Hayattan müziği alın, geriye ne kalır ki?

EMİNE BIYIK
emine.biyik@aksam.com.tr

İlk konserini dinlediği ve müzisyen olmaya karar verdiği sinema salonunda klip çeken Ogün Sanlısoy’la buluştuk. Müziğin insan hayatı için vazgeçilmez olduğunu söyleyen Sanlısoy, “Klipler dönmesin, reklamlarda, eğlence programlarında müzik olmasın, taksiciler radyo açmasın, radyolar şarkı çalmasın… Var mısınız böyle bir şeye? Yemin ediyorum aklınızı yitirirsiniz” diyor. İşte “Hayattan müziği alın, geriye ne kalır ki?” diyen Ogün Sanlısoy’un AKŞAM Pazar için anlattıkları…  

BİR AN BİLE VAZGEÇMEDİM

Kocaeli’nde büyüdüm. Babam subaydı Çocukluğum askeri üste geçti. Lojmanda kalıyorduk. 10-11 yaşında göç ettiğim, çocukluğumun geçtiği topraklara 35 yıl sonra klip çekmek için döndüm. Bir çocuk için masalsı bir yer… Koca koca binalar yok, evlerin çoğu prefabrik. Yolda araba göremezsiniz, her yere bisikletle gidiyorsunuz. Basketbol sahaları, piknik alanları, bowling ve bilardo salonları… Bir çocuk başka ne ister ki? İçim, aklım hep oradaydı. Düşünürdüm ‘Bir film çekilse nasıl olur?’ diye… Sonra albüm çıktı, iki klip çektik. Bir klip daha gündeme geldi ve orada çekmek istedim. Hikâyeye çok uygun bir mekândı. Yönetmenliğini de üstlenince çok heyecanlandım ama sandığımdan daha zor oldu. Hiyerarşik bir düzen olduğu için, film ya da fotoğraf çekmek öyle kolay değil çünkü. Kâğıtlar, dilekçeler, yazışmalar, izinler… Bu süreç tahmin ettiğimden de uzun sürdü ama bir an bile vazgeçmeyi düşünmedim. 

MÜZİSYEN OLMAYA ORADA KARAR VERDİM

Klipte sinema salonunda çekilen bir sahne var. O sahneyi özellikle o salonda çekmek istedim. Çünkü orası ilk konserimi seyrettiğim yerdi. Barış Manço’yu dinlemiştim. Müzisyen olmaya orada karar vermiştim. Fakat beş-altı yıldır atıl halde olduğunu öğrendim. Komutana “Ne olur açın” diye yalvardım, hikâyesini anlattım. Kabul ettiler. Çekimler başladı. Konseri seyrettiğim noktayı da çok iyi hatırlıyordum. Oraya bakıp “Vay be 35 sene önce burada Barış Manço’yu seyrettim. Şimdi de geldim, klip çekiyorum” dedim. Sahneyi çekerken çok tuhaf duygular yaşadım doğrusu. Bir yandan da ilk yönetmenlik deneyiminin heyecanı vardı tabii… 

DOĞAYA AİTİZ

‘Sen Uyurken’ albümünün masal kitapçığını andırması ironik bir şey. Yani ben şarkılarımla bir hayal dünyasını değil, aksine hepimizin başından geçen yaşanmışlıkları anlatıyorum. Mesela bir şarkımda, “Köklerimi yoldular/Betonla doldurdular/Duyulmaz çığlıklarım/Sen uyurken ben ağlarım” diyen bir ağaç var. Hepimiz güneşi görür görmez hemen kendimizi çayıra, çimene, bir ağacın gölgesine atmıyor muyuz? Hangi sosyal statüde olursak olalım en büyük özlemimiz pikniğe gitmek değil midir?  Biz doğaya ait insanlarız. Betondan ziyade çayıra, çimene, ağaca ihtiyacımız var. İşte şarkıdaki ağaç da “Beni yok ediyorsunuz ama sizin bana daha çok ihtiyacınız var” diyor. ‘Sen uyurken ben ağlarım’ cümlesi ağacın hatta doğanın bir sitemi… Masal kitapçığı esprisi de albüm kapağına koyduğumuz baykuş resminden geliyor. Çünkü doğa uyurken bir tek baykuşlar uyanık kalır ve baykuşlar bilgeliği temsil eder. Pek çok kültürde gizli olan şeylerin simgesidir. Bir de baykuşun hemen ardına düş kapanı koydum. Kötü rüyaların kovulması için kullanılan bir semboldür. Ben ikisini de birleştirip öyle bir motif hazırladım. Kâbuslar bitsin, güzel günler gelsin diye.

Bu iyi haber...

Yavaş yavaş yeni bir şeyler yapmanın zamanı geldi. Belki de yeni bir albüm ya da single, bilmiyorum. Çünkü son dört-beş gündür gitarla oynamaya başladım. Benim çalışma sistemime göre bu iyi haber. Gitar kucağıma oturmaya başlıyorsa bir şeyler gelecek demektir. Benim için şarkı sözü yazma süreci çok sancılı geçiyor. Hani çok nadir şarkım vardır öyle başlayıp hemen bitirdiğim. En kısası 15 günden uzun sürer. Hatta bir kelime yüzünden bir-iki sene sonra biten şarkılarım var. Bazen nakaratını buluyorum, sözler eksik kalıyor. Böyle böyle birikiyor, “Bunlar artık bir albüm kıvamına geldi, yeterince olgunlaştı” dediğimde kayıt aşamasına geçiyorum. 

MÜZİK OLMASA AKLINIZI YİTİRİRSİNİZ

En son ne zaman CD ya da konser bileti aldın? Şarkıyı YouTube’tan bedava indiriyoruz. Konsere ya davetiye geliyor ya da YouTube’tan izliyoruz. Bu adam nereden para kazanacak? Yaşamını nasıl sürdürecek? Zaten telifler doğru düzgün ödenmiyor. Her ay yatan düzenli bir maaşı da yok… Yurtdışında böyle değil. Orada bir sistem var. Amerikalı ya da Avrupalı bir müzisyeninw güvencesi var. 25 yıldır müzik sektörü için uğraşıyorum. Bir ilerleme var mı? Var ama bebek adımlarıyla… Sonra da “Ah! Çok değerli müzisyendi, altın çocuktu, yazık oldu” diyoruz. Altın çocuk aşağı atlamadan evvel değer verseydik ya. Öldükten sonra ne işine arayacak? Hadi hepimiz kapatalım radyoları, Ipone’u, Ipad’i… Müzik dinlemeyelim üç gün. Klipler dönmesin, reklamlarda, eğlence programlarında müzik olmasın, taksiciler radyo açmasın, radyolar şarkı çalmasın… Var mısınız böyle bir şeye? Yemin ediyorum aklınızı yitirirsiniz. O yüzden neymiş, insanların müziğe ihtiyacı varmış.

SANATI SEVİYORUM

Valla benim bildiğim iki iş var; biraz çizim biraz da müzik. Ticaretten anlamıyorum. İhaleden anlamıyorum. İnşaattan anlamıyorum. İhale takip etmeyi bilmiyorum. Öyle altınla borsayla da işim yok. Sanatla uğraşmayı seviyorum. Yani yapsam yapsam bir rock şarkıcılığı bir de yönetmenlik yaparım, daha ne olsun. Bir şey söyleyeyim mi? Uğraştığım iki şey de o kadar zor ki. Çünkü Türkiye’de aileden başlayarak sanata çok değer verilmez. Mesela okulda şahane resim çiziyorsunuz ama evdekiler matematiğin iyi değilse bunu ciddiye almaz. Sanki herkes iktisatçı olmak zorundaymış gibi… Oysaki aile güzel resim yapan çocuğunu resme yönlendirse belki de çok büyük bir sanatçı yetişecek.

KONSERLER İPTAL AMA HER ŞEY SERBEST

Bazen keşke başka bir iş yapsaydım diyorum. En son bomba patladığı gün dedim mesela. Neden mi? Çünkü bomba patlıyor ilk önce konserler iptal oluyor. Oysaki esnaf dükkânını açıyor, insanlar işlerine gidiyor. Konserler iptal ama maçlar, düğünler, doğum günleri serbest. Bu da bizim işimiz. İnsanlar müziği sadece eğlence olarak görüyorlar galiba ama müzik sadece eğlence değil. Ben sanatçıyım, sinir uçlarım açık, daha çok etkileniyorum bu olaylardan ama ben konserlerde göbek atmıyorum, sadece şarkı söylüyorum. Böyle olunca başka bir iş yapsak mı acaba diye düşünüyorsun haliyle.  

RUHUNUZU DA BESLEYİN

Halkın sanata ihtiyacı yok mu? Lafa geldi mi hepimiz Mimar Sinan’ın torunlarıyız. Çık sokağa, üç Türk mimar sor, bir isim bile söyleyemezler yemin ederim. Şimdi bu normal bir şey mi yani... “E halk bunu istemiyor” diyorlar. Sen ver. Bir şeyi yüz kere söylersen ‘yok’u bile ‘var’ edersin. Manav, kasap, market… Bunlar bedenimizi besleyen şeyler. Ruhumuzu besleyen şey ne? Müzik, resim, tiyatro, opera heykel…