Dünyaca ünlü şarkıcı Lara Fabian, 26 Ağustos’ta Çeşme Açık Hava Tiyatrosu’nda sevenleriyle buluşmak için gün sayıyor. Türkiye’nin yaşadığı süreci yakından izlediğini söyleyen Fabian, “Yalnız değilsiniz, beraberiz. Güzel günler bizi bekliyor” diyor.
26 Ağustos’ta tekrar Çeşme Açık Hava Tiyatrosu’nda sahne alacaksınız. Heyecanlı mısınız, Çeşmelileri neler bekliyor?
TANRININ HEDİYESİ
Bir röportajınızda “İnsanların egolarıyla hareket etmeleri çok üzücü” demişsiniz. Siz bu kontrolü nasıl sağlıyorsunuz?
Bencilliğin fazlasıyla yaygınlaştığı bir devirde yaşıyoruz. Bu benim yapıma aykırı. Belki Akdenizli bir kültür kökenim olduğundan etrafımdaki insanlara sürekli “Üşüdün mü, karnın aç mı” gibi sorular soran biriyim. Bundan öte, dünyada olup bitenleri, insanların karşılaştıkları zorlukları görmezlikten gelmek mümkün değil. Benim inancım, toplumda ve dünyada görmek istediğimiz değişikliği, ilk önce kendi içimizde uygulamamız, hayata geçirmemiz lazım. Her gün, günlük
yaşamımızda, karşılaştığımız insanlara iyilik yaparsak, elimizden geldigince “iyi insan” olursak, bunun toplumu değiştireceğine inanıyorum.
Müziğinizi sıra dışı bulanlar da var. Müziğinizi kategorize ederseniz eğer, bu hangisi olur? Ya da sizinyaptığınız müziğin ayrı bir tanımı var mı?
Müziği tanımlayıp kategorize etmek aslında zor bir şey. Benim bestelerimin genel bir konusu var. O da ‘Sevgi.’ Bu hayatta, sevgiden daha önemli bir konu olabilir mi? Bunun dışında tanrının bir hediyesi olan sesim var. Dolayısıyla şarkılarımda vokal unsurunun önemli bir rolü var. Benim enstrümanım sesim. İster Fransızca, İngilizce ya da başka bir dilde söyleyeyim, anlatacağımı sesimle anlatıyor, dinleyici ve seyirciyle o vasıtayla bir bağ kurmaya çalışıyorum. Önemli olan da bu.
Sosyal medyada, “Uzun zamandır ilk defa kalp ağrısıyla gözlerimden yaş getiren kadın” gibi yorumlar yapmışlar. Bunları duyunca ne hissediyorsunuz?
Umarım sağlık sorunu yaratmamışımdır (gülüyor). Müziğimle, sesimle bir bağ kurabildiysem ne mutlu bana. Bu işi yapmamın nedeni bu. Bir de böyle iltifat farklı ülkelerden, farklı kültürlerden insanlardan gelmesi beni ayrıcı duygulandırıyor. Demeki ki insanın özü her yerde bir. Nerede yaşarsak yaşayalım, aynı duyguları, aynı mutlulukları, aynı aşkları, aynı acıları ve hayal kırıklıklarını yaşıyoruz. Aslında biz bir bütünüz. Bir yerde insanlık acıyorsa, kanıyorsa bütün insanlık kanıyor demektir.
Bu kadar duygu yüklü şarkılar söyleyen bir kadın, normal hayatta nasıldır, duygusal mıdır?
Sizce (gülüyor)? Fazlasıyla duygusal olduğum söyleniyor. Etrafımdaki insanların mutluluğu, beni kendi mutluluğum kadar memnun ediyor. Aynı şekilde birisinin başına gelen kötü bir olay, benim bütün günümü mahveder. Empati fazlalığı sorunum var diyebilirim ama ben buyum böyleyim, değişeceğimi de sanmıyorum.
TÜRKİYE’NİN YERİ BENİM İÇİN AYRI
Türkiye’de sesiniz, müziğiniz hatta duruşunuz bile beğeniliyor. Bu sevgi karşısında ne söylersiniz?
Bu iki taraflı bir duygu, birçok ülkede şarkı söylüyorum ama size kalpten söyleyebilirim ki Türkiye’nin yeri benim için ayrı. 18 yaşındayken, Eurovision serüvenimden sonra ilk kez sahneye çıktığım yer çeşme festivali. Asla unutmayacağım. Türkiye, insanlarıyla ve kültür birikimiyle son derece zengin bir ülke. Ben, Belçikalı bir baba, Sciliyalı bir annenin kızı olarak, kendi kimliğimde yaşadığım farklı dünyaların birleşmesi ve bazen çarpışma olgusunu Türkiye’de görüyorum. Ayrıca, yakın dostum olan menajerim Türk asıllı. Onun sayesinde de Türkiye’yi ve Türkiye’de olup bitenleri de çok yakından takip ediyorum. Üzüntülerinizle üzülüyor, başarılarınızla mutlu oluyorum.
Türkiye’ye birçok kez geldiniz. Türklerin sizde nasıl bir izdüşümü oldu?
Her yerde olduğu gibi, mutlu olmak isteyen insanlar… Benim Türkler de gördüğüm, Türkleri başka milletlerden ayıran şeyler değil. Aksine, dünyanın gittiğim her yerinde gördüğüm aynı şey… Sağlıklı, özgür, aileleriyle ve sevdikleriyle sağlık içinde mutlu bir yaşam özleminde olan insanlar. Kalpten dileğim, bu güzel ülkenin insanlarının bir an önce özledikleri huzura kavuşmaları.