğer bir filmim için yapıyorum.
Filmi izleyince ne hissettiniz?
Filmi izlerken, Robert’in dehası daha da göze çarpıyor. Robert, bizi karakterlerimizin içine bir terzi titizliğinde oturttu. Teknik anlamda da o kadar başarılıydı ki, o iki kule arasındaki yürüyüş sahnesini izlerken vertigo hissine kapıldım. 3D film yapımcılığı çok zor bir iş. Filmin hikâyesi, ritmi sizi öyle bir sarıyor ki üç boyutlu olduğunu unutuyor, içine giriyorsunuz. Sirkteki düşüş sahnelerinde yere çarpacak gibi hissediyorsunuz.
11 Eylül, filmde hiç anılmasa da bir şekilde ikiz kuleler dolayısıyla hep akla geliyor?
O kuleler herkes için yürek burkucu oldu. Başka bir yönetmen olsa bize sürekli “beyler, o kuleler artık orada değil” derdi ama Robert bize bunu hatırlatmadı. Filmin bize verdiği duygu da tam olarak bu oldu.
“Çocuklarım benden şanslı”
Ben oyunculukla ilgilendiğimde ailem bana destek olmuştu. İki oğlum, oyunculuğu seçti; Ferdinand ve Edmund! Onlarla inanılmaz gururlanıyorum. Oyunculuğa yönelmeleri yanında bir de başarılı olduklarını görünce ister istemez bunun genetik olduğunu düşünüyorum. ‘İşte bunlar benim eserim’ diyebilmek o kadar güzel ki… Ben, ailemi bir oyunlarıma davet ettiğimde, oyundan hemen sonra yorumlarını soramazdım. Biraz zaman geçmesini beklerdim. Bu da bana biraz eziyet verirdi açıkçası.
Ama şimdi ben çocuklarıma aynı şeyi yapmıyorum. Sahneden indikleri an yanlarına gidiyorum, kaburgalarını kıracakmış gibi sarılıyormuşum onlara (gülüyor). Tepkimi hemen alabildikleri için bence çok şanslılar.
“Müziği bırakma!”
Kingsley’in 1960’larda beraber çaldığı grubu varmış. Hatta bir barda grubuyla verdiği performans sonrası Beatles üyeleri John Lennon ve Ringo Starr kulise gelip onu bu işten vazgeçmemesini söylemişler. “Sözleri bugün bile kulaklarımda; Eğer müzikten vazgeçersen, hayatının sonuna kadar bunun pişmanlığını yaşarsın.”
“Beş yaşımdan beri oyuncu olmak tek hayalimdi”
Sir Ben Kingsley, oynadığı Gandhi filmindeki Mahatma Gandhi rolü ile en iyi erkek oyuncu dalında Oscar dâhil olmak üzere pek çok ödül kazandı. Bu ödül sonrasında ise en çok tanınan İngiliz aktörler arasına girdi. 50’den fazla film, TV programında rol aldı. Pek çok belgeselin karizmatik seslendiricisi oldu. Kingsley, çocukken ailesiyle bir İtalyan filmi izlemeye gitmiş. Filmin başrolündeki çocukla aynı yaştaymış. Film boyunca kendini o perdede hayal etmiş. Filmden çıkarken salonun sahibi onu kollarına alıp havaya kaldırmış, başrol oyuncusu çocuğa çok benzediği için herkese gösterip
“Bakın, küçük Peppito! Burada” demiş.