Geçtiğimiz haftalarda eşini aldatmasıyla gündeme gelen Kaan Tangöze çoğumuzun aklına “Evliliğin ömrü 5 yıl mı?” sorusunu getirdi. Hedef Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi Uzm. Psk. Yegan Sasık Özcan’a sorduk. Özcan’a göre değişen yaşam koşulları ve ilişkilerin evreleri çiftler arasında kopmaya neden oluyor.
Aşkın ömrü ne kadardır? Kadınlar veya erkekler neden aldatır? Tüm bunların, üzerine yazılan kitaplar, sorulan sorular, kadınların ve erkeklerin kendi çevrelerinde sıkça yanıt aradığı ya da yakındığı meselelerdir. Bu meselelerin zihinleri bu kadar meşgul etmesinin temel nedeni; evliliğin insan canlısının yaşamını ve soyunu devam ettirmek için duyulan temel ihtiyaçtandır. Bu konunun gündemde oluşundan değil, kişilerin temel var oluşsal arayışına yanıt bulma ihtiyacından.
NEDEN ALDATIRIZ?
Öncelikle aşk, sevgi ya da evliliğin ömrünün biçilebileceğini düşünmüyorum. Kişilerin karşılıklı yaşadıkları duygu durumu zamana, bireylerin değişim ve gelişimlerine bağlı olarak evrilmekte. Ancak bu evrilme, bir önceki aşamanın daha iyi ya da bir sonrakinin daha kötü olduğunu göstermez. Zaten ilişki içinde yaşanan problem de budur; değişime direnç! Değişim kaçınılmaz ve doğaldır. Ne zaman ki değişime direnç göstermeye ya da değişimi durdurmaya çalışır kişiler o zaman hem kendilerine hem de ilişkilerine zarar verirler.
ÜÇ ÖNEMLİ KRİTER
İlişkilerde üç önemli (kritik) zaman aralığı yaklaşık olarak ilişkinin bir buçuk yılı, dört buçuk yılı ve onuncu yılıdır. İlk bir buçuk yıl da çiftler yoğun bir aynılaştırma çabası içindedirler. Yani her iki taraf bir diğerini kendine benzetmeye çalışır. Bu doğal bir süreçtir ve aslında sağlıklıdır da. İşte bu aynılaştırma çabasıdır. Bu evrede, çift aynılaşamaz yani ortak zevkler, alanlar ve beraber keyifle gerçekleştirilecek ritüeller yaratamazsa ya ayrılma/boşanma gerçekleşir ya da ilişkiye, duygusal olarak kopuk devam edilir.
FARKLILAŞMA
Bir buçuk yılı yani yoğun aynılaştırma çabasını başarıyla atlatmış ve ortak müşterekte buluşmuş çift bu sefer de yoğun bir farklılaşma çabası içine girer. Farklılaşma çabası, kişinin kendi için yaptığı, keyif aldığı etkinlikler, ilgi alanları gibi örneklendirilebilir. Bu dönemde ilişkinin yaklaşık 2,5. yılından sonra gerçekleşir. Dolayısıyla bu zaman dilimi oldukça kritiktir. Çiftler birey olarak kendilerini ve ilişkilerini bütün kılma arayışına başlar. Aksi takdirde kopuş yaşanabilir.
KRİTİK DÖNEM
Yaklaşık olarak 1 ve 2,5 yıl arasında çift çocuk sahibi olur. Dolayısıyla ilişkinin ikinci kritik dönemi başlamış olur. Gebelik, kadının ruhsal ve fiziksel değişimini etkiler. Aynı zamanda erkeğinin bu evrede kadına karşı tutumu, çift olma becerilerini kaybetmiş olma veya olmama durumu ilişkide bu kritik dönemin nasıl atlatılacağı adına belirleyicidir. Gebelik ve doğum sonrası ilişkinin sağlıklı ve hızlı toparlanması için adamın yoğun aynılaştırma çabasının devam etmesi, kadını hızla annelikten, eş ve kadın oluşa çekmesi gereklidir. Çift olarak ritüellerine çocuk sebebiyle devam etmeyen, kendine, ilişkisine ve erkeğine eskisi gibi özen göstermeyen, eskisi gibi hayatlarına devam etmeleri adına erkeğin eşini motive etmemesi ilişkinin kopmasına neden olabilir.
İNİŞ ÇIKIŞLAR
Son kritik evreye gelecek olursak, ilişkinin yaklaşık olarak 10. yılına bakmamız gerekir. Bireyler kendi hayatlarında bir 10 yılı daha devirmişlerdir. Bu evrede yaşanabilecek sıkıntı nedenlerinin başında; kişinin yeni bir yaş dilimine girmesiyle yaşadığı düşünsel ve fiziksel değişimler, olgunlaşmanın getirdiği güç, iş hayatındaki tecrübenin getirdiği başarı ve kazanç artışı... Özetleyecek olursak, ilişkilerde yaşanan ilgi ve yakınlığa dair yoğunluk iniş çıkışları ya da alternatif ilişki arayışları tek bir taraf ile ilgili değil, tarafların içinde bulunduğu, bilinçsiz ve iç güdüsel olarak kurguladıkları sistemle ilgilidir...