Suicide Squad: Kötü Olmayan Kötüler

Başak Bıçak
basakbicak@gmail.com

Anlaşılan o ki, DC’nin makûs talihini yenebilmesi için öncelikle iyi film çekme hadisesini bir kenara bırakıpkötülemeye hazır eleştirmenleri ikna etmesi gerekiyor. Evet, DC’nin sinemasal yolculuğunun bu haftaki kurbanı Suicide Squad: Gerçek Kötüler ve tüm dünyadaki eleştirmenler ağız birliği etmişçesine filmi yerin dibine sokuyorlar. Peki, gerçekten öyle mi? 

Tepkiler abartılı
Suicide Squad gösterime girmeden önce yükseltilen beklenti, hüsranla sonuçlandı. Rekor kıran açılış rakamlarına rağmen yapılan yorumlar DC’nin en kötü uyarlaması olabileceği yönünde…Yine de Suicide Squad’ın günah keçisi ilan edilme durumunun abartılı olduğunu düşünüyorum.Böyle yazınca filmi çok beğendiğimi düşünebilirsiniz. Bilakis, yönetmenlikten, kurguya hatta senaryoya kadar problemleri olan bir yapım. Ancak filmin bütününe baktığımızda 'eğlence vaadini' yerine inanıyorum. O halde sorun ne? Öncelikle herkesin de dile getirdiği gibi Joker’in filmde göründüğü süre mevzuu… Benim burada takıldığım, Joker’in yokluğunu karşılayabilecek bir karakterin olmaması. Margot Robbie’nin canlandırdığı Harley Quinn karakteri hikâyenin sürükleyici karakteri olarak yetersiz kalıyordu. Deadshot bunun için daha uygun olabilirdi ama Will Smith’in başarılı performansına rağmen seyircinin daha güçlü ve vahşi bir karakter aradığını hissetmek zor değil. 
Senaryo boşlukları var
İkinci problem; Warner Bros’un, filmin 13 yaş sınırında kalması isteği yüzünden yönetmen David Ayer’den yeniden çekim istemesi ve bu yeni sahnelerin eklemlenmeye çalışılması sırasında ciddi senaryo ve kurgu boşluklarının oluşması… Hemen herkesin fark edebileceği şekilde yapılan montaj hataları elbette tek başına yönetmene yüklenemez çünkü bir noktadan sonra yönetmenin inisiyatifinden çıkmış bir iş için fazlasını beklememek gerekiyor. 
Nerede kaldı delilik?
Üçüncü sorunsa, çizgi romanda yaratılan karanlık evrenden ve kötücül karakterlerden daha iyimser bir dünyayla karşılaşmış olmamız. Filmin açılışında tam bir psikopat gibi tanıtılan karakterlerin bir anda birbirlerine dostlukla bağlanıp, 'kutsal aile' formuna girmeleri. Ve bundan da mühimi, onca çatışma ve aksiyon sekansına rağmen tek bir kişinin bile burnunun kanamamış olması. Sen en kötü ol, deli ol, yapamayacağın hiçbir şey olmasın ama boynuna bir bomba yerleştirilip haydi ülken için mücadele et dendiğinde beş dakika içinde bir Batman, bir Superman duygusallığına gir, savaşırken bile kansız, pirüpak dövüş! Nerede kaldı delilik, sertlik?
Joker'in performansı iyi
Gelelim 'Gerçek kötüler'imizin karşısına çıkarılan 'en kötü'ye! Tamam, kabul, doğaüstü olması nedeniyle Enchantress isimli cadı karakterimiz ürkütücü görünüyor. Fakat Cara Delevingne o role olmuş mu hiç? Kızcağızın yüzü bu kadar yumuşak hatlara sahipken korkmamızı nasıl bekleyebilirsiniz, hele ki o oyunculukla! Peki, filmin neyini sevdim? Açık ara Harley Quinn’ini! Margot Robbie’nin rolüyle bütünleşip filmi eğlenceli kılan karaktere dönüşmesini. Görsel dilini ve karakterlerin deliliklerine uygun renk skalasını. Muhteşem müzik seçimlerini. Joker’i canlandıran Jared Leto’nun performansını. (Joker temsili açısından daha 'güçlü' ifade edilebilirdi ama görsel açıdan iyi bir Joker yaratılmış bana kalırsa) Ve elbette filmin düşmeyen enerjisini…Özetle Suicide Squad, Batman v Superman’in düştüğü basit hatalara kurban giden bir film fakat BVS’nin karanlık atmosferinden uzak ve mizah dozu yüksek olduğu için eğlendirme ihtimali daha yüksek. Gidin ve kararı siz verin.