Etik evrede aşk, estetik evrede aşk...

Edebiyatın, hatta yazı dünyasının en kadim meselelerinden biri olan aşk kavramı söz ustalarını, düşünce ustalarını meşgul eden bir kavram.

ALİ SALİ

sabiherden@gmail.com

Söz ve düşünce ustaları bu kavram hakkında ciddi bir zaman harcamanın yanı sıra oldukça fazla yazı temrinleri de yapmışlar. Felsefe metinleri oluşturanlara, edebiyat metinleri kaleme alan söz ustalarına bakarsak, neredeyse bu kadim kavram hakkında bir şeyler söylememiş birine rastlamak mümkün değil. Bir önceki yazıda son dönem Fransız felsefesinin öne çıkan isimlerinden Alain Badiou’nun Türkçeye Aşka Övgü ismiyle çevrilmiş kitabından hareket ederek bu kadim kavramın Batı düşüncesinde algılanışı ve dile getirilişi üzerine bir girizgâh sayılabilecek üç beş satır kaleme almıştık. Bu yazıda da Fransız felsefecinin hatırlattığı bu kavramla insan hayatının evrelerinin ilişkisiyle ilgili iki yeni kavram hakkında dile getirilenlere çok yüzeysel de olsa kısaca değinmeye çalışalım.

"AŞK"A İKİ YENİ KAVRAM

Kadim kavramımız aşkla insan hayatının evreleriyle ilgili bu iki yeni kavram estetik evreyle etik evre. Aslında kavramlar yeni değil, Batı felsefesinde bu iki kavramla enine boyuna ilgilenmiş ve birtakım görüşler dile getirmiş felsefeciler var. Kavramların yeniliği bu yazılar bağlamında bir yenilik! Felsefeci yazarımız, filozofların aşk konusunda iki karşıt kutupta yer aldığını hatırlatıp aşk karşıtı olanlarının en önemli isminin Schopenhauer olduğuna dikkat çekiyor. Öteki uçta ise aşkı şahsî deneyimin en üst evresi olarak gören filozoflar yer alıyor. Bu yaklaşımın en önemli isminin ise Kierkegaard olduğunu söylüyor felsefeci yazarımız. Aşk konusundaki iki yeni kavram dediğimiz bölümlemeyi de söz konusu bu filozoftan hareketle yapıyor. Estetik evrede filozofa göre aşk deneyiminin boş ayartıcılığın ve yinelemenin deneyiminin yansıtıldığını belirten Badiou, “Zevki hedef alan bencillik ve o bencilliğin bencilliği özneleri harekete geçirir” saptamasını aktarıyor. 

Dinsel evre

Etik evrede ise aşkın gerçek olduğunu, ağırbaşlılığını yaşadığını hatırlatan yazar, “Yüzü saltığa dönük, sonsuz bir güdümlülüktür söz konusu olan” tespitini paylaşıyor. Kierkegaard’ın bu deneyimi genç bir kadının gönlünü kazanmaya çalışırken yaşadığını belirten Badiou, “Etik evre, taahhüt etmenin mutlak değeri evlilikle doğrulanırsa, en üst evreye, dinsel evreye geçişi sağlayabilir. Evlilik o durumda aşkta başıboşluğun tehlikelerine karşı toplumsal bağın sağlamlaştırılması olarak değil, gerçek aşkı asıl gitmesi gereken yere yönlendiren bir şey olarak görülür” değerlendirmesini yapıyor Kierkegaard’dan hareketle. Dikkatinizi çekmiştir, bir üçüncü kavram daha geçiyor bu alıntıda: Dinsel evre. Yazının ilgilendiği mesele bağlamında üçüncü kavramla ilgili bir şeyler dile getirmek, yazının hem kapsamını, hem de içeriğini fazlaca etkileyeceğinden çok kısa değinip geçelim: Dinsel evre üst-insana ulaşmak için kullanılacak bir araçtır. 

Maalesef yine yazının sonuna geldik.